ep20

1.8K 167 230
                                    

"annem gitti." dedim, yatağımın üzerinde gerginliğini gizleyemeden oturan semih'e. evde yalnız olmamıza rağmen eşikten girer girmez kapattığım kapıya ve sonra ağır ağır bana çevirdi gözlerini. geldiği ilk andan beri yüzünde okunan tereddüt, şimdi avuçlarında yer yer sızı olmuş yatak örtümü sıkıyordu.

bana bu teklifi getiren kendisiydi. suçlu değildi, aptal değildi. kabul eden de bendim en nihayetinde. sadece korkaktık bu sabah. arzularına yenik düşmüş iki korkak...

"bak." dedim, ona doğru birkaç adım atarken. eğer buraya gelmekten pişmanlık duyuyorsa boğazımda atan kalbimi ellerine verip onu bu evden göndermeye hazırdım.

az önce halıya indirdiği bakışlarını tekrar yüzüme çıkardı ve ben, gözlerinde titreyen o ışığı gördüm. görmek istediğim için uydurduğum bir ışık değildi üstelik. gerçekti. oradaydı.

benim attığım adımlardan aldığı cesaretle kendisi de ayaklandı. "caydırmaya çalışma." dedi, niyetimi çoktan anlamış gibi. kuruyan boğazıma yutkunarak çare bulurken bakışlarımı kaçırdım. attığı her adım, midemde yeni bir kelebeği kozasından çıkarıyordu.

tam karşımda, tek adımlık mesafede durunca daha fazla karşı koyamadım özlemiyle kavrulduğum yüzüne. gözlerim her bir santiminde uzun uzun gezindi. o benden daha cüretkardı, göz göze gelelim diye adım adım takip etti bakışlarımı. en sonunda onlara da yenik düştüm.

doluydum, dokunsa ağlayacaktım belki de bilmiyorum.

kafasını yana eğdi hafifçe. "çok özledim oğlum ben seni." dedi. kurduğu cümleden ve hissettirdiklerinden çok sonlara doğru kısılan sesi bitirdi beni.

"özür dilerim." diye mırıldandım. bu saatten sonra dilediğim hiçbir özrün önemi olmdığını bilsem de başka bir şey geçmedi aklımdan. semih'e kendimi özlettiğim için yine kendime kızdım. ona kızmak, içime ağır geliyordu.

elleri, titreyerek yanaklarıma yaslandı. o gece yaptığı gibi yüzümü ellerinin sıcaklığıyla sıkı sıkı sarmaladı.

"dileme. bundan sonra sen hiç özür dileme kenan. eğer özür dileyecek biri varsa bırak o ben olayım. olmalıyım da zaten."

gözlerine baktım yine dolu dolu. dinmişti öfkesi. geri gelecek, pişman olacak dediğimiz semih gelmişti. tam karşımdaydı ve gerçekten pişmandı.

gözleri usulca dudaklarıma kaydığında göğsüm bir kere daha nefesimi benden çalan o sızıyla doldu. baş parmağı, titreyen alt dudağımın üzerinde gezinirken beline çıkardığım elim istemsizce sıktı orayı.

beni ne kadar zora koyduğunun farkındaydı.

"ben ulaşamıyorum dudaklarına." dedi, ayak uçlarında hafifçe yükselip boy farkımızı aza indirmeye çalışırken. yüzünde yarısı gizlenmiş ufak bir tebessüm vardı. tekrar yere bastı ayaklarını. "sen öpeceksin beni." dedi devamında.

elleri, yanaklarımın üzerindeki varlığını enseme taşıyınca beline sardığım kollarımla biraz daha çektim onu kendime. itiraz etmiyor aksine ona doğru attığım her adımda biraz daha büyütüyordu gülüşünü.

o an anladım bana güven vermeye çalıştığını. ne olursa olsun, ne hissederse hissetsin beni üzmeyecekti. eğer bir savaşsa bu savaştan en az hasarla çıkaracaktı ikimizi.

o işler öyle olmuyor işteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin