12-Doğum günü

128 6 0
                                    

F:

Sabah kalktığımda hyunjin yoktu. Not bırakmıştı komidine.

Karıcım, biraz işlerim var. O yüzden bensiz uyandın. Ne zaman geliceğini bilmiyorum. Ama saat altıdan önce gelicem. Kendine iyi bak. Çok yorma kendini. Hatta sadece otur. Hizmetçilere söyledim kahvaltıyı sen uyurken getireceklerdi. Kesinlikle getirmişlerdir. Hadi öpüyorum. Görüşürüz karıcım.

Gülerek camın yanındaki kahvaltı tepsisine baktım. Herhalde sarayda yalnızdım. Çünkü hiç ses gelmiyordu.

Umarım tek değilimdir.

Yalnızlıktan çok korkuyorum. Tek kalmak bana hiç hitap etmiyor. Kapının çalmasıyla yerimden kalkıp kapıyı açtım.

"Jisung, oliver hoş geldiniz"

"Hoşbulduk, neden sarayda kimse yok?"

"Bilmiyorum, hyunjin işlerim var deyip gitti. Acaba önemli birşeymi var?"

"Yoktur. Bak biz ne yapmayı öğrendik" diyerek oliverin açılmış kollarına sarıldı. "Bu çok tatlı. Bende istiyorum" diyerek oliver'a yaklaştım. Uzanan kollarına bende sarıldım. Çok tatlıydı. Bu aralar çocuklar çok tatlı geliyordu nedense. Kahvaltı etmeye başladım. Ama jisung'a yermisin diye sormayı ihmal etmedim.

Yemeğimi yedikten sonra "bahçeye inelim" dedim. "Önce üstünü değiştir. Öyle inelim" demesiyle ayağa kalktım ve kıyafetlerimi alıp banyoya girdim üstümü değiştirmek için.

Jisung doğum günümü kutlamamştı. Aynı şekilde abimde. Hyunjin desen evde yok. Iu anne bilmez. Rm baba nerden bilsin. Annem ve babam bile kutlmamamıştı.

Belki akşam kutlarlar. Belki daha uyanmamışlardır. Ne diyorum ben saat 1 olmuş.

Üstümü değiştirip bahçeye indim. Jisung telefonla konuşuyordu. Ben yanına gelince endişe ile telefonu kapattı.

"Kimle konuşuyorsun?"

"Boşver, önemsiz" demesiyle üstelemedim. Merak ediyordum ama neyse her zamanki gibi boşvericem. En iyi yaptığım şey 'mutlu' rolünü oynayacağım. Jisung'un "Felix, Felix iyimisin?" demesiyle boş düşünceleri bıraktım bir köşeye. "Ha, iyiyim. Sadece dalmışım" diyerek geçiştirdim.

"Bugün nedense aşırı sıkıcı bir gün" demesiyle dolan gözlerimi sildim.

"Bencede, çok iğrenç bir gün, sanki çirkin biri bugün var olmuşcasına iğ-"lafımı oliverın ağlaması bölmüştü. Jisung oliverın ağlamasını durdurmaya çalışırken iyice dolan gözlerimi silmeye devam ediyordum. Jisung'u minho arıyordu. Açtı ve birşeyler konuştular "Artık gitmem gerek. Görüşürüz" diyerek el salladı. El sallamasına karşılık verip kapıdan yolca edip odama gittim.

Yatağa oturup dizlerimi kendime çektim. Sadece ağladım. Saatler boyu.

Tabi ben ağlarken saraydaki insanlar gelmişti. Aynaya bakmak için tuvalete girdim. Kırmızı gözler, şişen yüz ve çirkin, nefret dolu, kimsenin sevmediği bir Felix duruyordu karşımda.

Hyunjin hala gelmemişti. Gelmeden yüzümü iyice yıkadım. Makyaj yapmak için makyaj masasına oturdum. Kapatıcıyı sürüp eşyaları tekrar yerine koydum. Ağladığımı kimse anlamamalıydı. Hyunjin bile.

Kapıyı çalarak hyunjin geldi odaya. Kendini yatağa attı. Hala küsdük. Yani ben küstüm. Onu bilmiyorum. Saçımı tarayıp aynaya bakmaya devam ettim.

"Hala küsmüyüz?"

"Evet, beni çok kırdın"

"Ama-"

"Biliyorum, her zamanki gibi sen haklısın" derken ayağa kalktım telefonumu aldım ve yatağa oturdum.

"Özür dilerim. Binlerce kez, yıldızlar kadar, evren kadar özür dilerim bebeğim"

"Bazen özür dilemek yetmiyor. Yapmamak lazım. Sen beni dün seni sevmemekle suçladın. Sırf hamile olmak istemediğim için"

"Ama yaptığın hareketler, davranışlar ve kelimelerin buna anlam veriyor. Ben sana sevgi ile baktım ta ilk günden
beri. Peki sen. Sen bana nefret ile bakıyordun. Eğer ruh eşi çıkmasaydık ikimizde mutsuz bir evlilik yaşayacaktık"

"Unutma ben seni rose'den kurtardım"

"Bende seni san'dan kurtardım. Öylesine sert biri ile evlenmek yerine benimle evlenmek senin daha mutlu olmana sebep oldu"

"Rose gibi biriyle evlenseydin daha mutlu oldurdun. O sana istediğin şeyi verirdi"

"Benim istediğim şey neymiş?"

"Çocuk. Sürekli beni darlıyorsun. Ve ben daha çok çocuklardan soğuyorum. Bunu bilsen yeter"

"Tamam, bundan sonra seni darlamayacağım. Ne zaman hazır olursan bana söyle. Hadi üstünü değiştirde aşağı inelim"

Dolabı açtım. Ve en güzel elbisemi giydim. Belki kutlar diye. "Hazırım ben hadi" dedim. Ayağa kalkıp elimden tuttu. "Özürüm hala geçerli" dedi. "İyi öyle olsun. Ama hala sana kırgınım" hala kutlamamıştı.

Aşağı indiğimizde kimse yoktu. Bahçeye çıkma kararı almıştık. Masada duran pasta ve süslenmiş bir bahçe vardı karşımda. Şaşkınlıkla ağzımı açtım.

"İyiki doğdun bebeğim"

"Sen hatırladın"

"Evet, unutmam mümkün değil"

"O zaman bende sana birşey açıklayacağım"

"Peki"

"HAMİLEYİM" dememle kolları belime sarıldı.

"Ama söylemedin"

"Bende dün öğrendim"

"Hadi gel pastayı üfle" pastanın başına geçtik.

Umarım çok mutlu bir aile oluruz. Hiç ayrılmayız.

Dileğimi dileyip mumları üfledim. Sonrada kollarımı hyunjin'in boynuna sardım. Oda belime.

"Hadi hediyeni aç" demesiyle koltuğa oturdum. Hediye paketini alıp açmaya başladım. Bizim, ikimizin portresi vardı. Üstündede hyunjin'in imzası vardı.

"Senmi çizdin?"

"Evet ben çizdim. Başkasının senin güzelliğini çizmesini istemedim" dedi. Küçük bir kahkaha patlattım. Ardından oda bana katıldı. Hizmetçiler pastayı kesmek için bıçak, koymak içinde tabak getirmişleridi. "Kaldığınız yere gidebilirsiniz. Hatta iki gün izinlisiniz" demesiyle tüm hizmetçiler gitmişti. "Neden izin verdin?" diye sordum. "Onlara ihtiyacımız olamyacak. Annemler eski saraya taşındılar. Saray sadece bize ait" diye cevap verdi. "İyi öyle olsun" diyerek telefonumu aldım.

"Fotoğraf çekelim" diyerek kamerayı açtım. Filtreye ihtiyacım yoktu. Yani ihtiyacımız yok.

Kamerayı ayarlayıp çekmeye başladım. Bir kaç fotoğraf çektikten sonra telefonumu masaya bıraktım.

"Hiç ayrılmayalım"

"Hiç ayrılmayalım hyunjin..."

Sen Bana Aitsin[Hyunlix]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin