Gecenin bir vaktiydi. Carlos yine karakol köşelerinde, polisin masasının önündeki sandalyeye oturmuş sessizce annesini bekliyordu. Artık onun için bu normal bir hal almıştı. Carlos, babası onu ve annesini terk ettikten sonra sakin bir gününü hatırlamıyordu. Zaten her şey de terk edilmelerinden sonra başlamıştı.
Babası ansızın bir gün iş seyahati diyerek evden çıkmış bir daha da geri dönmemişti. Ayrıca ailecek biriktirdikleri parayı da beraberinde acımasızca çalarak götürmüştü. Carlos o zamanlar 14 yaşındaydı. O zamandan bu güne 3 sene geçti. Carlos o gün bu gündür kendine ve annesine bakabilmek için okulu bıraktı ve ne yazık ki kirli işlere burnunu soktu. Hırsızlık yapıyor, kavgalara karışıyordu. Tam anlamıyla yarını yokmuşçasına yaşıyordu.
Kapıda bir tıklama sesi duyuldu ve komiserin "Gir." sesi ile içeriye orta yaşlı bir kadın girdi. Carlos annesini görünce ayağa kalktı. Her ne kadar sert ve patavatsız bir kişiliği olsa da annesine karşı her zaman saygılı ve nazik olmuştu. Bayan Sainz, komiserin uzattığı bir kaç evrağı imzaladıktan sonra oğlunu kolundan yakaladı ve beraber karakoldan çıktılar.
Annesi ve Carlos yürüyerek eve dönüyorlardı. Carlos gıkını çıkartmadan annesinin yanında ilereliyordu. Bayan Sainz sinirli adımlarla ilerlerken bir anda durdu ve Carlos'a döndü. "Oğlum neden akıllanmıyorsun!? Ben daha seni kaç kere karakol köşelerinden toplamak zorundayım? Kahrımdan öldürücek misin beni!?" Carlos cevap vermek için ağzını açtı ama annesi dinlemeyerek seri adımlarla yürümeye devam etti. Carlos, annesinin adımlarına ayak uydurmaya çalışarak konuştu "Anne, özür dilerim. Seni endişelendirmek istememiştim ama elimde değil. Şerefsiz bana öyle çıkışınca-" Annesi, Carlos'un açıklamasını kesti. "Carlos, sus annecim. Duymak istemiyorum artık. Hep aynı şey! Yürü eve..."
Eve vardıklarında saat artık iyice geç olmuştu. Carlos, karakol pisliğinden kurtulmak için duşa girdi. Güzelce yıkanıp pisliğinden arındıktan sonra bir kaç bandaj ve yara bandı çıkararak yaralarını sardı. Tuvaletten çıktı ve pijamalarını giydi. Salonun ışığının yandığını görünce oraya gidip annesine bakmak istedi. Fakat sonra annesini daha da sinirlendirmek istemediğinden usulca odasına dönerek yatağına girdi. Yorgunluktan hemen de uyuyakaldı.
----------------------
Bayan Sainz, bu gidişle oğlunu kaybedeceğini biliyordu. Şu dünyada oğlundan başka kimsesi yoktu. Oğlunu kötü yollardan kurtarmak için her türlü yardımı denemişti. Fakat ne yazar ki Carlos ipe sapa gelmiyordu. Artık tek çare Tanrı'ya yalvarmaktı. Bayan Sainz dizlerinin üstüne çökmüş ve ellerini kavuşturmuştu. Durmaksızın tüm içtenliği ile Tanrı'ya dua ediyordu. Gözlerinden yaşlar, dudaklarından yalvarışlar akıyordu. Bayan Sainz hiç bir zaman şanslı bir kadın olamamıştı. Tanrı hiç bir zaman onun isteklerine karşılık vermemişti. Fakat Bayan Sainz hiç bir zaman umudunu kesmemiş ve her zaman inançlı bir kadın olmuştu.
Ve bu sabrı ve inancının meyvesini alma vakti şimdi gelmişti. Tanrı bu sefer onun isteklerine yanıt verecekti. Tanrı aklında Carlos için bir plan çoktan kurmuştu bile. Bu planı uygulamanın vaktinin de tam sırasıydı. Tanrı bunu çok önceden belirlemişti. Zaman kaybetmeden emrine önemli bir melek olan Charles'ı çağrıttırdı. Efendisinin huzuruna çıkan melek onun ağzından çıkacak her kelimeye itaat etmeye hazırdı. Fakat dünyaya, koruyucu bir melek olarak gönderilmeyi hiç beklemiyordu. "Bundan böyle tek görevin dünyaya inerek Carlos Sainz'ı korumak!" diye görevlendirmeye başladı Tanrı. Charles oldukça şaşkındı. Böyle bir görev beklemiyordu. Tanrı açıklamaya devam etti. "Bundan böyle önceliğin her zaman o kul olacak. Kötülük yapmadığından ve tehlikeye bulaşmadığından emin olacaksın. Güzel bir yaşam için onu teşvik edeceksin." Melek nedenini merak etse de sorma gibi bir yetkisi olmadığından hemen görevini kabul etti. Ardından hiç zaman kaybetmeden yeryüzüne inmeye koyuldu.
Daha önce Dünya'ya çok kez görevleri için gelmişti. Charles her seferinde insanlara hayranlık duymuş, onlar gibi olmak istemişti. İnsanlar özgür iradeleriyle, bağımsızca, isteklerine göre yaşayabiliyorlardı. Hayır diyebiliyorlardı. Charles en çok da bu yüzden insanlara özeniyordu. Fakat bu durum, ona melek olduğunu ve sadece Tanrı'ya itaat edebileceğini değiştirmiyor, unutturmuyordu.
Melek düşüncelerini bir kenara iterek yeryüzüne ayaklarını bastı. Melek formunu insanlardan saklamak için normal bir erkek bedenine büründü. Şimdi sırada Carlos'a yaklaşıp ona iyi örnek olmak vardı. Bu günden sonra Charles, Tanrı'nın emri üzerine, kendini Carlos'a adayacaktı.
YOU ARE READING
Meleğim
RomanceKirli işlerden burnunu çıkaramayan Carlos'un hayatı git gide zora girmektedir. Bu durumdan memnun olmayan Tanrı, kulunu koruması için bir melek göndermeye karar verir. Charles, melek olduğunu gizleyerek Carlos'u bu yoldan kurtarmaya çalışacak. Ancak...