MİSAFİR

145 23 37
                                    

Kadını oturduğu yerden ayağa kaldırıp düşerse tutarım diye yanına kadar sokuldum
" Koluma girmek istersen kollarım burada"
Salakça bir gülümseme attı. Bende gülüyordum çünkü bunlar istemsizce dudaklarımdan dökülmüştü.
" Hayır , düşmem. Şuan böyle iyiyim."
" Peki." Deyivermiştim. Kendi kendime de söyleniyordum "banane ki , bırak düşsün işte."









Daha sonra kadını hastaneye götürmek için yola koyuldum. İstanbul'un; arnavut taş kaldırımlı , dar sokaklarından ahşap geleneğini devam ettiren evlerin arasından yavaş ve sakin adımlarla yürüyorduk. Sessizliği bozan ilk cümle kadından gelmişti:
"ismin ne?"
" Atlas , senin ne?
(Evet evraklardan ismine bakmayı akıl edememiştim.) Kadın hiç duraksamadan cevap verdi
" Milena, söylemesi biraz zordur."
'Ne kadar garip bir isim' diye düşünüyordum ama doğrusu kendimin ki de normal bir isim değildi.
" memnun oldum, Milano"
"bende memnun oldum atlas ama "Milano değil, o İtalya'da bir şehir ismi." Deyip gülmeye başladı.






" Ov! Pardon. Milena" yine biraz kızarmıştım.
" Sorun değil. Ben alışığım." Deyip elini uzattı. Elleri benimkilere göre çok küçükdü. Pamuk kadar yumuşak olsa da soğuk elleri vardı.
Alışılagelmiş bir şekilde nedenini bilmediğim ama herkes yaptığı için bir gelenek haline gelmiş olan tanıştıktan sonra el sıkışma merasimini de gerçekleştirdik. Belki ilerdeki insanlar tanıştıktan sonra sarılma geleneğine geçeceklerdi. Ben bu düşünceler arasında kaybolurken
Tekrar konuşmaya başladı : (sesi ve bakışları inanılmaz uyumluydu.)
" Bugün hava ne kadar güzel ama değil mi?"
" Evet , çok berrak insanın içini açıyor ." Sanırım benimle konuşmaya çalışıyordu ama çoktan hastaneye gelmiştik.










Siz hastaneye geldiğimizi nasıl anlarsınız bilmiyorum ama ben sanırım kokusundan anlıyordum; keskin , sadece kendisine ait olan ve başka hiçbir yerde bulunmayan bir kokusu vardı. Milena doktorun yanına girdi. Uzun bir süre içerde kalmayıp birkaç dakika sonra içerden çıkmıştı. Ben de o arada kapıda bekliyordum.






Milena odadan dışarı çıktığında :
" kan tahlili vereceğim , sanırım kan değerlerimle ilgili bir sorun varmış. Biraz uzun sürecek."
(Bu kadının sadece kendini savunması veya heyecanlanmasında uzun uzun cümleler kurmadığını normalde de böyle olduğunu fark etmiştim.)Başımı onaylar ve dinler şekilde salladıktan sonra :
"iyi bende kantinde otururum , bitince kantine gelirsin."
Mahçup bir gözlerini yere indirdi ve konuşmaya başladı:
"yaa kusura bakma o kadar şeyden sonra bir de üstüne seni hastane köşelerinde bekletiyorum. İstersen git evine."
Sözleri bitmeden araya girmek zorundaydım :
"Aaa olur mu öyle şey hiç önemli değil ! Ben beklerim... "
Fazla üstelemeden , gözlerimin içine baktı (Gözlerimi kaçırmak zorundaydım çünkü gözlerimden beni okuyabilecek kadar keskin ve mânalı bakıyordu.) :
" bir kaç saate gelirim ,görüşürüzzz!"
"görüşürüz!"









Babannemi aradım geç kalacağımı söyledim, olayı uzunca anlattım çünkü kadınlar detayları çok severler.
O zaman diliminde
yine karnıma bir ağrı girmişti. Karnımdaki ağrı bu sefer diğer tüm ağrılardan daha ağırdı ama yine önemsiz diye düşündüm. Çocukluğumdan bu yana olan basit bir ağrı girip çıkması olayı idi. Ama içime bir an kurt düşmüştü. Hastaneye gelmişken acaba bende mi doktora görünseydim?, Hemde o arada vakit geçerdi diye düşünüyordum.









Doktorun yanına girip , eliyle gösterdiği sedyeye oturdum maskenin altından konuşmaya başladı:
"şikayetiniz nedir? , ne için geldiniz ?"
Maskesi inip kalkarken , yorgunluğu gözlerinden anlaşılıyordu. Karnımı göstererek:
"Karnıma fena halde ağrılar giriyor , önceden önemsemiyordum. Soğuk algınlığı falandır diyordum ama dayanılmaz boyuta geldi."
Milena gibi konuşmuştum.Sanırım bu konuşma tarzı bulaşıcı diye düşünmeye başladım.
Ben bunları söylerken o ellerine eldivenleri geçirmişdi
" Uzanın, (karnımın farklı yerlerine dokunarak) acıyor mu şimdi?, peki ya şuan? " Şeklinde muayne ediyordu.









UÇAN YILDIZLAR ALTINDA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin