"İşte böyle. Sonuçta saçma sapan bir testti yani, niye abartıyorum bilmiyorum." Bir dilim pizzayı daha alıp ağzıma götürdüm. Sehun burnunu kırıştırarak bana bakmayı sürdürdü.
"Bilemiyorum, online testler yapmak yerine kendini biraz toparlasan senden olur gibi."
Bağdaş pozisyonumu değiştirip ayaklarımı uzattım. Belki de haklıydı, kendimi toparlamalıydım. Gelin görün ki bu sadece lafta olacak bir şey değildi.
"Neyse, beni boşverelim şimdi. Şu geçen bahsettiğin çocuk ne oldu?"
"Hangisi?"
Diliminin son kalan parçasını da ağzıma attım ve parmaklarımı teker teker yalarken cevap vermeyi denedim. "Şu gözlüklü çocuk hani. Kim Jihoon'a benziyor dediğin."
"Baba atleti giydiğini fark ettim. Soğudum tamamen." Ben kahkaha atmak üzereyken öne eğilip elindeki peçeteyle ağzımı sildi.
"Yemen bitti dimi?"
Başımı evet anlamında sallayınca bir peçete daha koparıp tek tek parmaklarımı silmeye başladı. Bir yandan da tavsiye veriyordu. "Bak Soojung, bazen karşındaki çocuk ne kadar yakışıklı olursa olsun suratı dışında dikkat etmen gereken şeyler vardır. Misal, Won Bin suratlı bir çocuk baklavalı çorap giyiyorsa arkana bile bakmadan kaç, tamam mı?"
Bir süre durup düşündü. "Ya da, yani, suratı Won Bin'e çok benziyorsa, ama bak ÇOK benziyorsa bana haber verirsin, düzgün kıyafetler getiririm."
Kahkaha attım. Oh Sehun. Kendimi bildim bileli en yakın arkadaşım olan çocuk. Bana erkekler hakkında tavsiyeler veren, neredeyse hayatımdaki tüm ilişkileri yöneten yegane insan.
Kalktı, peçeteleri topladı, pizza kutusuyla beraber bir torbaya tıktı ve kapının yanına bıraktı. Televizyon kumandasını aldıktan sonra gelip yanıma oturdu ve benim de yaslı olduğum yastığa gömüldü. "Of bilmiyorum, baklavalı çoraplar çok aklımı karıştırıyor."
"Bazen kendi standartlarıns göre bile çok homo oluyorsun." Dedim gülerken.
"Neymiş benim standartlarım?"
"Gay olman."
"Eh." Omuz silkti. "Bazen standartları kendin yaratmazsın. Ama şu an tek bir şeyden emin oldum, ister baklava çoraplı Won Bin olsun, ister Kang Dong Won, bir çocukla tanışırsan önce benim haberim olsun."
***
Kapı zilinin çalmasından nefret ederim, küçüklüğümden beri. Çünkü hep evin en küçüğüydüm ve evde kapı açma görevi bana aitti. Sonra küçük bir kardeşim oldu, ve bu defa da evin ablası olduğum için kapıyı açmak zorunda bırakıldım.
Sonuçta şu an çalan kapıyı da ben açacaktım. Zaten evde tek ben vardım ve olması gereken de kapıyı benim açmamdı.
Yalnız kaldığımda saçmalayabiliyordum.
"Geldim!" Kafamı kaşıyarak merdivenleri indim ve kapıyı açtım. Kimse yoktu, bir süre etrafa bakındıktan sonra ayaklarımın dibindeki kutuyu fark ettim. Üzerinde Jung Soo Jung'a yazıyordu, pembe, büyük bir kutuydu ve dümdüzdü, ne bir kurdelası ne de bir deseni vardı. Yerden alıp salona geçtim ve koltuğa yayıldım. Kapağını kaldırınca beni beyaz kağıtların üzerine yerleştirilmiş küçük, kırmızı bir kart karşıladı.
Şans eseri kız arkadaşım olan güzel bayana, 12 temmuz, 21:00'da Dongyeol mahallesi basketbol sahasında. -kji.black
Kaşlarımı çatıp az önce kaldırdığın kutunun kapağına bir daha baktım. Üzerinde kesinlikle Jung Soo Jung'a yazıyordu. 12 temmuz, tam iki gün sonrası. Biri benimle dalga mı geçiyordu?
Veya.. Dün yaptığım testle bıraktığım yorum..
Yalnız başımayken gerçekten çok saçmalayabiliyordum.