Güneşin keskin ışıkları odamın ahşap pencerelerinden içeriye girerek adeta dans ediyorlardı. Mayıs ayına göre fazlaca sıcak diye kendi kendime söylendikten sonra hafifçe doğruldum. Çatı katında yaşamanın verdiği inanılmaz boğuculuk beni de içine almıştı. Pencereyi bir parça açtım ve içeriye giren temiz havayla azıcık da olsa kendime geldim. Başım ağrıyordu. Elimi dalgalı saçlarıma götürerek ''Neden, neden, neden'' diye sayıklarken bir anda ''Kahve!'' diye bağırdım. Sanırım fazla bağırmış olacağım ki içeriden ''Kapa çeneni!'' sesini acıyla hissettim. Ev arkadaşımı daha fazla rahatsız etmemem gerektiğini düşündüğüm için sessizce hareket etmeye karar verdim. Çalışma masama yavaşça oturdum ve masanın kenarında duran süt şişesini tabağa doldurmaya başladım. Masanın üstündeki eşyalar yüzünden ayaklarımı rahatça uzatarak en sevdiğim pozisyonda oturamamak içimi sıkıyordu. Çikolatalı mısır gevreğini tabağa yavaşça döktüm. Bu işi o kadar sessiz gerçekleştirdim ki ev arkadaşımın duyma ihtimali yoktu. Dünkü yediğim mısır gevreğinin sütünü hala üzerinde bulunduran kaşığımı tişörtüme sildikten sonra kahvaltımı yapmaya başladım. Bilgisayarı açıp Youtube'den saçma bir videoyu sırf ses olsun diye oynattıktan sonra elime telefonumu alarak bildirimleri incelemeye başladım. Telefonun kırılmış ekranı ve arka kapağının bantlanmış olduğunu görmezden gelirsek hala kullanılabilir sayılırdı. Mesajları, arkadaşlarımdan gelen kedili videoları, bankaların gereksiz mesajlarını kurcalıyordum ki Whatsapp'tan gelen bir mesaj dikkatimi çekti. ,
Yıldız Dijital: Arda teleskobun geldi. Bugün teslim alabilirsin.
Heyecandan küçük dilimi yutmakla nefes alamamak arasında gidip gelirken ağzımdaki tüm sütü yere püskürttüm ve bu anlamsız davranış karşısında sandalyeden yere düştüm. Düşerken mörfi kanunlarını da ihmal etmeyerek masadaki her şeyi yere devirdim. İçeriden bir çığlık geldi ve odamın kapısı açıldı. Nesrin bana bakıyordu. Altındaki saten şort ve askılısı ile uyandığında bile güzel görünüyordu fakat yüzüne baktığımda bu sinirden bir anda vazgeçtim. Siyah saçları karmakarışık bir durumdaydı ve yüzündeki sinir beni öldürmek üzere olduğunu gösteriyordu. Sert bir şekilde ''Yine ne bok yiyorsun?'' diye çıkıştı. Sempatik bir tavır takınmak istercesine ''Teleskop gelmiş'' diyebildim. Cevabımda kızılacak ne olduğunu anlayamasam da ''İyi, umarım kendine sokmayı başarabilirsin onu'' diyerek kapıyı sertçe çarpıp odadan çıktı. Maddi imkansızlıklar sebebiyle ev arkadaşıma ihtiyacım olması bu sinirli kızı eve kabul etmem anlamına mı geliyordu? Bir süre bunu düşünsem de öğle vakitlerinde, özellikle akşamları oldukça arkadaş canlısı halini gözümün önüne getirerek kendimi sakinleştirdim. Hem geçen hafta kendi cebinden pastırma alarak paçanga böreği bile yapmıştı! Güzel tarafından düşünmek lazım diyerek ayağa kalktım. Yatağımın kenarına astığım uğurlu gömleğimi elimle havada birkaç kez çırptıktan sonra üzerindeki tüm tozlardan kurtuldum ve pantolonumu da giyere hızla evden çıktım. Kapının önünde duran motosiklet artık durmak istemiyor gibiydi. Hafif eğilmiş lambası, yarısı kırılmış sol aynası, paslı gövdesi ve yırtık koltuğuyla oldukça acınası görünse de şu an için işimi görüyordu. Anahtarı taktıktan sonra birkaç denemeyle mahalleyi dumana boğsam da yaşlı keçiyi çalıştırdım. Beyoğlu'nun sokaklarının dar olması ve araçların yoğunluğu bile yaşlı keçime engel olamazdı. Şehrin temiz ağaçları ile yoğun duman kokusunun birbirini nötrlediği ortamda yarım saat kadar gittikten sonra Yıldız Dijital'in önüne gelebildim. İçeriye hızla girdiğimde beyaz top sakalı parlayan Sedat Abi beni görür görmez arka taraftaki kocaman kutuyu masanın üstüne koydu ve ''İşte burada'' dedi. Buradaydı! Dört senedir istediğim teleskobun son versiyonu. Fuardaki bilgi yarışmasını kazanamasaydım bir yıl daha beklerdim ama yüzde otuzluk indirim kuponuyla hayallerime kavuşmuştum. Teşekkür dahi edemeden kutuyu kucakladım ve motosiklete gidiyordum ki Sedat Abi ''Şaka yapıyorsun sanırım!'' diye çıkıştı. Yaptığımın büyük terbiyesizlik olduğunu fark edince ''Özür dilerim, yani teşekkür ederim'' diye kekeledim fakat Sedat Abinin yüzündeki yumuşaklık tekrar ortaya çıkarak ''Onu demiyorum oğlum, yarım milyonluk cihazı motosikletle mi götüreceksin'' sözleriyle kendime geldim. Ne yaptığımı dahi bilmiyordum fakat haklıydı. Çalışanına ''Ben bir saate geliyorum'' dedikten sonra kutuyu alıp araca yükledi ve ''Hadi git bakalım takip ediyorum seni'' deyip şoför koltuğuna geçti. Kendimi toparlayarak huysuz virjinimi çalıştırıp yola çıktım. Yola ezbere bildiğim için sakin sakin gitsem de aklıma yaşadıklarım geldi. Son dört yıldır para biriktiriyordum ve yediğimden içtiğimden kısarak gerçek bir teleskop sahibi olmak istiyordum. Yaptığım tüm işler, aldığım bahşişler, gece yarıları uğraştığım grafik tasarımlar, paralar, paralar ve daha fazla paralar! Ben almaya çalıştıkça pahalılaşana teleskop. Neyse ki artık ona sahiptim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarık Gökyüzü
Science FictionUzayda bir seyahate çıkmaya hazır mısınız? O zaman Arda'yı takip edin!