Yataktan doğrulup etrafıma göz attım. Yeni odamın duvarları, eski evimdeki gibi sıcak renklere boyanmamıştı. Gözlerim, eski günlerdeki huzurlu anıları aradı. Eski evimizdeki sabah kahvaltılarını, annemin gülümsemesini özledim.
Mutfak masasına oturduğumda, babam sessizce gazete okuyordu. Ona bir şeyler söylemek istedim, ama kelimeler boğazımda düğümlendi. "Bugün okula yürüyerek gitmek istiyorum," dedim cesaretle.
Babam, gözlerini kaldırıp bana bakmadan cevap verdi: "Hayır, bugün sana şoförle gideceksin." Ses tonunda hiçbir esneklik yoktu, sadece emir vardı.
"Babam, lütfen... Ben yürümek istiyorum," diye ısrar ettim, içimdeki isyan ateşi giderek büyüyordu.
"İtiraz etme, Itır. Şoför seni alacak ve okula götürecek," dedi babam, kararlı bir şekilde.
Gözlerimdeki hüzünle birlikte içimdeki öfke birleşti. "Ama neden? Neden sürekli bana karar veriyorsun? Ben de bir yetişkin gibi kararlar alabilirim," diye çıkıştım.
Babamın yüzünde bir öfke anlamı bulutu belirdi. "Ben senin için en iyisini düşünüyorum, Itır. Bu konuda kararım kesin," dedi.
Gözlerimi kaçırarak, "Anladım," dedim ve kahvaltımı bitirdim.
Sonrasında odama gidip okula gitmek için hazırlandım. Ama içimde, babamın baskısına karşı isyan eden bir çığlık yankılanıyordu. Arabaya bindiğimde sessizce oturdum, ama içimdeki fırtınanın etkisi hala devam ediyordu.
Arabada otururken, pencereden dışarıya bakarak içsel savaşımı sürdürdüm. Babamın otoritesine karşı gelmek istiyordum, ama bir yandan da ona saygı duymam gerektiğini biliyordum. Yeni yaşamıma alışmaya çalışırken, içimdeki karmaşık duygularla boğuşmak zorundaydım.
Araba okula vardığında, şoför kapıyı açtı ve ben dışarı çıktım. İçimdeki öfkeyi ve hayal kırıklığını bastırmaya çalışarak okula doğru yürümeye başladım. Birkaç adım atmıştım ki Zeynep'i uzaktan gördüm. Beni fark etmiş olmalıydı ki hemen yanımda belirdi.
"Günaydın, Itır!" dedi gülümseyerek. "Günaydın, Zeynep," dedim, biraz daha neşeli görünmeye çalışarak.
Zeynep, her zamanki enerjisiyle konuşmaya başladı. "Bugün kulüp seçim günü olduğunu biliyor musun?" dedi heyecanla.
Şaşırmıştım. "Hayır, bilmiyordum. Nedir bu kulüp seçim günü?" diye sordum.
Zeynep'in gözleri parladı. "Okuldaki tüm kulüplerin tanıtımları yapılacak ve istediğin kulübe katılma şansın olacak. Ben drama kulübündeyim, gerçekten çok eğlenceli. Hem bu yıl 'Romeo ve Juliet'i sahneleyeceğiz!"
"Drama kulübü mü?" dedim düşünceli bir şekilde. Shakespeare ile ilgili derste yaşadığım anılar aklıma geldi. "Evet, Mert Hoca drama kulübünün başında," diye ekledi Zeynep. "Gerçekten harika biri, senin de katılmanı çok isteriz."
Kafamda kulüp seçimleriyle ilgili düşünceler dolaşırken Zeynep'in heyecanı bana da bulaşmıştı. "Düşüneceğim," dedim gülümseyerek.
"Harika! Bence gerçekten çok seversin," dedi Zeynep. "Eğer katılmak istersen, bugün öğle teneffüsünde kulüplerin tanıtımı olacak. Orada daha fazla bilgi alabilirsin."
Birlikte okula doğru yürürken Zeynep'in enerjisi bana da cesaret verdi. Bu yeni okulda, belki de gerçekten kendime bir yer bulabilirdim. Drama kulübü, bu başlangıç için güzel bir adım olabilirdi. İçimdeki heyecanla birlikte, günün geri kalanını da merakla beklemeye başladım.
Zeynep ile konuşmamızdan sonra sınıfa girdik ve yerimize oturduk. İlk ders matematikti. Selin Hoca sınıfa girdiğinde, her zamanki gibi ciddi bir ifadeyle tahtaya denklemler yazmaya başladı. Matematik dersleri her zaman sıkıcı gelmiştir ve bu ders de farklı değildi. Zaman sanki durmak bilmiyordu.
Selin Hoca, tahtada çözmeye çalıştığımız problemleri anlattıktan sonra birden durdu ve sınıfa döndü. "Arkadaşlar, size önemli bir duyurum var," dedi. "Bugün kulüp seçim günü. Okulumuzda üç farklı kulüp var ve her öğrenci en az bir kulübe katılmak zorunda. Drama kulübünün başında Mert Hoca, bilim kulübünün başında ben ve spor kulübünün başında Can Hoca var. Öğle teneffüsünde bütün kulüplerin stantları bahçede olacak. İlgilendiğiniz kulüplerle ilgili bilgi alabilir ve başvurunuzu yapabilirsiniz."
Bu duyuru sınıfta hafif bir mırıltıya sebep oldu. Öğrenciler, hangi kulübe katılacakları konusunda konuşmaya başladılar. Ben ise derse geri dönmeye çalıştım ama aklım hala kulüp seçimlerindeydi. Drama kulübü mü, bilim kulübü mü yoksa spor kulübü mü? Zeynep'in enerjisi ve Mert Hoca'nın ilgisi beni drama kulübüne çekiyordu, ama bilim de her zaman ilgimi çekmişti. Spor kulübü ise tamamen farklı bir seçenekti ve spor yapmayı pek sevmesem de farklı bir deneyim olabilirdi.
Selin Hoca'nın ders anlatışı monoton bir şekilde devam ederken, düşüncelerim sürekli bölündü. Bu yeni okulda, hangi kulübü seçeceğim gerçekten önemliydi. Çünkü bu, benim burada nasıl bir yer edineceğimi belirleyecekti. Drama kulübü, belki de kendimi ifade etmem için harika bir yol olurdu. Ama bilim kulübü de bana farklı bir perspektif kazandırabilirdi. Spor kulübü ise fiziksel olarak kendimi geliştirmem için iyi bir fırsat olabilirdi.
Dersin sonuna doğru, Selin Hoca tekrar kulüp seçimlerini hatırlattı ve derse son verdi. "Unutmayın, öğle teneffüsünde bahçede kulüp stantları olacak. Hepinizi orada görmek istiyorum," dedi. Ders bittiğinde, herkes dışarı çıkmak için acele etti. Ben de sınıftan çıkarken, Zeynep yanıma geldi ve koluma girdi.
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Zeynep. "Hangi kulübe katılacaksın?"
"Henüz karar vermedim," dedim dürüstçe. "Bilim kulübü de ilgimi çekti ama drama kulübü de eğlenceli olabilir. Spor kulübü ise tamamen farklı bir deneyim sunabilir."
Zeynep gülümsedi. "Bence drama kulübünü seversin. Mert Hoca gerçekten harika ve sahnede olmak çok eğlenceli. Ama tabii ki seçim senin," dedi. "Neyse, öğle teneffüsünde stantları gezeriz, belki karar vermene yardımcı olur."
"Tamam, öyle yapalım," dedim. Zeynep ile birlikte koridorda yürürken, yeni okulda geçireceğim zamanı daha fazla düşünmeye başladım. Hangi kulübü seçersem seçeyim, burada kendime bir yer bulmalıydım. Bu düşüncelerle, bir sonraki derse hazırlanmak üzere sınıfa doğru ilerledim.
Öğle teneffüsünden önceki son ders beden eğitimi dersiydi. Spor salonuna girerken içimde hafif bir huzursuzluk vardı. Can Hoca'nın sert ve disiplinli tavrı, spor yapmayı pek sevmeyen biri olarak beni biraz korkutuyordu.
Can Hoca, bizi hemen sıraya dizdi. "Isınma hareketlerine başlayın," dedi sert bir sesle. Biz ısınırken, o da bir yandan bizi izliyordu. Hareketleri düzgün yapmayanları anında uyarıyordu.
Isınma hareketleri sırasında, Can Hoca aniden bağırarak konuşmaya başladı. "Bugün kulüp seçim günü. Spor kulübü de seçenekleriniz arasında. Ancak şunu net bir şekilde söyleyeyim: Vücudu kötü olanları, spor yapmayı sevmeyenleri kulübümde istemiyorum. Sadece gerçekten sportif ve güçlü olanları kabul edeceğim. Kulübüme katılmak istiyorsanız, en iyisi olmalısınız!"
Bu sözler beni hem sinirlendirdi hem de üzdü. Spor yapmayı sevmediğimi ve beden eğitimi derslerinde pek iyi olmadığımı biliyordum. Can Hoca'nın bu aşağılayıcı tavrı beni daha da uzaklaştırdı. Zeynep de yanımda aynı hareketleri yapıyordu ve onun da yüzündeki ifadeden Can Hoca'ya gıcık olduğunu anladım.
Isınma hareketleri bittikten sonra, yan yana yürümeye başladık. "Bu adam gerçekten çok itici," dedim Zeynep'e. "Sporu sevdirmek yerine, insanı spordan soğutuyor."
Zeynep gözlerini devirdi. "Kesinlikle katılıyorum. Can Hoca'nın bu tavrı beni de çok sinirlendiriyor. Spor yapmak eğlenceli olabilir, ama onun yüzünden bu ders tam bir işkenceye dönüşüyor."
"Kesinlikle," dedim. "Onun kulübüne katılmak gibi bir düşüncem asla olamaz."
Zeynep gülümsedi. "Merak etme, ben de onun kulübüne katılmayı düşünmüyorum. Drama kulübü benim için yeterince eğlenceli ve Mert Hoca da çok daha anlayışlı bir öğretmen."
Bu konuşma, Can Hoca'nın tavrına olan öfkemizi biraz yatıştırdı. Ders boyunca spor yapmaya devam ettik ama ikimiz de Can Hoca'nın kulübüne katılmama konusunda kararlıydık. Öğle teneffüsü yaklaştıkça, kulüp seçimleri için daha da heyecanlanmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkinci Şans
Teen FictionItır, çocukluğunda annesi ve babasının bitmek bilmeyen tartışmalarına tanık olmuş, babası evi terk ettiğinde annesiyle yalnız kalmıştır. Yıllar sonra, babasının iş dünyasında büyük bir başarı elde etmesi ve maddi durumunu düzeltmesiyle, annesi Itır'...