Carlos, baş ağrısıyla birlikte gözlerini yavaşça açtı. Tüm vücudu ağrıyordu. Hareket etmeye bile gücü yokmuş gibi hissediyordu. Ayrıca hiç bir şey de hatırlamıyordu. Eve nasıl gelmişlerdi? Lando ve Charles neredeydi? Kafası allak bullaktı.
Elleriyle gözlerini ovuşturarak sağ tarafına döndü. O sırada yerde hala uyumakta olan Lando'yu görünce içi rahatladı. Yataktan sarkarak Lando'yu sarstı ve uyanmasını sağladı. "Lando, uyan..." diye mırıldanıyordu aynı zamanda. Lando yavaşça gözlerini açtı ve dirseklerinin üstünde doğruldu. Ne olduğunu kavraya çalışarak bir kaç defa etrafına ve Carlos'un suratına bön bön baktı. "N'oluyor ya? Noldu bize?" Carlos kendini tekrar yatağa bırakarak Lando'nun sorusunu cevapsız bıraktı.
Yattığı yerden telefonunu bulma ümidiyle elini baş ucundaki sehpaya attı. Şansına telefonu gerçekten de oradaydı. Carlos şu anda sadece Charles'ı düşünebiliyordu. Lando'nun arkadaki konuşmalarına kendini veremiyordu. Lando ve o evdeydi evet ama... Charles'a ne olmuştu? Charles içmemişti ama Carlos yine de merak ediyordu.
Carlos hemen rehberine girip Charles'ın adına bastı. Heyecanla telefonu açmasını beklerken yine camın dışından gelen bir titreşim sesi duydu. O tarafa doğru baksa da bir şey göremedi. Bu sefer de geceden kalmışlığını suçlayarak hayali sesler duyduğunu düşündü.
------------------------------
Charles her zamanki yerinde, Carlos'un odasının camı önünde, onu izliyordu. Sonuçta görevi buydu. Onu korumak için dünyaya inmişti. Fakat bu son zamanlardaki duyguları bu işi garip hâle getirmeye başlamıştı. Carlos'u, Tanrı'dan gelen emir üzerine değil de kendi duyguları için korumaya başlamıştı. İçinde isimlendiremediği garip duygular vardı. Bir melek olarak duyguları olmaması lazımdı normalde. Lakin bu hisler boş verilebilecek gibi değildi. Charles'ı içten içe yiyip bitiriyordu.
Charles kendi düşüncelerine dalmışken Carlos ve Lando çoktan uyanmıştı. Carlos eline telefonu almış bir şeyle uğraşıyordu. Charles ona dikkatlice bakarken telefonu çalmaya başladı. Dünden açık unuttuğu bildirim sesi tüm kulakları doldurmaya başladı. Charles panikle telefonun sesini kıstı ve duydular mı diye Carlos ve Lando'ya döndü. Lando pek umursamışa benzemiyordu ama Carlos tam olarak Charles'ın tarafına bakıyordu. O sırada göz göze geldiler. Charles yanaklarının yandığını hissetti. Suç üstü yakalanmış gibi hissediyordu. Ancak Carlos kayıtsızca kafasını çevirince, onu göremediğini hatırladı Charles. Derin bir nefes alarak camdan uzaklaştı ve ısrarla çalmaya devam eden telefonu açtı. Carlos'un meraklı sesi telefonun öbür ucundan konuşmaya başladı.
-Charles! Neredesin?
-Sana da tünaydın, Carlos. Evdeyim. Uyandınız mı? İyi misiniz?
-Geceden kalmışlık ile ağrıdan geberiyoruz ama iyiyiz. Galiba. Neyse. Buraya gelmek ister misin?
-Oraya?
-Bizim eve. Biz hiç bir şey hatırlamıyoruz. Sen bize anlatırsın. Hem bizi herhalde sen taşıdın eve. Özür mahiyetinde kahvaltı hazırlarım sana.
-Haha olur. Gelirim. Ama kahvaltı hazırlama ben zaten tokum.
-E iyi sen öyle diyorsan. Bekliyoruz.
Carlos ardından telefonu kapadı. Charles kendi kendine gülümseyerek camın önündeki yerine döndü. Dikkat çekmemek için yarım saate insan formuna dönüp Carlos'un evine girecekti.
Yarım saat geçmişti ki Carlos duşunu almış ve temiz kıyafetlerine bürünmüştü. Carlos'un peşine de Lando duşa girmiş yıkanıyordu. Carlos mutfağa girerek buzdolabına yöneldi. O sırada dolabın üstüne mıknatısla yapıştırılmış bir post-it dikkatini çekti. Küçük kağıdı eline alarak okudu. "Yazıklar olsun. Size kahvaltı yok. Kendin hazırlarsın." Carlos düzenli el yazısından notu annesinin bıraktığını hemen anladı. Annesini üzmekten her ne kadar nefret etse de hep bir yolunu buluyordu.
Carlos, kendi kendine küfür ettiği sırada kapı çaldı. Hızlıca kapıya gitti. Önce delikten kim olduğuna baktı ve Charles'ı gördüğünde bekletmeden kapıyı açtı.
İkisi selamlaştılar ve Carlos hemen kenara çekilerek Charles'ı içeri davet etti. Charles salona doğru ilerlerken Carlos konuştu. "Pek komforlu değil ama..." Charles hemen onun lafını böldü. "Öyle deme. Evin çok sıcak." Charles elindeki poşeti Carlos'a uzattı. Carlos o sırada ilk defa poşeti fark etmişti. Charles hemen açıkladı. "Size kahvaltılık poğaça açma getirdim. Bir de ilaç var." Carlos'un gözleri ışıldadı. 32 diş gülümseyerek Charles'ın elinden poşeti aldı. "Allah razı olsun. Sen olmadan ne yapardım, kurtarıcım!" Charles bu sözler üzerine gülmeden edemedi.
Charles, salona geçti ve o sırada da Carlos, Charles'ın getirdiklerini tabaklara koymak için mutfağa yöneldi. Charles koltuklardan birine oturduğu sırada içeri duştan yeni çıkmış Lando girdi. Hemen gidip Charles'ın yanına oturdu. Dün geceyle ilgili konuşmaya başladı.
5 dakika bile sürmemişti ki içeri elinde tepsiyle Carlos girdi. Ortadaki sehpanın üzerine tepsiyi bıraktı. Yere oturdu ve konuştu. "Hadi yiyelim sonra konuşuruz."
Üçü de Charles'ın getirdiklerinden yediler. Tabaklarını yıkayıp kaldırdıktan sonra tok karınları ile koltuklara dizildiler. İlk konuşan heyecanlı Lando oldu. "Ee dün gece ne oldu öyle ya. Ben hiç bir şey hatırlamıyorum." Carlos, arkadaşını destekleyerek devam etti. "Ben az buz karmakarışık şeyler hatırlıyorum. Ama birleşmiyor hiç bir şey. Charles sen ayıktın değil mi? Anlatsana bize."
Bunun üzerine Charles kısaca olanları açıkladı. Carlos'un kavgaya (neredeyse) karıştığı kısmın özenle üstünde durdu. Carlos ağzı açık şaşkınca dinlemişti. Lando ise Charles'ın anlatma şekline gülüyordu. "Başına ne belaya sokmuşum..." diye içlendi Carlos. Charles elini geçiştirmek için sallayarsk reddetti. "Yok be. Eğlenceliydi." İkisi de birbirlerine usulca gülümsediler. Carlos içten içe Charles'a büyük minnet beslemeye başlamıştı. Bu onu ikinci kurtarışıydı. "O olmasa ne olurdu?" diye düşünüp duruyordu.
----------------------------
Yaklaşık 2 saat geçmişti. Üçlü evde takılıyor, beraber telefonlarından oyun oynuyorlardı. Charles, bu oyunu da becerememiş ve takımın aleyhine olan her şeyi yapmayı başarmıştı. Lando krize girdiğini belli etmemeye çalışırken, Carlos da Charles'a öğrenmesi için yardım ediyordu. Lando'nun aksine ikisi oyundan çok zevk alıyormuş gibi duruyorlardı.
Oyunun daha da içine girmişlerdi ve Charles yavaş yavaş öğrenmeye başlıyordu. Carlos eseriyle gurur duyarak oynamaya devam ediyordu ki kapının çalması ile oyunları bölündü. Carlos saati kontrol ederek konuştu. "Annemin işten çıkmasına daha çok var. Kim ki?" Charles hemen elindeki telefonu kenara bırakarak ayağa kalktı. "Ben bakarım." Carlos'un herhangi bir risk ile baş başa kalmasına izin veremezdi. Carlos hiç bozuntuya vermedi. "E tamam."
Charles hızlıca kapıya gitti ve açtı. Karşısında kıvırcık saçlı, genç ve güzel bir kız görünce şaşırdı. Bu görüntü beklediği son şeydi. Kız, karşısındaki yabancı adamı görünce şaşırarak geri çekildi. Charles şaşkınca sordu ”Sen kimsin?" Güzel kız, daha da şaşırarak soruya soruyla cevap vermekten çekinmedi. "Esas sen kimsin? Carlos evde mi?" Kız içeriyi görmek için Charles'ın omzundan geriye bakmaya çalıştı.
Charles tam cevap verecekti ki salondan hızlıca çıkan Carlos kapıya hızlı adımlarla yöneldi. Carlos, Charles'ın yanında durdu ve gülümseyerek kıza baktı. "Rebecca, ne yapıyorsun burada?" Kız gülümseyerek Carlos'un boynuna atladı. Charles ikisini şaşkınca izliyordu. Kız, bu sefer sevecen bir tonda konuştu. "Sevgilimi görmek istemek suç mu?"
Charles'ın beyninde artık sadece bir kelime dönüyordu. Sevgili??
YOU ARE READING
Meleğim
RomanceKirli işlerden burnunu çıkaramayan Carlos'un hayatı git gide zora girmektedir. Bu durumdan memnun olmayan Tanrı, kulunu koruması için bir melek göndermeye karar verir. Charles, melek olduğunu gizleyerek Carlos'u bu yoldan kurtarmaya çalışacak. Ancak...