city girls
dino: canım hyunglarım
acaba neden sizi yarım saattir beklediğimi sorabilir miyim
hoshi: sana erken git diyen kimdi amck
bekle geliyoz beş dakikaya
dino: of ne bilim evde otur otur canım sıkılmıştı
niye kızıyosun piç
seungkwan: dino-ya geldim ben nerdesin
dino: hyung deniz kenarında hep oturduğumuz masa
seungkwan: ok geldim
dino: nayssss
seokmin: biz de geldik şimdi
jeonghan nerde
kesin evden çıkmamıştır o salak
jeonghan: sus be trafik vardı anca gelebildim
arabayı bırakıp geliyorum
telefonu cebime atıp arabadan indim. park yeri bulmak cidden zor olmuştu. burası gözden uzak bir yer olmasına rağmen hafta sonları dolu oluyordu.
restorana girdiğimde direkt sol tarafa deniz kenarı masalara yöneldim. bu mayıs akşamında denizden gelen esintiyi hissetmek kadar güzel bir his yoktu. en uç taraftaki masaya yönelirken çocukların hararetli bi şekilde konuştuğunu gördüm.
"gerizekalı seokmin kim dedi sana elin adamıyla yolda kavga et diye."
"soonyoung salak mısın amına koyim adam makas atım derken canımızdan olcaktık."
"abartma piç o kadar hızlı bile değildi."
"of tamam ya ben öleyim de kurtul o zaman benden pis herif."
"muhabbetiniz bölmek istemem ama ben geldim prensesler"
onlara doğru seslenmemle kavga eden ikili bana dönmüştü.
"ohh sonunda teşrif ettiniz jeonghan hazretleri."
seokmine gözlerimi devirip en köşedeki boş sandalyeye oturdum ve ona dönüp :
"diğerleri nerde" diye sordum.
"dinoyla kwan şarap seçmeye gittiler. mingyu da dışarda telefonla konuşuyo. yeni müvekkili zor çıktı galiba"
anladım, deyip kafa salladım.
tam bir sigara yakıyordum ki adımı duymamla kapı tarafına baktım. chan kollarını açmış koşarak bana doğru geliyordu, şapşal çocuk.
"jeonghan hyungggg"
"dinooooo" deyip ben de ona doğru koştum.
"hyung seni çok özledim"
"dino görüşmeyeli sadece iki gün oluyor sence de abartmıyo musun"
"hayır hyung senin gibi güzel bi adamı özlememek elde değil" arkasından pis yalaka diye seslenen soonyounga dönüp dil çıkartmış ve benden ayrılmıştı küçük olan.
hepimiz oturduktan sonra "tanrım cidden bırakıcam bu mesleği ömrümden ömür aldı" diye söylene söylene yanımıza gelen mingyu ile beraber tüm ekip toplanmıştı. gece sonunda başlıyordu.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
"gerçekten o çocukla bırak flört etmeyi üstüne bi de üç hafta çıkmanı atlatamıyorum" demişti seokmin.
dudaklarını büzüp "herkes hata yapar tamam mı" diye sızlanmıştı kwan "o zaman çekici geliyodu napiyim"
"hayır kwan kendini kandırıyorsun o zaman bile sıfır seksepaliteydi o çocuk" diyen hoshiye dönüp
"sen bence hiç konuşma çakma kaplan ben kaplanım diye ortada dolanıp herkesi deli olduğuna ikna eden ben değildim." dedi kwan.
"tanrım o zamanlar herkes yanıma gelip 'dino soonyoung hyungda bir terslik var sanki' diyodu. seokmin hyung bile onun yanında normal kalıyordu o derece sıkıntılıydın hyung."
"ben zaten normaldim bücür"
"hyung sen cidden inandın mı bu dediğine şu an"
düşünür gibi yapıp "inanmadım" diyen seokmine hepimiz gülmüştük.
üniversite anılarımız konuşmaya devam ederken mingyu ayağa kalkmış "o zaman geçirdiğimiz tüm o eski güzel günlere ve ileride geçireceğimiz daha iyilerine" diyerek kadehini kaldırmıştı. kadehlerimizi tokuşturup oturduktan sonra bir yandan denizin o tatlı esintisini hissederken şarabımı yudumluyor, elimdeki sigaramdan birkaç nefes çekiyor ve masada dönen konuşmaları dinliyordum. tam ağzımı açmış bir şey söyleyecekken duyduğum o tanıdık sesle yerime çivilenmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rush | jeongcheol
Fanfictiongittiğim sergide onu, lise aşkımı görmemle birlikte altüst olan düzenim yine onunla düzeliyordu. •jeongcheol •14/05/24