Annem ve babam, çocukluğumda hep tartışırlardı. Hatırladığım kadarıyla, evimizde huzur pek nadirdi. Annem, çalışkan ve fedakar bir kadındı. Babam ise o zamanlar işsizdi ve sürekli bir şeylerden şikayet ederdi. Tartışmalarının çoğu, babamın işsizliği ve maddi sıkıntılarımız yüzündendi. Beni odama gönderirlerdi ama ince duvarların arkasında her şeyi duyardım. Babamın bağırışları, annemin ağlayışları...
Bir gün, tartışmaları her zamankinden daha şiddetliydi. Babam evi terk etti ve bir daha geri dönmedi. Annem beni kucağına alıp "Her şey düzelecek, merak etme," dediğinde gözyaşlarını zor tutuyordu. O günden sonra annem ve ben yalnız kaldık. Annem, beni büyütmek için iki işte birden çalıştı. Hayatımız zordu ama birbirimize yetiyorduk.
Birkaç yıl sonra, babamın iş dünyasında büyük bir çıkış yaptığını duyduk. Bir gün, annem mutfakta yemek yaparken yanına gittim. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı. "Anne, ne oldu?" diye sordum. Derin bir nefes aldı ve gözlerimin içine baktı.
"Itır, seninle önemli bir konuşma yapmam gerekiyor," dedi. Sesindeki titreme, bana kötü bir haber vereceğinin işaretiydi.
"Nedir, anne?" dedim, içimdeki endişeyi bastırmaya çalışarak.
"Biliyorsun, baban iş dünyasında başarılı oldu ve şimdi iyi bir maddi durumu var," diye başladı. "Ben seni en iyi şekilde yetiştirmeye çalıştım ama burada aldığın eğitim yeterli değil. Babanın yanına gitmen gerekiyor. Orada daha iyi okullara gitme şansın var."
Donakaldım. "Ama anne, ben babamı sevmiyorum. Onunla yaşamak istemiyorum," dedim.
Annem, gözleri dolarak bana sarıldı. "Biliyorum canım, biliyorum. Ama senin geleceğin için en iyisi bu. Orada daha iyi bir eğitim alacaksın ve daha iyi bir hayatın olacak. Bu kararı vermek benim için de çok zor, ama senin iyiliğin için bunu yapmalıyız."
Annemin kararlılığı karşısında çaresizdim. İçimde büyük bir öfke ve üzüntü vardı ama annemi de anlıyordum. O gece, yatakta uzun süre ağladım. Hayatımın değişeceği gerçeğiyle yüzleşmek zorundaydım.
Ertesi hafta, eşyalarımı toplamaya başladım. Annem, benim için yeni kıyafetler ve okul malzemeleri aldı. Her bir eşya, ayrılığın acısını daha da hissettiriyordu. Taşınma günü geldiğinde, annem beni babamın evine götürdü. Babamın yeni evi büyük ve lükstü. Annemle birlikte kapının önünde durduk. Kalbim hızlı hızlı çarpıyordu. Kapıyı babam açtı.
"Itır, hoş geldin," dedi. Sesi, eskisi gibi soğuktu. Annem, gözyaşlarını tutmaya çalışarak bana sarıldı. "Seni çok özleyeceğim, unutma. Her zaman yanındayım," dedi. Onun kollarından ayrılmak istemiyordum ama mecburdum.
İçeri girdik ve babam bana odasını gösterdi. "Burası senin odan olacak," dedi. Oda büyük ve güzel dekore edilmişti ama hiçbir şey ifade etmiyordu. Bu evde yabancıydım. Annem ayrılmak zorunda kaldığında, arkamdan kapıyı kapattığında, içimde büyük bir boşluk oluştu. Babamın evinde, yabancı bir ortamda tek başıma kalmıştım.
O ilk gece, odama çekildim ve uzun süre ağladım. Annemi, eski evimizi, eski hayatımı özlüyordum. Babamın yanında olmak zorundaydım ama ona karşı hissettiğim öfke dinmek bilmiyordu. Yeni hayatıma alışmak zorundaydım, ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. İçimdeki bu karışık duygularla uyuyakaldım. Ertesi gün yeni okuluma başlayacaktım ve her şey daha da karmaşık hale gelecekti.
Sabah erkenden kalktım. Babam, büyük ve soğuk evinde kaybolmuş gibiydim. Hiçbir şey tanıdık değildi. Babamın kahvaltı masasında sessizce oturuşunu izledim. Göz göze gelmemeye çalışıyordum. "Günaydın Itır," dedi soğuk bir sesle. Cevap vermedim.
Okulun ilk günü için ne giyeceğime karar vermek bile zor oldu. Gardırobumda bulduğum en sade kıyafetleri giydim. Babamın arabasına binmek zorunda kalmak istemedim, bu yüzden yürümeye karar verdim. Yeni okulum, geniş bahçesi ve gösterişli binasıyla beni karşıladı. İçimde bir sıkıntı vardı, burası bana ait değildi.
Okula adım attığımda herkes birbirini tanıyor gibiydi. Sınıfıma girdim, sıralardan birine oturdum. Etrafıma bakındım, kimseyi tanımıyordum. İlk derste öğretmenimiz kendini tanıttı, ismi Selin'di. "Yeni bir öğrenci var," dedi ve gözleriyle beni işaret etti. "Itır, bize kendini tanıtır mısın?"
Ayağa kalktım, herkesin bana baktığını hissediyordum. "Ben Itır," dedim kısaca. Sesim titriyordu. Selin Hoca gülümseyerek devam etti. "Itır, hoş geldin. Umarım burada mutlu olursun."
İlk ders matematikti. Selin Hoca tahtaya bazı denklemler yazıyordu. Matematikten nefret ediyordum ve bu dersin hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu. Sıranın altına not defterimi gizlice açıp karalamalar yapıyordum. Yanımda oturan kız, Zeynep adında biriymiş. "Merhaba, ben Zeynep," dedi gülümseyerek. "Yeni misin?" Başımı salladım. "Evet, bugün başladım."
İlk dersten sonra teneffüs zili çaldığında herkes dışarı fırladı. Koridorda tek başıma dolandım. Kantine gittim, bir şeyler alıp kenarda bir yere oturdum. Zeynep yanıma geldi. "Yanında oturabilir miyim?" dedi. "Tabii," dedim istemsizce.
Zeynep konuşkan bir kızdı, bana okul hakkında her şeyi anlattı. "Burada bir kulübe katılmak zorundasın," dedi. "Hangi kulüpler var?" diye sordum. "Spor kulübü, drama kulübü, bilim kulübü... Bir sürü seçenek var," dedi heyecanla.
Sonraki ders İngilizceydi. Öğretmenimiz, Mert Hoca, enerjik biriydi. "Herkes beni dinlesin! Bugün yeni bir arkadaşımız var. Itır, bize kendini tanıtabilir misin?" diye seslendi. Yine ayağa kalkmak zorunda kaldım. "Ben Itır," dedim tekrar. Mert Hoca, "Hoş geldin Itır! İngilizce seviyen nasıl?" diye sordu. "Fena değil," dedim çekingen bir şekilde. "Harika! O zaman bugün Shakespeare ile başlıyoruz," dedi.
Ders boyunca Shakespeare'in "Romeo ve Juliet"inden bölümler okuduk. Mert Hoca, beni birkaç kez tahtaya kaldırdı. Birkaç cümle okudum, ama herkesin bana baktığını hissetmek sinir bozucuydu. Dersin sonuna doğru Mert Hoca, "Bu oyunu sahnelemeyi planlıyoruz, oyuncu seçmelerine katılmak ister misin?" diye sordu. "Düşüneceğim," dedim. Aslında ilgimi çekmişti, ama kararsızdım.
Teneffüste Zeynep, "Mert Hoca'yı sevdin mi?" diye sordu. "Evet, enerjik biri," dedim. Zeynep, "O gerçekten iyi bir öğretmen. Ayrıca drama kulübünün başında, kesinlikle seçmelere katılmalısın," dedi.
Son ders beden eğitimiydi. Spor salonuna gittik. Öğretmenimiz, Can Hoca, sert mizaçlı biriydi. "Herkes sıraya girsin! Bugün basketbol oynayacağız," dedi. Spor yapmayı sevmezdim, ama zorundaydım. Oyun sırasında top bana geldiğinde, ne yapacağımı bilemedim ve topu kaptırdım. Can Hoca, "Itır, daha dikkatli ol!" diye bağırdı. Bu da yetmezmiş gibi, oyun sırasında düştüm ve dizimi incittim. Herkes bana bakıyordu, yüzüm kızardı.
Son dersin zili çaldığında, okuldan çıkmak için can atıyordum. Kapıdan çıktığımda, babamın arabasını gördüm. Yanına gittim, sessizce arka koltuğa oturdum. "Nasıl geçti ilk günün?" diye sordu. "İyiydi," dedim kısa ve soğuk bir şekilde.
Eve vardığımızda, odama çekildim. Yatağıma uzandım ve tavana baktım. Bu okulda, bu evde, babamla yaşamak zorunda olmak ne kadar sürecek bilmiyordum. Ama bugün, Zeynep gibi biriyle tanışmış olmak biraz olsun umut verdi. Bu zorunlu yolculukta, belki de yalnız değildim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Şans
Teen FictionItır, çocukluğunda annesi ve babasının bitmek bilmeyen tartışmalarına tanık olmuş, babası evi terk ettiğinde annesiyle yalnız kalmıştır. Yıllar sonra, babasının iş dünyasında büyük bir başarı elde etmesi ve maddi durumunu düzeltmesiyle, annesi Itır'...