384 (?'s special vers.)

2 0 0
                                    


hiçbir narsistik ağrı insanın göğsünün ortasında belirmiyor. hiçbir narsist tam olarak kendine aşık değil. aksine, kendinden çokça nefret edebiliyor. 

saat üç kırk dokuz. yelkovan yavaş yavaş ilerliyor. akrep kıpırdamadı. kanımda dolaşan amfetamin on dokuzuncu saatin sonunda hala etkisini sürdürüyor, gözüme uyku girdiği söylenemez. kısa psikotik uykularımı saymazsak, neredeyse doksan altı saattir uyumadım ve bu odanın dışına çıkmadım. idrara daha sık çıkıyorum.

sol elimin üzerine açtığım damar yolunun sızlayarak ağrıdığını hissediyorum. kanülün kan ile dolmasının verdiği korku ve iğnenin ardında bıraktığı dik açılı ağrının hissiyatı hala belleğimde taze.

beynimin dörde, beşe, hatta onlarca parçaya bölündüğünü hissediyorum. bir yanım dış dünyadan sesli uyarıcıları algılamaya çalışıyor. tak... tak... tak... arkamda ya da önümde, birisi yürüyor.

algıladığım hiçbir ses, gördüklerimle bağdaşmıyor. hangisi gerçek, hangisi hayal, bilmiyorum. tüylerimin sürekli diken diken olduğunu hissediyorum.

şimdi... derin bir nefes, yarım miligram amfetamin daha... yazılacak onlarca şey var. duvarlar kamaşıyor. tüberküloz hastasından hallice dallı budaklı bir öksürük canımın daha fazla yanmasına mahal veriyor.

çok sevdiğim bir adam var, bunca zaman sonra. yıllar sonra... bilincim açık fakat netlik söz konusu değil. uykusuzluğun verdiği saydam sarhoşluk hissinin gölgesi bazı şeylerde emin olmamı engelliyor. yarı saydam, kafiyeli bir halüsinasyonun ta kendisiyim. fakat eminim ki yıllar sonra... çok sevdiğim bir adam var.

gece, gündüz. sabah, akşam... her an onu düşünüyorum. seviyorum ben. deli gibi seviyorum. yıllar sonra, hayatımın en saçma ve yüklü döneminde... deli gibi seviyorum. mayhoş bir etki, romatizmal bir ağrı, tuzlu bir sancı, hastalıklı bir uykusuzluk. etkisinden çıkamıyorum. morfinin damarlarıma girişindeki buz gibi yanmadan ya da amfetaminin verdiği dikey uyarımdan daha haz verici... sırlardan daha gizli... en tatlı ağrı, en güzel migren, en tuzlu sancı, en acı çığlık...

bu dünyada kendi damarlarımda dolaşan yabancı kimyasallardan daha çok düşündüğüm tek bir şey var. açın kapıları, pencereleri açın, sokakları boşaltın, koşmak istiyorum. ciğerlerim yırtılıp, vücudumdaki tüm kan ciğerlerime dolup beni soluksuz bırakıncaya kadar çığlıklar atmak istiyorum. ben birini seviyorum. daha yüksek sesle. daha, daha ve daha...

hastalıklı yanlarım, ataklarım, kısa boylu ağrılarım, beslediğim hayaletlerim, konuştuğum sardunyalarım, bitmek bilmeyen intikam arzularım... biri var bu dünyada, düşündüğüm, merak ettiğim, narsistik krizlerimin es geçtiği bir adam var bu dünyada. değerli bir şey var. uğruna ölünecek, uğruna savaşlar verilecek bir adam var.

biraz daha amfetamin. daha fazla anlatmak istiyorum, sabahlamak istiyorum, saç tellerinin yerini ezberlemek istiyorum. nefes alışını kaçırmak kıyamet gibi bir düşünce, uzağım, uzaktayım. hiçbir kimyasalın yokluğu böylesine gırtlağımı acıtamıyor. yerimde duramıyorum.

uyumak istemiyorum. saatlerce izlemek istiyorum. rüyamda görmeden saatlerce izlemek istiyorum. hastalıklı yanlarım, iltihaplı ruhum, deli gibi kanayan yaralarım... iyileştiğimi hissediyorum. ritmik çalan bir keman gibi, sallanan bir sandalye gibi, dönen dünya gibi... tuhaf semptomlarla sedyeye çaresizce yatan hasta gibi... ne anlattığımı bilmiyorum, aklımı kaçıracak kadar seviyorum. çok tehlikeli, biliyorum. daha fazla aklımı kaçırmak mümkünse, itirazım yok, ben aklımı kaçırmak istiyorum.


5491 gun 5491 sıgaraWhere stories live. Discover now