Kafamda binlerce soru varken ne yapacağımı bilmiyordum. Şu anda Nesrin tam olarak ne düşünüyordu? İnsanlar üstüme üstüme yürürken sinirim bozulmaya başlamıştı. Ama bunlar insan da değildi! Uzaylılardı fakat biz başka gezegenlerde tatlı su var mı diye tartışırken burada yüzlerce çeşit tür yaşıyordu. Yerdeki küçük canlılara basmamak için çaba sarf ederken büyüklerin altında ezilmekten de çok korkuyordum. Merdivenlerden geçip aşağıdaki yola indim ve arkamda aşırı yüksek bir ses duydum. Kaldırım olarak düşündüğüm yerden trene benzeyen fakat en fazla bir metre genişlikte, en az dört metre yükseklikte ve elli metreden fazla uzunlukta bir araç az kalsın beni ezecekti. Kaldırımdaki tüm insanlar bu aracın gelmesiyle yola inmişlerdi. Kısa süre sonraysa tekrar kaldırıma geçtiler. Onlar ne yapıyorsa aynısını yaparak birkaç dakika boyunca ölmemeyi başarıp üçgen binanın önüne geldim. Camın içerisine baktığımda içeride sadece birkaç kişi vardı. Kapıyı ittim ama açılmadı. Sensor olduğunu düşünerek elimi salladım ama yine açılmadı. İçeriye nasıl gireceğimi merak ettiğim sırada filmlerdeki elflere benzeyen bir kadın kapının önünde durup kolundaki bilekliğe ''Kapıyı aç'' dedi ve kapı açıldı. Açılan kapıdan ben de girmek istediğimde kapı bir anda manyetik alan oluşturarak duvara çarpmışım etkisi uyandırdı. Yere düştüğümü kalkmaya çalışırken fark ettim. Bilekliğime ''Kapıyı aç'' dedim ve beynimde ''Hoş geldiniz'' diye bir ses yankılandı. Bu hoşuma gitmişti. İçeriye girerek etrafa bakınmaya başladım. Masalar, masaların arkasında oturan beyaz elbiseli, saçları kafasının ortasından başlayıp beline kadar inen erkekler ve birkaç ışık dışında hiçbir şey yoktu. Boş masalardan birisine yöneldim. Tuhaf saçlı adam bana bakarak ''Nasıl yardımcı olabilirim?'' dedi. Etrafı inceledikten sonra yanıtladım;
-Bir eve ihtiyacım var.
-En iyi yere geldiniz hiç şüpheniz olmasın. Öncelikle oturun lütfen.
-Nereye oturayım, diyerek etrafı inceledim fakat sandalye yoktu. Tuhaf adam ise sorumu nezaketle yanıtladı;
-Siz oturun efendim.
Yavaşça oturduğum anda altımda hiçbir şey yokken oturabildiğimi fark ettim. Bunun ne olduğunu bilmesem de elektriksel bir şey olduğunun farkındaydım. Sırtımı da geriye yasladım. Elektrik dalgaları resmen bana masaj yapıyordu. Tuhaf saçlı adam bana bakarak pazarlamacı edasıyla sordu;
-Nasıl bir ev bakmıştınız?
Bilmediğimi en son bir taksiciye belli ettiğimde fazladan üç tur attırıp taksimetreyi katlamıştı. Aynı durumla karşılaşmamak için hep buradaymışım gibi yanıtladım;
-Ferah olsun. Orta halli bekar evi olsun.
-A-B-C-D-E-F-G-H Hangi kategoride istersiniz ve 1-2-3-4-5-6-7-8-9-10 Hangi derece istersiniz? AZ-BF-ET-FS-DV-TR-VG-RW Hangi açıklığı tercih edersiniz? 21-31-CE3-CD34-VL3-E1-DE4-VR3 gibi çok fazla seçeneğimiz var.
Söylenenler karşısında ne diyeceğimi bilemediğimden katalog olup olmadığını sordum. Havaya hologramla bir ekran yansıtarak seçenekleri sundu. Kira bedellerini seçebileceğini söyledi. En alt limit aylık yetmiş beş krediydi fakat yerin altındaydı. Zemindekilerin ise en ortalaması üç yüz krediydi. Uçan kuleler ise beş yüz krediden başlıyordu. Bu da bir yılda altı bin yapardı. Buralarda fazla kalmaya niyetim olmadığından ve bir şekilde kendi dünyama gitmek istediğimden uçan kuleyi tercih ettim. Yüzlerce hatta binlerce seçenek vardı. Yemek dahil olanı alarak toplamda aylık altı yüz elli kredi ödeyip anlaşmayı yaptım. Eve nasıl gideceğimi söylediğimde ilk kiralamalarda taksi çağırdıklarını ve onların ödediğini belirterek yardımcı oldu. Hizmetten memnun kalmıştım fakat çıkarken bileğimdeki bilekliği talimat vermediğim için tekrar kapıya çarpıp yere düştüm. Görevlilerden birisinin bana sessizce kıkırdayıp gülmesi rahatsız etse de durumdan hiç taviz vermeden dışarıya çıktım. Ayağımı henüz kaldırıma atmıştım ki mavi renkte taksi olduğunu anladığım araç yere yaklaşarak kapısını açtı. Arka koltuğa oturdum. Koltuğun arkasında bir ekran vardı ve haberleri veriyordu. Gezegendeki daha rahat yaşam, hava durumu, sporlar, etkinlikler, eğlenceler. Her şey mükemmel görünüyordu. Sağ taraftaki konsoldan bir anda çıkan içecek de keyfimi daha da arttırmıştı. Tarçınlı karpuz tadı verse de bunu da beğenmiştim. Binaların ışıkları, batmakta olan devasa güneşin turuncu hali, uçan araçlar, canavarlar, tuhaf varlıklar, çirkin ve güzel kadınlar... Dünyaya dönmem gerekiyor muydu gerçekten?
On dakika kadar süren yolculuğun ardından binaya ulaşmıştık. Bina sanırım 250 katlıydı ve 234. kattaydım. Rigs'in zenginler yaşar dediği evlerden birisi değildi bu çünkü onlar kadar lüks durmuyordu fakat bu da havada asılıydı. Nasıl böyle asılı kaldıklarını gerçekten de merak etsem de her katta araçların park edebilmesi için alanlar olması beni oldukça etkiledi. Taksi direkt 234. kata yanaştı. Dairem 234-ZGS-324-FS olarak görünüyordu. Bina, o kadar kalın bir gövdeye sahipti ki tabelaları okuyarak bulmaya çalıştıkça bambaşka yerlere çıkıyordum. Adeta binanın içinde sokaklar vardı. Sağ tarafa döndüğümde bir market, bir büfe, değişik yiyecekler satan bir adam ve bir dövmeci gördüm. Sol tarafta ise kadınlar için sauna oldukça ilginç duruyordu. Kadının bir tanesi tamamen çıplak şekilde saunada uzanıyordu fakat vücudu öylesine kıl kaplıydı ki dünyadaki en tuhaf varlık için bile çekici gelemezdi. Kadınlardan önce halletmem gereken konu dairem neredeydi? Bulamadıkça sinirlenip sesli şekilde ''234-ZGS-324-FS Neredesin'' dediğim anda bilekliğimde bir harita ortaya çıktı. İşte bunu sevmiştim! Haritayı takip ederek birkaç dakika içerisinde dairemin önüne geldim. ''Kapıyı aç'' dememle birlikte kapı açıldı ve içeriye girdim. Duvarlar beyaz üstüne mavi çizgilerle kaplı bir kağıtla örtülmüştü. Oldukça büyük bir yatak odanın ortasında duruyordu. Odanın manzarası tüm şehri görüyordu ve dev pencereler sayesinde seyir zevki harikaydı! İçeride bizimkilere benzeyen tuvalet ise dikkatimi çekmişti fakat tek fark tuvaletin üstündeki kumandaydı. Kumandayı elime aldığımda ''Türünüzü Seçiniz'' diye bir uyarı sesi çıktı. Ne kadar uğraştıysam da insan seçeneğini bulamadım ve boyut olarak bana benzeyen birkaç canlıyı denedikten sonra klozete en benzeyen şekle sokabildim. Su için duvardan çıkan bir eklenti elimi uzattığımda suyu hızla vermeye başladı. Yan taraftaki daha küçük odada ise başka bir yatak duruyor ve adeta bir oteli andırıyor oluşu bir parça daha içimi rahatlattı. Çok yorulduğum için dinlenmem gerektiğini düşünerek yatağa uzandım fakat içerisi biraz soğuk olduğundan uyuyamadım. Bilekliğime ''İçeriyi birazcık ısıt'' dememle hafif fan sesi duyuldu. İşte bu çok güzeldi! Gözlerimi hafifçe sonsuzluğa kapattım!
Kaç saat olduğu konusunda hiçbir fikrim olmadan uyandım. Dışarısı geceye teslim olduğundan pencereyi açıp temiz hava almak istedim ama pencere açılmadı. Ne kadar zorladıysam da başaramadım. Bilekliğe ''Pencereyi aç'' dediğim anda ''Odanızda pencere bulunmamaktadır'' yanıtını aldım. ''O zaman bu nedir?'' diye merakla sordum. Bileklik ise ''Bu bir yüzde yüz gerçek yansıtıcıdır'' cevabıyla şaşırdım. Bu devasa bir televizyon muydu? Ama inanılmaz gerçek duruyor ve derinlik detaylarını ayırt etmek imkansız! Sağda solda hızla kumanda aradım. Duvara gömülü bir tuş seti buldum. Tuşlarla oynadığım anda binanın diğer cephelerini gösteren canlı kamera kayıtlarına geçti. Her görüntü o kadar gerçekti ki elimi uzatsam pencerenin önüne konacak kuşa dokunmam an meselesiydi. Birkaç ileri daha yapınca bir anda okyanusa açıldım. Dev dalgalar canımı sıktığından çöle, Mars gibi kızıl bir gezegene, ormana, göle, kırmızı ağaçların arasına, dev kuşların içine ve farklı farklı yerlere açıldım. Bu teknolojiyi dünyaya götürmeliydim! Tekrar orijinal dışarı görüntüsüne aldıktan sonra yemeği nereden yiyebileceğimi çözmek için odada birkaç tur attım ve kapının arka tarafındaki çıkıntıyı fark ettim. Çıkıntıyı biraz kurcalayınca ''Akşam yemeğinin gelmesini onaylıyor musunuz?'' sorusuna evleniyormuş gibi üst üste evet cevapları vererek kendimi gelecek haplara hazırladım. İki farklı hap gelmesini bekliyordum ve bu hapların beni doyuracağına emindim. Birkaç tıngırtı, şıkır şıkır sesler ve ayakkabı kutusunun iki katı büyüklüğünde bir paket bu çıkıntıdan dışarıya çıktı. Kutuyu alarak merakla incelemeye başladığımda odamda yemek masası olmadığını fark ettim. Bu uzaylılar bunu da düşünmüş olmalıydılar. Odayı biraz daha kurcaladım. Duvara monte, adeta keskin nişancı gibi gizlenmiş masa ve sandalye dokunmamla açıldı. Oldukça rahattı ve sandalye de masaj yapıyordu. Bunu da sevdim. Kutuyu açtığımda içerisinden tam tavuk diyemeyeceğim kuşu andıran pişmiş bir et, turuncu pirinçten pilava benzeyen bir yemek, makarna görünümlü bir başka yemek, bir içecek, ekmek, evet bildiğimiz dünyadaki gibi ekmek ve de bunları yiyebilmem için altı uçlu çatalla ölçüm kaşığına benzer bir kaşık çıktı. İçecek ise deney tüpüne benzer bir şişedeydi. Tereddüt etsem de etin lezzetini alınca tüm fikirlerimden vazgeçtim. ''Bana izlenecek keyifli bir şeyler aç'' dediğimde ise bizim Youtube videolarına benzer gençlerin sokak şakalarını hologram ile sanki karşımda gerçekleşircesine net şekilde odanın ortasında oynamaya başladı. Acaba galaksi değiştirmek yerine cennete mi gelmiştim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarık Gökyüzü
Science-FictionUzayda bir seyahate çıkmaya hazır mısınız? O zaman Arda'yı takip edin!