kirli oyun

160 20 30
                                    

tanrısal bakış açısı

“yaa, hadi ama roseanne! giy şu elbiseyi... çok yakışacak diyorum.”

roseanne kafasını yoran bu isteğe daha fazla direnemeyerek başını salladı ve elbiseyi eline alıp inceledi.

“babam çok mutlu olacak biliyor musun? bu elbiseyi ben çocuk olduğum için giymeme izin vermemişti, şimdi sen giydiğin için kesin beğenir!”

roseanne sessizce kızın yüzünü inceledi, içinde kötü bir his vardı ama aralarının düzeldiğini düşündüğü için yeniden bozmamak adına maalesef ki elbiseyi giyecekti.

“tamam lalis, ben giyineyim hemen.. zaten baban da birazdan gelir. masada eksik bir şeyler var mı diye bakabilir misin?”

lalisa onaylayıp heyecanla yanından ayrıldığında gülümseyerek kendi odasın gitmişti roseanne. ona verilen siyah, uzun ve geniş kolları olan elbiseyi bir çırpıda çıplak bedeninden geçirdiğinde ayna karşısında izledi bedenini bir süre.

iyi görünüyordu.

bay jeon için de iyi görünmek istiyordu.

nefeslerini düzene sokmak adına elini karnına indirip boşta kalanla sarı saçlarını düzenlemişti.

ayağında da stilettoları vardı, iyi hissediyordu.

kapının sesini duyduğunda son kez kendine bakıp odasından çıktı, kapıya yürüdü ve arkasından geldiğini tahmin ettiği lalisa ile birlikte bay jeon‘u içeri aldı.

lalisa sinsi bir ifadeyle roseanne’e bakıyorken jungkook da baştan aşağı karşısındaki kızı süzmüş, ardından yüzündeki gülümseme solarken içeri girmişti.

kapıyı kapatıp roseanne’in üstüne yürüdüğünde çenesini kasmaktan bakışları bile değişmişti.

“bay jeon, beğenmediniz mi? lalisa beğeneceğinizi söylemişti..”

jungkook kızının işi olduğunu anlayınca derin bir nefes alıp öfkeyle alnını sıvazlamış, ardından sakince konuşmuştu.

“roseanne, odana git sen güzelim.”

roseanne neler olduğunu anlamıyordu, neden bu kadar sinirlenmişti bu adam?

“sana odana gitmeni söyledim roseanne! neye bakıyorsun hâlâ? git ve üstünü değiştir, hemen!”

roseanne gözlerinin dolduğunu hissederek kırgınlıkla karşısındaki adama bakarken yutkunmuş, ardından toparlanıp koşturarak odasına gitmiş ve kapıyı kapatmıştı.

salonda kalan ikili ise daha şimdiden bağırmaya başlamıştı.

“ne yaptığını sanıyorsun sen kızım? amacın ne senin? derdin ne?”

“benim bir d-..”

“kes sesini! kes! neden iyi olan şeyleri mahvetmeye çalışıyorsun? annenin sana kalan tek hatırasıyla oyun oynamaya utanmıyor musun?”

“baba ben seni kaybe-...”

bir kırılma sesi duyuldu, lalisa ağlıyordu ve jungkook da burnundan soluyordu.

“ne kaybı? ha?! ne kaybından bahsediyorsun? senin için daha ne yapabilirim? sana her türlü imkânı sağlıyorum, seni çok sevdiğimi gösteriyorum her fırsatta! bu şımarıklık nereden geliyor lalisa? konuş!”

jungkook sinirden gözü dönmüş bir hâlde karşısında titreyen kıza bağırıyordu.

lalisa burnunu çekti ve dudaklarını araladı.

“b-ben kıskandım i-işte baba.. roseanne’i ç-çok seviyorsun sen! eve b-birden geldi, ben sandım ki s-sizin bebeğiniz olacak..”

roseanne duyduğu şeyler karşısında şokla ağlamaya başlamışken üstünden çıkarıp attığı elbiseye bakıyordu.

annesinden kalan tek hatırayı entrikalı işler için kullanan lalisa’ya yalnızca acımıştı.

seslerin kesildiğini henüz yeni fark etmişken çamaşırlarıyla yatağa uzandı, köşeye geçti ve iyice küçülüp gözlerini kapattı.

beklemediği bir şekilde kapı açıldığında gözlerini daha sıkı kapatmıştı.

jungkook’un kendisini çamaşırlarla görmesi sorun değildi, hiçbir zaman olmazdı da. ancak ağlarken görülmek istememişti.

“uyumadığını biliyorum roseanne.”

gözlerini aralayan roseanne başını çevirmeden adamın yanına gelmesini bekledi, ardından hesap etmediği bir şey olmuştu.

jungkook kızın yanına uzanmış, sarı saçlarını okşamaya başlamış ve omzuna kelebek öpücüğü kondurmuştu.

“özür dilerim bebeğim, sana bağırdığım için çok özür dilerim.”

lalisa seni balkondsn sallandirmak istiyorum

satellite ౨ৎ rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin