Bölüm 3

8 8 26
                                    

Dolunay hiç bilmediği o sokaklardan geçiyordu. Hiç tanımadığı onlarca insanın arasından çıkıp karşısında duran şatafatlı villaya baktı. Onu buraya dün tanıştığı adam  getirmişti. Hem çok korkuyordu hem de bir şeylerin mecburiyeti içindeydi. Sahi kardeşi neye güvenerek bu kadar büyük rakamlarla kumar oynuyordu? Sorular bir bir aklını kurcalamaya başlamıştı. Bu adam bu parayı nasıl bir şey karşılığın da verecekti ki? Adam öldüremeyeceğine göre ufak tefek bir şeyler yapmasını isteyecekti muhtemelen. Dolunay bazı şeylere alışmıştı. Zamanında anneside çok fazla kumar oynar onun parasını bulabilmek için onu işlere verirdi. Dolunay işlere başladığında ne kadar lazımsa annesi bir fiyat söyler Dolunay da gerekirse aylarca beş kuruş para almadan işlerde çalışırdı. Dolunay bu durumdan oldukça sıkıldığı için işlerden dönünce gece yarıları ders çalışır sabah erken saatlerde okula giderdi. Onun bu durumdan haberdar olan öğretmenleri ona saygı duyardı. Ellerinden geldikçe ona yardımcı olmaya çalışırlardı. 

Peki ya şimdi? Hiç bir şey eskiden olduğu gibi etrafında tanıdık insanların olduğu kadar temiz ve anlayışlı durmuyordu. Eli kanlı adamlara benzeyen tiplerle karşılaşıp kocaman bir villaya gelmişti. Villanın içi sadece siyah ve gri tonlarında dizayn edilmişti. Dolunay dün karşılaştığı o sevecen ve kibar adamın böyle biri olmasını beklemiyordu. Henüz ismini öğrenemediği bu adamı adım adım takip ediyor, onun girdiği odaları geziyordu. Gözüne ilişen bir tablo oldu. Tablonun çerçevesi siyaha boyanmış, kara kalem çalışmasıyla yapılmış bu kadın portresinin üzerinde, sağ köşesinin başından aşağı kan dökülmüş ve bu kan kurumadan önce bir cam fanusla saklanmak istenmiş gibi duruyordu. 

Yaşadığı durum ve ortam onu epey germeye başlamıştı. Lavanta kokan bu ev aslında kan kokuyordu. Bunu iliklerine kadar hissetmişti. Sessizliğin bölünmesini sağlayan kişi, Kapının kenarın da duran, siyah takım elbiseli adam oldu. 

"Arif bey, istediğiniz para hazır."

Arif karşısındaki adamı onaylayıp eliyle parayı getirmelerini istedi. Adam elinde para dolu çantayla beraber içeri girdi ve elindeki çantayı Arif'in önünde duran siyah cam masaya bıraktı hemen arkasından çantanın ağzını açtı. Dolunay önünde duran otuz bin dolara karşı vereceği tepkiyi bilemedi. Tek gecede bulmuştu bu parayı. Dolunay'ın gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı. 

"İşte prenses, istediğin para. Sen benim kurallarımı onayladığın gibi bu para kardeşinin avuçları arasında olacak. Kararını verdin mi?" Arif'in bu sorusu Dolunay için bir tercih bile değildi. Şuan önemli olan  kardeşini bu beladan kurtarabilmekti. Kaybedecek tek bir zamanı olmadığı için söze atıldı.

"Kuralların her ne olursa olsun kabul ediyorum. Kardeşimin daha fazla zamanı kalmadı. Bu parayı dün bulmalıydım, daha fazla zaman kaybetmeyelim sen parayı kardeşime gönder ben ne diliyorsan kabul ediyorum." dedi ve sözlerini bitirip derin bir nefes aldı. Dolunay'ın bu sözleri Arif'e istediğini vermiş olacak ki sinsi bir sırıtmayla para dolu çantayı kapattı. Karşısında duran siyah takım elbiseli adama parayı alması için küçük bir işaret verdi ve Dolunay'a bakarak oturmasını işaret etti. 

"O zaman şu işe küçük bir adım atalım prenses. Yapacağın şey çok basit." dedi Arif ve oturduğu koltukta kendini iyice geriye yasladı. 

Dolunay şaşkın bakışlarını adamın üzerinde dolandırdı. Gerçekten basit bir şey istemesini beklemiyordu. Kaşlarını çatarak adamı dinlemeye devam etti.

"Şaşkın bakışlarını anlayabiliyorum prenses. Bende en az senin kadar şaşkınım. Oyunu ve kuralları dinlemeden direkt işi kabul ettin. Gelelim konumuza; Yapman gereken tek şey bir adamı kendine aşık etmek." dedi ve bu sefer o kaşlarını sorgular tarzda çattı. 

DOLUNAY: Yalanın BeyazıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin