Her hikayenin bir başlangıcı vardı elbette. Sonra hiç beklenmedik bir bitişi ve bum! Hikaye bittiğinde düştüğün derin çukurdan kalkabilirsen ne mutlu.>.<
"Yok." dedi Jisung bıkkınlıkla çağrının sonlandığı telefonunu çantasına atarken. "Açmıyor."
Sinirliydi. Hem de o kadar sinirliydi ki dağı taşı yarıp Hyunjin'i girdiği delikten çıkarıp uçurumdan sıpıtabilirdi! Gerçekten burnundan soluyordu artık. Her ne kadar sinirini saklamak isterse de bu durum içinde volkanik patlamaya dönüşüyor, yerinde iki saniye duramıyordu.
Neredeydi bu adam? Ne halt yiyordu da kaç saattir arayıp sormuyor, evine gelme zahmetinde bile bulunmuyordu?
Bu konu öylece kapanacak bir şey de değildi. Arkadaşı burada ölüm kalım savaşı verirken daha hâlâ iş peşinde olan kocasına büyük nefret beslemeye başlıyordu. Az kalmıştı. Ya saatli bomba gibi patlayacak ya da evi başına yıkıp yüzüne bile bakmadan çekip gidecekti.
Sakin olamıyordu.
Minho'yu ameliyattan çıkarmışlar, yine odasına geri getirmişlerdi. Bu süreçte Chan kan vermiş, bayılma sınırına gelmiş, daha sonra zorla eve gönderilmişti Jisung tarafından.
Jeongin, Minho'nun kapısından iki dakika ayrılmıyordu. Sanki sevgilisi ayaklanıp iki saniye içinde odadan çıkacakmış hissinden kendini alamıyordu. Otursa tedirginleşiyor, ayaklansa yerinde duramıyor, duvara yaslansa kafasını sertçe vurmak istiyordu. İğrenç bir duygu karmaşasına girmişti ve içinde biriken her bir tanesine karşı dizginleri çürüktü.
Yine akşam saatlerine gelirlerken Changbin ile Felix hastaneye gelmiş, gece burada kalacaklarını söylemişlerdi. Changbin net bir şekilde görebiliyordu, Jisung'a bambaşka bir şey olduğunu. Bunu daha sonra ona sormayı aklına not etti.
"Ameliyat için ne dediler? İyi miymiş Minho?" dedi merakla Changbin. Ona doğru düzgün cevap verebileceklerinden de şüpheliydi gerçi. İki arkadaşının da kafası dopdoluydu.
"Çok zorlanmışlar. Kafasını yardılar mecburen. Bilmiyorum, şuan iyi dediler ama doktor bir tuhaf gibi... Anlayamadım." dedi Jisung sıkıntıyla nefes verirken.
İki gündür doğru düzgün bilgi aktarmıyorlardı. Minho'yu görmeleri yasaktı. İçeri girmeyi bırak, odasının penceresindeki perdeleri bile açtırmıyorlardı. Onu görmek tamamiyle yasaklanmıştı.
Jeongin'de en çok buna deliriyordu. En azından yüzünü göreyim, uyanmasa bile nefes aldığından emin olayım diyordu. Ancak kimse onun bu haline kulak asmıyordu.
"Tuhaf derken?"
Changbin şaşırdı, çünkü böyle bir açıklama beklemiyordu.
"Yani şöyle, adam kendi kafasına göre hareket ediyor. Bize ameliyat konusunda vs fazla bilgi vermiyor. Minho'nun şuan iyi olduğunu söylüyorlar ama bir yandan da kafasını yardık diyorlar. Açıkçası böyle bir anlatım biçimini pek sağlıklı bulamadım." dedi Jisung.
Yorulmuştu ve beyni düşünmekten çalışamamaya başlamıştı sanki. Konuşurken kelimeler ağzında yuvarlanıyor, cümleleri kurarken bir iki saniye duraksayıp konuşmasına öyle devam ediyordu.
"Bir kere adam psikopat falan herhalde! Deliye çattık diyoruz ya aha ondan. Ne oldu Minho'ya diye soruyoruz, uyuyor diyor." dedi Jisung baş ve işaret parmağıyla burun kemerini sıkarken. Bıkkınlıkla bir nefes vermiş, gözlerini ovuşturup tekrar Changbin'e yöneltmişti bakışlarını.
"Biz bilmiyorduk çünkü."
"Tamam, sakin ol." dedi Changbin arkadaşının omzundan bastırıp sandalyeye oturmasını sağlarken. "Ben tekrar bir doktora sorayım. Kesin bir bilgi almaya çalışayım."
Jisung başını olumluca sallarken bacağı da bir yandan sallanmaya başlamıştı. Stresten ne yaptığına dikkat edemiyordu. Felix ile Jeongin'in sarılmasını seyretti. O sırada da Changbin hızlıca yanlarından ayrıldı.
Jeongin'in bu sarılmayla tekrar ve tekrar gözleri doldu. Artık her bir temasta ağlama hissiyatına engel olamıyordu.
Tam o sırada Jisung'un telefonunun zil sesi hastane duvarlarına çarptı. Dünden beri onu arayan tek kişi Changbin olduğundan Jisung merakla arayan kişiye baktı. Bir umut diyordu.
Bir umut belki de Hyunjin arıyordu.
Fakat ekranda yazan 'Bilinmeyen Numara' yazısıyla kaşları çatıldı.
"Alo?"
Meraklı ses tonuna engel olamadan yanıtlamıştı telefonu. İçinden bir ses bunun hiç iyi bir durum olmadığını söylüyordu ancak ne olduğunu aşırı merak ediyordu.
"Merhaba Hwang Jisung ile mi görüşüyorum?"
Hattın ucundan gelen soruyla tuttuğunu fark etmediği nefesini geri bıraktı. Muhtemelen iş için arıyorlardı ya da şirketten biriydi. Bu yüzden kafasında kurduğu bir ton kötü düşünceyi göndermeye çalıştı.
"Evet. Kimdiniz?"
Cevap ise hiç gecikmeden geldi.
"Lee SaRam ile Doğru Cevap programından aranıyorsunuz. Müsaitlik durumunuza göre sizi canlı yayına bağlayacağız. İzniniz var mıdır?"
Ne demişti?
Lee SaRam mı?
Şu hani televizyona çıkıp kayıp insanları arayan, cinayet vakaları çözen, aile problemleri gibi durumları düzeltmeye çalışan adamdan mı bahsediyorlardı? Ama neden?
Televizyon izleme alışkanlığı yoktu sadece arada sıkıldığı zaman bakınırdı ve bu programı çok kez görmüştü. Zaten Güney Kore'nin en meşhur, izlenme rekorları kıran ve her yaştan kitlenin de içinde bulunduğu bir programdı. Bu nedenle Jisung'un bilmemesi saçma olurdu.
Peki ya onu neden tam şuanda arıyorlardı?
"Affedersiniz? Niçin canlı yayına bağlanıyorum?"
"Konuğumuz tarafından hakkınızda aile içindeki huzuru bozma suçlaması var. İş birliği yapmanızı rica ediyorum. Aksi halde polis devreye girecektir."
Felix ile Jeongin'de Jisung'un konuşmalarını ve çattığı kaşlarıyla yanlış bir durum olduğunun farkına varmışlardı. İkisi de dikilmiş Jisung'u dikkatle dinlerken Jisung ise ne diyeceğine emin olamıyordu.
"Programınızı izlemiyorum. Konuğunuz hakkında bilgi verebilir misiniz?"
"Rowon Kim. 32 yaşında iş adamı. Verebileceğim bilgiler bu kadar. Sizi yayına alalım mı?"
Adamı tanımıyordu. Asla duymamıştı ve şirkette çalışan biri olduğunu da düşünmüyordu.
"Bir 5 dakika sonra yapabilir misiniz? Uygun bir yere geçeceğim."
"Tabi ki. Teşekkürler Bay Hwang."
>.<
Kısa bölüm!
Geçiş bölümü gibi düşünebilirsiniz.
Çok uzatmadan asıl konuya girmek istiyorum artık ☁️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hold on | hyunsung
FanfictionBir televizyon programı daha ne kadar canını sıkabilirdi?