İlk aşkınıza dair birşey hatırlıyor musunuz ? Ona nasıl aşık olduğunuzu, günlerden hangi gün olduğunu, mevsimlerden hangi mevsim olduğunu, üstünde nasıl bir kıyafet olduğunu, size nasıl baktığını...
Ben ona dair herşeyi hatırlıyorum . Zaten unutmakta mümkün değildi . Safir rengi gözleri hala daha ilk günkü gibiydi . Ve benim ona olan aşkım hala daha ilk günkü kadar tazeydi . Hayat önümüze bir Dünya kadar mesafe dahi koysa ben onun kalp atışlarını kendi kalbimde hissediyor gibiydim . Ona öyle çok aşıktım ki, onu kaybetme ihtimalimden ötürü bunca yıl kalbimde onu bir sancı olarak taşımıştım . Ve haberi dahi olmadan kalbimde bir kiracıydı o...
Kitap şöyle diyordu bana :
" Aşk hiç ummadığın bir anda çıkar karşına... "
Ve ben gerçek aşkın çocukluğumdan kalan bir kalp sancısında mı yoksa kendimden kaçtığım sırada burnuma çalınan tatlı bir vanilya kokusunda mı olduğunu bilemiyordum... Bunu anca zaman gösterebilirdi...
14 yıl önce...
Hava henüz daha yeni aydınlanıyordu . Kuşlar tüm sessizliği bozarken, gözümün önüne düşen saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp kitabıma kaldığım yerden devam ediyordum . Arada etrafa bir göz gezdirip, gelen giden var mı diye bakınıyordum . Kimsenin gelmediğine emin olunca tekrar kitabıma dönüyordum .
Kitap şöyle diyordu bana :
" Aşk hiç ummadığın bir anda çıkar karşına..."
Derin bir iç çekip bulutlara çeviriyordum bakışlarımı . Aniden esen rüzgar tüylerimi diken diken ederken, biranda içim ürperiyor ve bedenim ile bakışlarımı aynı noktaya çeviriyordum . Bu hareketi çok hızlı yapmamdan ötürü üstünde bulunduğum ağaçtan aşağı düşüyor ve acı içinde çığlık atıyordum . Çığlığın hemen ardından ellerim ile ağızımı örtüp kimsenin beni duymamış olmasını diliyordum . Bana bol gelen pembe pijamamın paçasını yukarıya kıvırarak dizimin kanayıp, kanamadığını kontrol ediyordum . Tam o sırada Güneş yeni yeni doğarken, arkamda duran birinin gölgesi düşüyordu önüme . Hızlıca arkamı döndüğümde onu görüyordum... Safir rengi gözleri ile bana bakan çocuğu...
" Ne o yaralandın mı yoksa ufaklık ? "
Sesi evrendeki tüm seslerden daha güzel gelmişti resmen kulağıma . Piano, keman, gitar, onun ses tonunun yanında sönük kalıyordu resmen . Ben büyülenmiş gibi ona bakarken, o sorusunu tekrarlamıştı .
" Hayır, ben iyiyim . Zaten birşey olmadı sadece ayağım takıldı ve düştüm . "
Cümlem bittiği gibi sol eli ile ağızını örttü ve gülüşünü saklamaya çalıştı . Yalanımı anlamış olmalıydı, utanıp başımı önüme eğmekle yetindim . Hemen sonrasında elini indirip sahte bir şaşkınlık ile beni ima ederek konuşmuştu .
" Hmm, öyle mi ? Demek ki az önce ağaçtan düştüğünü gördüğüm yalnızca bir kediydi . "
Daha fazla utanmaya dayanamayacağıma kanât getirince hızla ayağa kalktım ve arkama bile bakmadan evimin bahçesine doğru koşmaya başladım . Ve yine Dünya'daki tüm sesleri bastıran sesi ile konuşmaya başlamıştı .
" Dikkatli ol, ufaklık ! Bu sefer gerçekten ayağın takılıp düşebilirsin ! "
Ona dönüp bakmamıştım bile ama bunu söylerken gülümsediğini hissedebiliyordum . Ve bu daha da utanmama sebep olmuştu . Evimin kapısının önüne gelince cebimden evden çıkmadan önce gizlice aldığım ev anahtarını çıkartıp kapıyı sessizce açmaya çalışıyordum ama koşarak geldiğim içim nefes nefese kalmıştım ve ellerim titriyordu . Bir türlü anahtarı yuvasına otutturamayınca sinirlenip yere attım . Eğilip yerden alacağım sırada ise benden önce davranan biri olmuştu . Safir gözlü çocuk...
" Sakin ol ! Bak böyle yapacaksın . Birdahakine evden habersiz bu kadar erken bir saatte dışarı çıkma . Yoksa başına birşey geldiğinde yardımına birileri koşamayabilir . Tamam mı, ufaklık ? "
Nazik ve sakin olan ses tonu beni ayakta uyutabilecek kadar güzeldi . Fakat, bu yabancının kim olduğunu bile bilmediğim için kendimi ona karşı fazla utanmış hissetmiştim . Ve bana sürekli " ufaklık " demesi ise içten içe rahatsız etmişti beni .
" Ben "ufaklık" değilim ! Ayrıca, yabancılarla konuşmamda yasak ! "
Kendimce tavır takınıyordum ona karşı o ise yalnızca gülümsüyordu .
" Eminim ki, bu saatte dışarıda olmanda yasaktır, ufaklık ! "
Kapıyı açmıştı . Hemen içeri girdim ve ona dönerek son cümlemi söylemeye hazırlandım .
" Bunu hep yapıyorum ve sen buna karışamazsın . Ayrıca ben ufaklık değilim, 8 yaşındayım ! "
Kapıyı sertçe kapatıp arkamı döndüğümde, üst kata çıkan merdivenlerden inen babamı gördüm .
" Kızım, bu saatte ne yapıyorsun kapının önünde ? Biri mi geldi ? "
Korkudan kekelemeye başladığım sırada asla yalan söylemeyi beceremediğimi birkez daha anlamıştım o an .
" H-hayır yani evet . Aslında, hayır . Mutfağa su içmek için gittiğim sırada dışarıdan bir ses duyduğumu sandım ve kapıyı açıp dışarıya baktım . Galiba, postacı falandı . "
Babam düşünceli ve şüpheci bakışlarıyla beni süzüyordu .
"İyi de bu saatte postacı buraya gelmez ki ? Neyse kızım birdaha her duyduğun seste kapıya koşma ve şunu unutma, dışarıdan bir ses gelse dahi kapıya anne veya baba bakar... Ufaklıklar değil ! "
Tıpkı safir gözlü çocuk gibi babam da bana "ufaklık" demişti . Bu bir yandan içimde garip bir his uyandırırken, bir yandan da beni sinirlendirmişti .
" Ben ufaklık değilim ! "
Babam neye öfkelendiğimi anlayamadığı için şaşkın şaşkın bana bakıyordu ve ben onu aldırış etmeden yanından sıyrılarak merdivenlerden yukarı çıkıp odama gitmiştim .
--
Yatağımda bir sağa, bir sola dönüp uyumaya çalışıyordum fakat nafile ! Bir türlü uyuyamıyordum . Safir rengi gözleri, büyüleyici ses tonu ve kendine has tavrı bir türlü aklımdan çıkmıyordu . İsmini bile bilmediğim bu çocuğu burada, mahallemizde ilk kez görüyordum . Ya buranın yabancısıydı yada buraya yeni taşınmıştı . Çünkü onu daha önce hiç görmemiştim . Zaten görmüş olsaydım hatırlardım . O güzel gözleri unutmak mümkün değildi !
Sahi, onu bir daha görür müydüm ?
Onu bir daha görmem mümkün olur muydu bilmiyorum ama onu birdaha görmek istediğime emindim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Safir
General FictionAtlas, Ufaklık derdi ona . Elif ise Safir derdi, Atlas'a . En sevdiği renk sorulduğunda, Safir derdi yine . Atlas ona "Aşka inanıyor musun" diye sorduğunda, evet diye yanıtladı Elif . "Aşık olduğun biri var mı" diye sorulduğunda ise "Safire aşığım b...