Kütüphaneden çıkar çıkmaz Minho'nun evine doğru yürümeye başladım. Gidip gözünün nasıl olduğuna bakmalıydım.
Çaldığım kapıyı Minho açınca kapının girişine çantamı bıraktım, bir saniye dahi beklemeden kapıyı kapatıp onu elinden tuttum ve salona götürdüm.
Aynı koltuğa oturduk ve moraran gözüne bakmaya başladım.
"Buzlukta buz var mı?"
"Var."
Yanından ayrılıp mutfağa gittim ve buzluğu açıp birkaç buz çıkardım. Kurcaladığım çekmecelerden birinde bulduğum temiz havluyu alıp buzları içine yerleştirdim.
Minho'nun yanına geri döndüğümde hala koltukta oturmuş beni bekliyordu. Koltuğun ucuna oturdum ve dizlerimi gösterdim.
"Uzan..."
Hiç beklemeden hemen uzandığında elimde tuttuğum, içi buz dolu havluyu yavaşça moraran gözüne tuttum.
Dişlerini sıkıyordu.
"Çok acıyor mu canın?"
"Hayır."
"Emin misin? Pek öyle görünmüyor."
"Eminim."
Gözünü açıp kapatmakta bile zorlanıyordu. Bir süre gözünde buzu beklettim ve saçlarını okşadım.
...
Buzu çektiğim anda kapalı olan iki gözünü de açtı.
"Daha iyi hissediyor musun?"
"Sen yanımda kalırsan hiç acı hissetmem. Ama gidersen çok canım acır, seçim senin."
Tek kaşımı havaya kaldırdım ve gülümseyerek cevap verdim.
"Bu yanında kalmam için bir bahane miydi?"
"Hayır, gerçeği söylüyorum. Sen yanımda olunca unuturum."
Devam ettim saçlarını okşamaya.
"Peki, kalıyorum o zaman."
Güldü ve gözlerini tekrar kapattı. Ben parmaklarımla moraran gözünün üzerini okşarken konuşmaya başladı.
"Jisung..."
"Efendim?"
"Ben acıktım."
"Hiç bir şey yemedin mi sabahtan beri?"
"Hiç bir şey yemedim."
"Neden yemedin?"
"Canım istemedi."
...
Mutfakta birlikte yapacağımız yemek için malzemeleri çıkarırken birden kapı çaldı.
"Ben bakarım."
Minho'yu ardımda bırakıp kapıya doğru yöneldim, delikten bakınca Hyunjin'i gördüm. Elinde tuttuğu pizza kutusu ile kapının önünde dikilmişti. Fakat yanında uzun saçlı bir kız daha vardı. Kapıyı açınca yanındaki kızın sanki karşısında beni görmeyi beklemiyormuş gibi yüzü ekşidi. Pek iç açıcı bakmıyordu, bana attığı itici bakışın aynısını ben de ona attım.
Beraber içeriye girdiler. Önce kapıdan salona bakan Hyunjin, mutfağa doğru yöneldi arkasından gelen kız ile. Ben de kapıyı kapatıp yanlarına gittim.
Kız sandalye çekip otururken, Hyunjin elindeki pizza kutusunu masaya bıraktı ve Minho'nun yanına koştu.
"Lino, nasıl oldun?"
"Sana kaç kez daha bana Lino deme demem gerek?"
"Sonsuza dek, çünkü asla sana Lino demekten vazgeçmeyeceğim."
Gözlerini devirdi ve suratında gezen Hyunjin'in ellerini çekti. Daha sonra Hyunjin mutfak tezgahının üzerine çıkardığımız malzemeleri gördü.
"Yemek mi yapacaktınız?"
Ben cevap verdim.
"Evet."
"Yapmayın, pizza getirdim."
Minho bir yandan tezgahın üzerindeki malzemeleri toplamaya koyulurken bir yandan Hyunjin ile konuşuyordu.
"40 yılın başı işe yaradın be Hyun!"
"Pardon?"
"Yok bir şey."
...
Hepimiz masaya oturmuştuk. Diğerleri pizza yerken ben onları izliyordum. Ne kadar ısrar etseler de yememiştim çünkü canım şuan yemek yemek istemiyordu. Zaten kütüphaneden çıkmadan önce yemiştim.
"Sen kimsin? Adın nedir?"
Kafamı kaldırıp kıza baktım.
"Ben mi?"
"Sen, evet."
"Adım Jisung. Minho'dan hoşlanıyorum ama aramızda kesin bir şey yok. Bu yüzden kim olduğumu bilmiyorum."
Minho ile Hyunjin bizi izlerken kızın dudağının kenarı yukarı doğru kıvrıldı.
"Fazla açık sözlüsün."
Hyunjin girdi araya.
"Aynısından."
İkisine birden cevap verdim.
"Öyleyimdir."
Daha sonra tekrar kıza döndüm.
"Senin adın neydi?"
"Wonyoung."
"Memnun oldum."
Aslında olmadım, seni hiç gözüm tutmadı. Pek anlaşamayacağız gibi Wonyoung hanımefendi.
"Ben de memnun oldum."
...
Saat akşam 10 sularında hepimiz otururken Wonyoung aniden ayağa kalktı.
"Ben gidiyorum artık."
Hyunjin "Nereye gidiyorsun?" dedi.
"Jennie'nin yanına."
"Ben de eve gideyim o zaman."
Minho onları yolcu etmek için kalkınca ben de onların peşinden gittim. Minho onları gönderdikten sonra kapıyı kapattı ve arkasına dönüp bana baktı.
"Sen gitmeyecek misin? Çok geç oldu."
"Hayır. Seninle birlikte yanında kalacağım."
...
NORMALDE WONYOUNG'U COK SEVERIM ANTİ FALAN DA DEGILIM SAKIN YANLIS ANLAMAYIN
🦊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cafe | Minsung
Fanfiction"Seni bir defa öpmeme izin verirsen eğer, bundan sonra her gün kahveni burada sana ben yapacağım..." Genç bir lise öğrencisi olan Han Jisung, kendinden yaşça büyük kafe garsonu Lee Minho'dan hoşlanıyordu.