birinci bölüm,

59 7 40
                                    

Beşiktaş maçını Eskişehirspor tribününden izlemeye çalışmak yirmi üç yıllık hayatımın en zor sınavlarından biriydi. Neden burada olduğumuzu bilmiyordum, ama Beşiktaş bileti bulamadığı için karşı takımın biletini alan sevgili arkadaşım Sahra'ya maçtan sonra iki çift lafım olacaktı.

Üzerimizdeki Beşiktaş formalarıyla, bize yargılayıcı bakışlar atan ve bazen de bizi seslice kınamaktan geri durmayan kırmızılı kalabalığı yararak tribünün altına kadar inmeyi başarmıştık. Kendi yerimize geçemezdik çünkü topu bile göremeyecek kadar uzaktaydık, bu yüzden insanların nefretlerini kazanmayı göze almıştık.

Onlarca insanın hakkını yiyerek indiğimiz saha kenarında çatık kaşlarıyla bizi bekleyen güvenlik görevlisi "Hayırdır, bacım, nereye?" diye sordu, kendisi de burada olmak istemiyormuş gibi duran görevliye yapmacık bir şekilde gülümseyerek karşılık verdim. "Buraya?"

Üzerimizdeki formalara baktı. "Yanlış gelmişsiniz galiba."

Sahra kafasını hızlıca iki yana salladı. "Yo, Beşiktaş maçına geldik işte, yanlış mıyım?"

Kolunu çekiştirdim ve görevliye döndüm. "Abi, arkada topu göremiyorum, gözlerim bozuk." diyerek gözlerimi kıstım ve sahadaki futbolcuları görmeye çalışır gibi yaptım.

"Gözlük tak."

Sahra hariç herkes yine çok akıllıydı. "Yukarıda gözümden düşürdüm, üzerine basıp kırdılar."

Güvenlik görevlisi sesli bir nefes verdi, her şeyden nefret ediyormuş gibi bakan gözlerini gözlerime dikip "Bak, bacım, bu seferlik görmezden geliyorum." dedi ve elinde oyuncak gibi salladığı copuyla biraz ileriyi, sahanın neredeyse bir metre yakınını işaret etti. "Gidin şurada uslu uslu izleyin maçınızı, bana iş çıkarmayın."

Ayarsız Sahra sevinçle adama sarılacakken görevliye teşekkür bile etmeden Sahra'yı kolundan tutarak çekiştirmeye başladım, sahanın kenarına iyice yaklaştığımızda maç da yeni başlamıştı.

Eskişehir Beşiktaş'ı yenerse sahanın ortasında kendimi yakacaktım.

Maçın ilk yarısında düşük tempoya rağmen Beşiktaş'ım iki gol atmış, arkamızdaki tıka basa dolu tribünlerde ağlayıp küfürler ederek beni zevkten dört köşe bir hale sokan öfkeli bir kalabalık yaratmıştı.

İnanılmaz keyifliydim.

İkinci yarıya Eskişehir hızlı başlamıştı, altyapıdan aldıkları birkaç yeni yetme topçuyu oyuna sokarak güya Beşiktaş'ıma karşı üstünlük kuracaklardı.

Çok komiklerdi gerçekten.

Sevincimin ve keyfimin üzerinden on dakika geçmeden peş peşe iki gol yedik.

İkisini de aynı kişi atmıştı, ben sinirden saç baş yolarken Sahra da golü atanın ne kadar yakışıklı olduğundan bahsediyordu.

"Sahra!" diye çığlık attım. "Sahra, sus!"

Ardından bir gol daha geldi.

Hem de aynı oyuncudan.

Arkamızdaki tribünlerin coşkusu içimde öyle bir öfke var etmişti ki, gözlerimden çıkan ateşle bütün Eskişehir'i yakabilirdim.

Yeniliyorduk. Eskişehirspor'a yeniliyorduk ve bu maçı kaybetmemiz demek kupaya en erken bir sonraki sezona kadar veda etmemiz demekti.

Sahra da artık öfkelenmeye başlamıştı, "Bizim ayaksızlar yedikçe zevk alıyor herhalde artık." deyip tırnaklarını yemeye devam etti.

Beş dakikalık uzatma süresinin ilk dört dakikasında Eskişehir'in kalesine bile yaklaşamamıştık. Artık bizden bir cacık olmayacağını anlayıp arkamı döndüğümde tribün birden ayağa kalktı, seyircilerin Beşiktaş'ı yuhalamaları eşliğinde tekrar sahaya döndüğüm anda hayatım boyunca unutamayacağım o travmatik sahneye şahit oldum: Beşiktaş dördüncü golünü de aynı kişiden yiyordu.

Gol Kralı | Yarı Texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin