4- Ölüm Daveti

14 2 3
                                        

Üzerimdeki siyah uzun elbiseye ve derin yırtmaca baktım son kez. Vücudumu sarmalayan kumaşı bu sefer zevk vermiyordu. Sarı saçlarımı hafif dalgalandırmış, yüzüme ise hafif bir makyaj yapmıştım. En sonki nişan olayından beri pek kendimde değildim. Kafamdaki binlerce düşünce her ne olursa olsun beynimden gitmiyordu ve bu bana büyük bir baş ağrısı veriyordu. Bu akşam gideceğimiz davete en olası bir şekilde hazırlanmıştım. Amcamın bu davete gelip gelmeyeceğini bilmiyordum ki umarım gelmezdi.

Sesli ortamlardan nefret etsem de son olaylardan sonra daha çok nefret etmeye başlamıştım. Ama yine de buna dayanmam lazımdı, Karan' a verdiğim sözü tutmalı, nasıl ona "tamam, gidelim" dediysem bahane uydurmadan oraya gitmeliydim.

Yeni bir şey öğrenmiştim ve yeni öğrendiğimden fazlasıyla utanıyordum. Karan'ın odasındaki banyoda giyinirdim normalde ama asla orada göremediğim farklı bir kapı olduğunu ve oranın da giyinme odası olduğunu gördüğümde günlerce nasıl fark edemediğimi düşünüyordum.

Son kez gözlerimi aynada gezdirip elime aldığım Dior parfümden bir iki fıs sıkıp odadan çıktım. Bugün üzerimde nedenini bilmediğim bir burukluk vardı. Midem bulanıyordu. Hasta olacağımı hissedebiliyordum. Dün nişan fazlasıyla soğuktu. Umarım orada bir yerlere kusup Karan'ı rezil etmezdim.

Merdivenlerden yavaş adımlarla inerek ayağıma giydiğim topukluların topuğumu acıtmasını engelliyordum. En alt katta gördüğüm yılan ile yüzümü buruşturdum her ne kadar sevmesemde o bu evin parçasıydı ve bende onu kabullenmek zorundaydım. Tekli koltukların birinde oturan Karan sıkılmışa benzemiyordu.

"Gidiyoruz geç kalacağız" diyen gözleri beni buldu ve elimi nazik bir hareketle tutarak kapıya yöneltti.

Yine her zamanki klasik arabamız olan Bugatti gözüme etkileyici gözüküyordu. Arabanın sağ ön koltuğunu benim için açan Karan ilk önce benim binmemi beklemiş daha sonra ise arabanın etrafında turlayarak sol ön koltuğa oturmuştu. Böyle hareketler kalbime zarardı.

Arabanın tekerleklerinin asfalta sürünen seslerini kulağım işitiyordu. Sessizlik içinde boğulacağımı hissediyordum. Karan sol eli ile direksiyonu çevirirken izledim onu bir süre. Üstündeki takım elbise ve siyah ayakkabıları ile sade bir görüntü oluşturuyordu. Sağ eli bir anda sol bacağımı bulunca derin bir nefes aldım. Sol eli ile direksiyonu çeviriyor, sağ eli ise bacağımdaydı. Tırnaklarıma sürdüğüm bordo ojeler ve bordo elbisem ile arabanın içinde yanan LED ışık aynıydı. Baş parmağını bacağımın üzerinde hareket ettirerek konuştu. Yüzü bana değil yola bakıyordu.

"Bir sorun mu var?" Dedi düşünceli çıkıyordu sesi. Yan profilden yüzündeki ifadeyi anlamak zordu.

"Hayır, neden sorun olsun ki?" Diye sordum. Endişeli bir nefes verdi.

"Bakışın, nefes alışın, yürüyüşün veya hareketlerin bile farklı. Üzgün gibisin diyemiyorum çünkü üzgün olsan daha çok sinirli olursun. Bugün ise sessizsin. Başka bir şey olmalı, sorun ne?" Diye yeniledi sorusunu açıklayarak. Beni benden iyi tanıması hoşuma gitmemiş değildi.

"Sorun yok... Yani kafamda olan birkaç düşünce ile savaşıyorum diyelim." Diye cevapladım.

"Neymiş o düşünceler?" Derin bir nefes aldım.

"Amcam mesela, bugün buraya gelecek mi?" Diye sordum sakince.

"Nişanda da bu soruyu soruyordun, gelsin veya gelmesin bizim için önemli değil. Her ne olursa olsun o yavşak orospu çocuğuna karşı seni korurum" diye cevapladı bir yerde yükselerek. Sesi güven veriyordu. Kalın ama huzurlu olan sesi bir başkasına sinirli geliyordu ama bana farklıydı.

SayaçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin