Gurbetteki Gelin Bölüm 4

82 5 2
                                    

Diğer taraftan eltilerle de anlaşamaz olduk. Büyük eltim Kezban'ın iki yüzlü olduğunu çok geçmeden anlamıştım. Giyim bölümü mezunu olduğum için kalıp çıkarıp dikiş dikmeyi biliyordum. Ben de pazardan farklı kumaşlar alıp evde kendi kendime kalıp çıkarıp kendime etekler ve elbiseler dikmeye başladım. Bir de güzel oluyorlar diye sevincimi paylaşmak için, eltim Kezban bize geldiğinde onu odama götürüp gösteriyordum. "Yengeeeeee baaaakk nasıl olmuşşşşş?" diye soruyordum. Yüzüme karşı, gülümseyerek "Çok güzel olmuş ellerine sağlık." diyen eltim salona geçtiğimizde Ahmet'e "Tuğba'nın bir sürü kıyafeti olmuş yeter, Tuğba'ya artık para verme." demesiyle Ahmet bana para vermeyi de kesti. Senelerce ne zaman pazara gitmek için bankamatikten para çeksem ve evin mutfak ihtiyaçlarını alsam bilgisayarın başına geçip banka hesabına giren Ahmet bana, "Gel bakalım Tuğba, şu gün şu kadar para çekmişsin. Bugün bu kadar para çekmişsin. Bu paraları ne yaptın, ne aldın kalan para nerede?" diye sormaya başladı. Kuruşu kuruşuna hesap veriyordum. Ama Ahmet sürekli beni, kenara para koyarak annemlere para göndermekle suçluyordu. Anneme neden para göndereyim ki? Annemin senin parana ihtiyacı yok ki. Annem karnını senin paranla doyurmuyordu ki. Ne kadar yeminler etsem de, Ahmet'i kenara para koymadığımı ve annemlere para göndermediğimi inandıramıyordum. Zaten para göndermek için ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum, dili de bilmiyordum. Ahmet, başıma kötü bir şey gelir diye çalışmamı istemezdi. Babası da annesini hiç çalıştırmamış ve onların ailesinde kadının çalıştırılması yokmuş. Öyle derdi, Ahmet. Ama görümcelerim ve eltilerim çalışırdı. Çarşıya da zaten kötü kadınlar ve koca aramak isteyenler gidermiş o yüzden çarşıya da gitmemi istemezdi. Ehliyet almak istedim, "Senin ehliyete ihtiyacın yok, sen nereye istersen ben seni götürürüm. Özel şoförün var." derdi. Ben beni koruyor, sanırdım. Hoşuma giderdi, inanırdım. Daha sonraki senelerde ise, "Senin ehliyetine verecek 1000 Euro'm yok benim." demeye başladı. Korumuyormuş, parasını benden kıskanıyormuş.

Çok sevdiğim Ahmet'in bana karşı tavrı günden güne iyice değişiyordu. Sürekli annesini, yengelerini savunuyor ve ailedeki herkese karşı beni yalnız bırakıyordu. Bütün aile de Ahmet'in beni yalnız bıraktığını bildikleri için, Ahmet'i istedikleri gibi yönlendirip bana karşı doldurmaktan çekinmediler. Artık bizim evimizdeki kavgalar hep üçüncü şahıslar yüzünden oluyordu. Bir gün artık o kadar dolmuşum ki, yine beni hesaba çektiği bir gün "Ne aldığımı mı görmek istiyorsun? Göstereyim!" diyerek aldığım bütün mercimek, pirinç, bulgur, kumaş, sebze vb ne varsa paketlerinden yırtıp salona döküp dağıttım. Ufak çaplı bir kriz geçirerek ne var ne yok her şeyi salona dağıtınca üstüne cüzdanımda kalan kuruşları da dökünce, "Tamam ya bir şey demedim, sadece sordum." diyebildi şaşırmış bir halde. Ondan sonra bir daha o kadar sıkı hesaba çekemese de verdiği parayı üç gün sonra kahveye giderken çay içmek için geri istedi. Ahmet'e olan sevgim artık tükenmişti ve onu kaybetmekten artık korkmuyordum.

Bir taraftan internetten yemek tariflerine bakarak yemek yapmayı öğrenmeye çalışıyordum. Bir yandan oğlumu büyütüyordum. Bir yandan da kaynanayla, görümceyle ve eltilerle uğraşıyordum. Ara ara onlar yüzünden Ahmet ile tartışırdık. Beni istedikleri gibi yönlendiremedikleri için sürekli olarak Ahmet bana ceza verirdi. Ne cezası mı? Şöyle; müzik kanallarını izlerdim, müzik kanallarına şifre konurdu ve günlerce açılmazdı. Bilgisayarda bulunan kâğıt oyunlarından oynardım, oyun oynayarak güzel vakit geçirmeyeyim diye bilgisayara şifre konurdu. Artık ben ne zaman kaynanamlara gidip onlardan özür dilersem ve Ahmet'in gönlü olursa, o zaman müzik kanallarındaki şifreler bir ikazla kalkardı. Ahmet kendince beni yola getirmeye çalışıyordu. 

Artık Ahmet'ten de bıkmıştım ve bir süre uzak kalmak istiyordum. Türkiye'ye kafa dinlemeye gitmek istediğimi söyledim. Para yok diye mırın kırın etti ama sonunda ikna ettim ve biletimi aldırdım. "Şimdilik tek gidiş al, sonra konuşuruz ve dönüş biletini de almanı söylerim." dedim. Ahmet, Türkiye'ye giderken geri dönmemek üzere gittiğimi bilmiyordu. Türkiye'ye iniş yaptığımda ise havaalanında pasaport kontrolünden geçerken, 2.5 yaşındaki oğlumun Fransız vatandaşı olduğu ve TC kimliği olmadığı için üç aydan fazla kalamayacağını da ben bilmiyordum. Yani üç ay içinde geri dönmezsem, Fransa devleti oğlumu elimden alabilirdi. Babası olmadan TC kimliği de çıkaramıyordum tek başıma, bu yüzden çaresizce üç ayın sonunda geri dönmek zorunda kaldım. O günden sonra Ahmet'e her fırsatta "Çocukların TC kimliklerini çıkaralım." diye söylemeye başladım. Ancak kızım doğup da 3 yaşına girene kadar kimlik çıkarttırmak istemedi.

Gurbetteki GelinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin