ep14

1.9K 171 90
                                    

yks oncesi derslere kendimi veremedigim ufak bosluklarda yazdigim son bolum. mezuna kalmanin beni bu kadar yoracagini hic tahmin etmemistim ama nihayet bunun da sonuna geldim. 9 haziran sonrasi bomba gibi doner size her gun bolum yazarim diye dusunuyorum bekleyin beni 😭
_

şanışer & çağan şengül -yolu yok

dardı dünya bana. öylesine dardı ki nefes almaya yetecek güvenli bir alanım bile yoktu. kendime çektiğim bacaklarımın titreyişi, diz kapaklarıma gömdüğüm başımı ağrıtıyordu.

yirmi dakika önce arda'nın "çok kötü bir şey oldu." demesiyle başlayan kabusum yıllara evrilmişti sanki. ilk kez korkutuyordu evdeki yalnızlığım. annemi arayıp hemen eve gelmesini söylemek gibi aptalca düşüncelerim oldu. yapamadım. göğsümden tüm vücuduma kor bir ateş gibi yayılan korku elimi kolumu bağladı.

artık biliyordu.

kıyısına çekildiğim uçurumun son adımında bile kendimi yalanlayarak ayakta kalmıştım ama boşunaydı tüm çabam. bugün değilse yarın, elbet bir gün görecekti gerçek yüzümü ve ölesiye nefret edecekti benden. ediyordu belki de.

dün gece inkar ettiğim tüm gerçeklerin başından aşağıya kaynar sular gibi döküldüğü anı resmettim kafamda. canı yanmıştı.

ve nihayet başladı kıyametim. kapıya inen yumrukların gürültüsü kulaklarıma ağır bir baskı yaptı. gözlerimi kapattım. bu anın gerçekliğini reddedersem her şey bir rüyadan ibaret olacakmış gibi çocukça umutlara kapıldım çünkü biliyordum, semih bizi yaşatmazdı.

"kenan!" diye bağırdı kapının ardından. hâlâ vuruyordu amansızca. sesinde öfke vardı. yan tarafta öğlen uykusuna yatan küçük bir çocuk olduğunu biliyordu oysa. gözü dönmüştü belki de. paramparça edecekti beni, kalbimden edecekti.

ürkek adımlarım onun darbeleriyle ufak ufak titreşen kapıya yöneldi. sırtımı yasladım. bugünü hiç hayal etmemiştim aslında. o bilmeden yitip giderim sanıyordum fakat annem haklıydı. değil üç kişinin, iki kişinin bildiği bile sır olarak kalmıyordu bu dünyada.

"evdesin ve yalnızsın biliyorum, aç şu kapıyı konuşacağız."

kafamı iki yana salladım. o görmese bile sessiz sessiz verdim cevaplarını. bir kere daha hırsla vurdu kapıya, sonra durdu. "yine inkar et." dedi, sesinden kırıkları topladım. ağlayacaktı sanki. "sen inkar edersen ben sadece sana inanırım, onları yalancı çıkarırım. yemin ederim."

sustum. boğazımdan düğüm dolu yüzlerce gemi geçti. istenmeyen olmanın ezici hüznü oturdu yüreğimin ortasına. "özür dilerim." dedim ama fısıltılı sesim ona ulaşmadı. gözlerimden yanaklarıma doğru akan yaşların sıcaklığına sığındım.

"ağzından bir isim çıksın diye heyecanla bekleyen kişiyim lan ben. arkadaşınım, kardeşinim. sana defalarca başkalarını ayarlamaya çalışmışken ya da kırıklarımı yıllarca sana anlatmışken geceleri gözlerini tavana dikip beni düşünmüş olamazsın kenan. o kadar ileri gidemezsin. bize bunu yaşatamazsın."

avuç içi kapıya birkaç kere daha çarptı. canımı yakmak için her bir kelimesini özenle seçtiğini ancak o an fark edebildim. başarıyordu. yüreğimi dağlıyordu.

kardeşinim ben senin, diyordu. dudaklarına her baktığımda iç geçirdiğimi bilmeden, saçlarına dokunmanın parmaklarımı sızlattığından habersizce konuşuyordu.

elim, kapının koluna öylesine yapışmıştı ki konuşmak için cesaretimi toplayana kadar fark etmedim kan akışından mahrum kaldığını. korkarak araladım kapıyı.

kararmış gözleri yüzümde gezinirken tereddütlüydü. az önce konuşacağız diyerek ahkam kesen kendisi değilmiş gibi bir iki adım gerilemiş kendi korkusunu da meydana çıkarmıştı. "niye ağlıyorsun?" dedi, yüzümde iz bırakan yaşları göstererek. o da aptalca bir inadın peşindeydi. kabullenmezse gerçek olmayacak sanıyordu, gerçek olmasın istiyordu.

"gerçeklerden kaçamıyorum çünkü." dediğimde kaşları çatıldı. yine inkar ederim sanmıştı. sabrımın son demlerinde, kendimi ilk kez ona bu kadar açık gösterebilecekken yapamazdım. ikimiz için de sancılı olurdu.

elini omzuma vurup kendine alan açarken "gir içeri, saçmalama." dedi. ahsen ablanın seslerden dolayı kapıya çıktığını fark edince semih'in ardından kapattım kapıyı.

kalbimin onun karşısında tutturamadığı ritimlere alışıktım fakat bu sefer farklıydı. korkuyu da beraberinde taşıyordu bu atışlar. korkak bir adam olmadığımı bilsem de onun karşısında boynum kıldan inceydi. semih, istese beni burada bitirirdi.

"daha dün gece konuşmadık mı biz? ben kafamda mı kuruyorum amına koyayım? senle ben ne alaka demedin mi?"

omzundaki çantasını yere fırlatırken hızla inip kalkıyordu göğsü. kolay kolay sinirlenmezdi fakat sinirlenince de vücudu anında böyle tepkiler verirdi. onun aksine üzgün ve yorgundum. sakinliğim bundandı.

"yalandı hepsi." dedim, gözlerinden kaçmayarak. kafayı yemişim gibi bakıyordu. yüzünde yalancı bir gülümseme belirdi. "kafayı yemişsin oğlum sen." dedi. keskindi dili, göğsümü oluk oluk kanatıyordu ve o an için gocunmuyordu bundan.

ellerimi saçlarımın arasına daldırıp bir süre olan biteni hazmetmeye çalıştım. yıllardır içimde biriktirdiklerim dağ olmuştu ve o dağ şimdi yıkılıyordu. maskeli değildim. semih, ona olan hislerimi ağzımdan duymamış olsa bile inkar etmeyişime şahit oluyordu. miladımı yaşıyordum.

kafamı kaldırıp bir kere daha korkusuzca gözlerinin içine baktım. ağlamamak için sıktığı çenesine, titreyen ellerine baktım. yakışmıyordu ona bu denli mutsuz olmak. elimde değildi. kafamda toparlamaya çalıştığım cümleleri güç bela taşıdım dilimin ucuna.

"sen üzülürsün diye önünü almaya çalıştım ama olmadı. kalbin önünde nasıl durulur bilmiyorum, semih. sen duymaya bile korkuyorsun ama ben alıştım böyle yaşamaya. o yüzden eğer beni ezmeye geldiysen hiç durma, git buradan."

gözlerinden öncekilere nazaran daha belirgin bir şaşkınlık rüzgarı geçti. hiçbir şey diyemeden öylece bakakaldı yüzüme. hep birini sevmenin o damak sızlatan tadını almamı istiyordu fakat o kişinin kendisi olacağını aklının ucundan bile geçirmemişti. kızıyordu bana.

bakışlarını yüzümden çekmeden eğilip yerdeki çantasını aldı. yavaşça omzuna takarken kaçırdı gözlerini. "gideyim." dedi, gerçekten beni ezmeye gelmiş de sözlerim onu durdurmuş gibi.

sonra gitti.

bir şeylerin bazen gerçekten de toz pembe yaşanacağına inanan tarafımı ateşe verip hırsla kapattı evin kapısını. bu zamana kadar yaptıklarım için duyduğum tüm pişmanlığı da orada bitiriverdi. haklıydım. semih içimi bilmesin diye yaptığım her türlü kötülükte sonuna kadar haklıydım.

onu sevmek zordu fakat onun yanında olamamak her şeyden daha zordu.

o işler öyle olmuyor işteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin