Uzun süredir gitmediğim kafeye gitmeye karar verdim. Ama bu sefer niyetim farklıydı, kahve içmeyecektim. Bir kereliğine Minho ile birlikte çalışmak istiyordum.
...
Kafeye girer girmez Minho'yu elindeki tepsiye kahveleri yerleştirirken gördüm.
Kenarda durup siparişleri müşterilere vermesini bekledim, zaten verdikten hemen sonra benim yanıma geldi.
"Hoşgeldin güzelim."
"Hoşbuldum."
"Ne içmek istersin bugün? Yine aynı kahveden mi?"
"Minho ben bugün buraya bir şey içmek için gelmedim."
Başını beni anlamadığını belli etmek için iki yana salladı ve cevap verdi bana.
"Ne için geldin?"
"Seninle çalışabilir miyim? En azından yanınızda dururum."
Onun bana cevap vermesine izin vermeden tekrar konuştum. Gülerek dinliyordu beni ve bu gözümden kaçmamıştı.
"Ha, bir de şu kırmızı önlüklerinizden takmak istiyorum."
"Gel bakalım benimle..."
Bu isteğimi hiç sorgulamadan kabul etmiş olmasına şaşırmıştım. İzin vermeyeceğini düşünüyordum çünkü kafenin sahibi o değildi sonuçta...
Elimden tuttu ve beraber mavi bir kapıdan içeriye girdik.
Kafe normalde küçücüktü fakat kahvelerin hazırlandığı yer kocamandı. Şeffaf kapaklı dolaplara özenle dizilmiş kahveler, çeşit çeşit bardaklar, boydan boya upuzun 2 tezgah...
İçeriye girmemizle Hyunjin'i görmem bir oldu. Ona göz devirdim. Hyunjin dışında 2 kişi daha vardı fakat onları tanımıyordum, ama sanırım onlar da kafenin çalışanlarından olabilirlerdi çünkü Minho'nun üzerindeki önlüğün aynısından onların üzerinde de vardı.
Ben Minho'yu hala takip ederken Minho açtığı dolaptan bir önlük çıkardı. Önlüğü görünce hemen gülümsedim.
"Geçir bunu boynuna."
Ben dediği gibi verdiği önlüğü boynuma geçirirken o dolabı kapatıp kilitlemişti.
"Minho arkadan nasıl bağlayacağım bunu ben?"
"Ben bağlarım."
Önlüğü, belimi fazla sıkmamaya dikkat ederek bağladı. Tam o sırada arkadan tanıdık bir ses geldi kulağıma.
"Sevgilinle uğraşmayı bırak ta gelip siparişleri götür Lino!"
Hyunjin'in yanında duran diğer iki kişi şaşkınlıkla Minho'ya baktılar. Aralarından biri konuştu.
"Sevgilin mi?"
Minho, bir süre öylece bana baktıktan sonra cevap verdi.
"Evet, sevgilim. Adı Jisung. Tanıştığınızda onu çok seveceğinize eminim."
...
Minho, kafeye gelen müşterilerin siparişlerini alırken ben de o sırada Hyunjin'in kahveleri hazırladığı tezgaha yaslanmış sürekli Hyunjin'e saçma sapan sorular sorarak ona rahat vermiyordum.
Çünkü onu sinirlendirmek çok eğlenceli.
"Felix'i elde edemeyeceğini biliyorsun değil mi Hyunjin?"
Gözlerini devirdi ve kaşlarını çattı.
"Beni rahat bırak artık!"
Ona sahte bir gülümseme sundum.
"Rüyanda görürsün."
"Senden kurtulmanın bir yolu yok mu?"
"Tabikide hayır, yok elbette."
Aniden Hyunjin'in kahve hazırladığı bardağı aldım ve tezgahın arkasına kaçtım.
"Jisung! Bardağı getir!"
"Gel de al Hyunjin!"
Hemen durduğu yeri terk edip beni kovalamaya başladı. O kovaladıkça ben kaçıyordum. Hem beni kovalıyor, hem de yüksek sesle konuşup beni ikna etmeye çalışıyordu.
"Bak, seninle uğraşamam ben. Bırak işimi yapayım!"
"Hayı-"
Tam kapının önünden geçerken birden diğer çalışanlardan biri kapıyı açtı ve ben de ona çarpıp kendimi kollarının arasında buldum. Elimdeki kahve bardağı tam düşecekken son anda dengemi sağlayıp tutmayı başardım.
Ve tam da o anda Minho'da içeri girip kapının ucunda bizi gördü.
...
🦊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cafe | Minsung
Fanfiction"Seni bir defa öpmeme izin verirsen eğer, bundan sonra her gün kahveni burada sana ben yapacağım..." Genç bir lise öğrencisi olan Han Jisung, kendinden yaşça büyük kafe garsonu Lee Minho'dan hoşlanıyordu.