1. Bölüm

20 5 2
                                    

 Tam anlamıyla başladığınız tarih?

*** 

 Hayatın herhangi bir anında hiçbir sebep yokken ruhumuz daralır ya bazen, nefes almakta zorlanırız, oksijen ciğerlerimizi parçalarcasına soluk  borumuzdan en derin yerlerimize kadar akın ederken genzimiz yanar ya hani. İşte tam şuanda arabama yaslanmış, önümdeki iki yılı geçireceğim yeni okuluma bakarken hissettiğim şey tam da buydu.

 İnsan ruhu asla basit bir şey değildir ve kesinlikle durduk yere daralmaz. Ruhum ve ben iki farklı bedeniz. O soyut, ben ise somut olanım. Aramızda pek bir fark olmasa da göze çarpan ve sözünü dinleten hep ben oluyordum ki bunun nedeni aşikâr. 

 Ruhuma gelince, her an bana dışarıdan kusursuz gibi görünse de oldukça zor olan hayatımı hatırlatmaktan tuhaf bir şekilde memnun oluyor. Ben hatırlayıp acı çektikçe o beslenip daha da güçleniyor gibi hissediyorum.

 Hiçbir şeyin yolunda gitmediği hayatıma hoş geldin!

 Her an her yerde mutlaka bir aksilik ile karşılaştığım güzel hayatım... Hayatım asla kötü değil, beni yanlış anlamayın. Yalnızca zor. Acıya dayanmak zor, ona alışmak daha da zor. Yaşadığım şeyler zor ama yine de idare ediyorum. Şimdi ise hayatımı zorlaştıran güzel ama acı hikâyemi sizlerle paylaşmak istiyorum.

 Çekirdek sayılan ama biraz büyük bir çekirdek aileydik. Annem Su Ateş ve babam Toprak Ateş. Birbirlerine âşık olma hikâyeleri ile her şeyi en baştan anlatacağım sizlere.

 Annem ile babam lisede aynı sınıfta okumuşlar. O zamanlar çok genç olduklarını ve birbirleri ile flört edişlerini bize hep anlatırlardı. Lisede flörtten ibaret olan ilişkileri farklı üniversiteleri kazanmalarıyla ileri bir seviyeye çıkmış. Babam kitap okumayı seven ve edebi açıdan çok geniş bir lügate sahip olan; uzun boylu, yapılı, yanık buğday tenli ve su yeşili gözlere sahip yakışıklı bir beyefendiydi. 

 Annem ise babamın deyişiyle buraların en güzel kızı, çiçeği, suyu... Babam edebi bilgeliği ve cazibesi ile annemi etkilemeye çalışırken ona ne kadar bağlandığını ilk defa kokusunu içine çektiğinde fark ettiğini söylemişti.

 Onların zamanında ilişkiler bir öpücükle başlıyormuş. Önce uzaktan bir flört, daha sonra konuşmalar ve görüşmeler, en sonunda ise sarılıp koku çekme faslı. Babam ve annem koku kısmına neredeyse beş yılda geldikleri için ilişkileri sağlam bir temel üzerine kuruluymuş. 

 Babam anneme ilk sarıldığı zaman 'işte hayatımın kokusu' diye geçirmiş içinden. Su olmadan insanlar yaşayamaz, su olmadan hayat olmaz... Ve su, toprakla birleşmeden çiçekler açmaz. Çiçekler olmazsa da Dünya renklenmez öyle değil mi?

 İşte babam bu teorinin üzerinden yürüyerek kendi kafasında kurduğu bir metaforun peşinden anneme son sınıfta evlenme teklifi etmiş. Birlikte geçirdikleri güzel bir gecenin sonunda, tam şafak vaktinde, Güneş annemin kahverengi gözlerini kehribar rengine çevirirken, esen hafif bir meltem annemin  taze kokusunu babamın burnunun ucuna değdirdiğinde, babam daha fazla dayanamayıp sabırsızlıkla yüzük bile olmadan anneme evlenme teklifi etmiş.

 Annem bir süre cevap vermeyince, babam onun hayal kırıklığına uğradığını ve bir yüzük beklediğini düşünmüş fakat annem babamın düşüncelerini bölüm boynuna sarıldığında kulağına fısıldadığı kelimeler, babamın hayatının sonuna kadar seveceği kadın konusunda ne kadar doğru bir karar verdiğini belki de milyonuncu kez aklından geçirmesine sebep olmuş.

 "Bu doğallığa yabancı bir madde getirip bana uzatsaydın zaten almazdım fakat sen o kadar düşünceli bir adamsın ki... Bu anlamlı teklifle kalbimi bir kez daha fethettin güzel gözlüm. Seni çok seviyorum."

4 Okul 1 KazananHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin