Gurbetteki Gelin Bölüm 11

40 0 0
                                    

Ve tarih 27 Aralık 2020, yani doğum günüm. Covid yüzünden herkes gibi biz de eve kapandık ve bizim de uyku düzenimiz bozuldu. Geç saatlere kadar oturup öğleden sonra uyanıyorduk. O gün için bir yandan temizlik yaparken diğer yandan da kendi doğum günüm için güzel bir pasta yapmayı planlıyordum. Bir önceki gün Ahmet'e isterse annesini de akşam bizimle birlikte pasta yemeye davet edebileceğimizi söyledim. O da bana "Utanmadan bir de hediye mi bekliyorsun?" diye çıkıştı. Oysa benim amacım sadece birlikte olmaktı. Bir daha bir şey söylemedim ve annesini de aramadım. 

O gün Ahmet benden önce uyanmış salonda telefonuyla ilgileniyordu. Bir ara yatak odasına geldi ve pantolonun cebinden kredi kartını alıp geri çıktı. Ben de kalkmadan önce sosyal medya ve e-posta bildirilerime bakıyordum. Bu yüzden uyanık olduğumu da fark etmişti. On dakika kadar sonra kalktım, salona geçip gülümseyerek, "Günaydın." dedim. Ahmet biraz sonra giyinip "Öküz gibi yatıyorsun. Hayvan gibi uyuyorsun. Alışverişe gideceğim, bu saate kadar senin keyfini beklemek zorunda mıyım? Mal geldin mal gideceksin!" diye söylene söylene çıktı gitti. Daha önce sabahları herkes uyurken hiç alışverişe gitmemiş biri olsaydı, bu isyanını haklı bulabilirdim.

 Ayakta öylece gözlerim dolu bir şekilde kalakaldım. Ahmet gittikten sonra yere çöktüm ve kendi kendime "Tuğba, daha ne kadar dayanabileceksin?" diye sordum ve "Dayanamayacağım." diye cevapladım. "Daha fazla alacak yerin kaldı mı?" diye sordum ve "Hayır kalmadı." diye cevap verdim. O güne kadar her aşağılanmada, her kavgada ve her boşanma konusunda kendim dışında herkesi düşünüyordum. Ama o gün sadece kendimi düşündüm. 38 yaşımdaydım ve ilk kez kendimi düşünüyordum. Kalktım ve elimi yüzümü yıkadıktan sonra çocuklarımla birlikte kahvaltı hazırladım. Bir yandan kendi pastamı yapmak için pandispanya hazırlarken diğer yandan da evi topluyordum. Akşama kadar tek uğraştığım şey ev işleri ve pastam oldu. Dışardan her şey yolunda gibi görünse de içimde fırtınalar kopuyor, bana yaşattıkları tek tek gözümün önüne geliyordu. Ağlaya ağlaya kendime doğum günü pastası yaptım.

Akşam oldu ve Ahmet alışverişten geldi. İlk önce yemek var mı diye ocağın üzerine baktı. Ama ben yemek yapmadım çünkü yapacak zamanım olmadı. Bilmiyorum belki de umursamadım. "Yemek yapmadın mı?" diye sordu. "Hayır." dedim. "Neden yapmadın, annemler gelmeyecek mi?" dedi. "Sen hediye için davet ettiğimi söyleyince ben de aramadım." dedim. "Ohooo bu saatte zaten yemişlerdir." dedi. "İstersen pasta için ara." dedim. "Sen ararsan daha iyi olur." dedi. Aradım ve pasta için davet ettim. Kaynanam, "Siz birlikte kutlayın kızım. Biz gelmeyelim." dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Peki." diyerek kapadım telefonu. Odama gidip hazırlandım ve çocuklarıma da üzerlerini değiştirmelerini ve birlikte fotoğraf çekinmek istediğimi söyledim.

 Çünkü Türkiye'ye dönecektim ve çekindiğimiz fotoğrafların hatıra kalmasını istiyordum. Çocuklar kıyafetlerini giyinip geldiler. Ahmet, öğlenki davranışından dolayı ona olan tavrımın farkındaydı ve trip attığımı zannediyordu. Bu yüzden sürekli şımarıklık yaparak bana sempatik görünmeye çalışıyordu. Oysa kafamda ve içimde her şeyi bitirmiştim. Çocuklarımla fotoğraf çekindik ve pastayı kestik. O akşam kızımın odasında uyudum. Ertesi gün öğleden sonra kahvaltı ve ev işleri telaşından sonra çocukların ikisini de oğlum Abdul Kadir'in odasına çağırdım. Her ikisine de boşanmak istediğimi söyledim. Hıçkırıklarla ağlayarak sebebini sordular. Dayanamadığımı, mutsuz olduğumu ve günden güne hasta olduğumu hissettiğimi söyledim. Yirmi iki derece sıcaklıktaki evde bile üzerimde polar sabahlık ile dolanıyor buna rağmen üşüyordum. Her gün bir yerim ağrıyordu. Her gün bahçe kapısından dışarıya uzaklara dalarak mutsuz öleceğimi düşünüyordum. Mutsuz ölmek istemiyordum artık. Çocuklar zaten evde sürekli kavga etmemizden bıkmıştı. Oğlum pek çok şeye yakinen şahit olmuştu. O güne dek oğlumun hıçkıra hıçkıra ağladığını görmemiştim. Belki de bizim ettiğimiz kavgaların, onun yüzünden olduğunu düşündüğü için her zaman dudaklarını ısırarak içine içine ağlardı. 19 yaşındaki oğlumun hıçkıra hıçkıra ağladığını ilk kez o gün gördüm. Üçümüz birlikte sarılarak ağladık. İkisi de bana, "Annecim sen nasıl mutlu olacaksan onu yap. Seni anlıyoruz. Sana kızmıyoruz." dediler. Çocuklarınız yanınızda olduğunda daha güçlü oluyorsunuz. 

Çocukların okullarının olduğu ve Türkiye'ye gelmeyi istemeyecekleri için onların babalarıyla kalmak isterlerse kalabileceklerini söyledim, kalmak istediler. Akşama kadar sakın babanıza bir şey söylemeyin diye tembihledim. Akşam yemeğimizi yedik ve kimse sofradan kalkmadan Ahmet'e boşanmak istediğimi ve bir hafta içinde Türkiye'ye kesin dönüş yapmak istediğimi söyledim, alaycı bir ifade ile güldü. Daha önce de sürekli boşanmak isteyip bir türlü boşanamadığım, her seferinde susup oturmak zorunda kaldığım için yine öyle olacağını düşünmüş olmalı. "Bu sefer bitti." dedim. "Tamam bitsin, yeter artık ben de bıktım. En ufacık şeyde boşanmak istiyorsun. Bitsin tamam." dedi. "Ben bir hafta içinde Türkiye'ye gitmek istiyorum." dedim. "İyi al biletini git." dedi, sanki param varmış gibi. "Ahmet benim param mı var, nasıl alayım biletimi?" diye sordum. "Senin biletine verecek param yok benim, bak başının çaresine. Nasıl alırsan al." dedi. "Tamam." dedim. Az sonra kaynanamdan bir kısa mesaj geldi. "Tuğba yine ne oldu kızım?" diye soruyor. Ahmet hemen aileye haber vermiş, duyan yazdı. "Annene mi söyledin?" diye sordum. "Evet." dedi. "Belli, annen ne oldu diye soruyor." dedim. Annesine tekrar mesaj yazıp hiçbir şeye karışmamalarını söyledi. Bir daha yazan olmadı. 

Bir tek aileme haber vermek kalmıştı ki büyük dayımın vefat haberini aldık. Mahvolmuştum. Dayımın vefatına mı üzüleyim yoksa bu durumda annem zaten çok üzgündür, bir de boşanacağımı söyleyerek ben mi üzeceğim diye ağlıyordum. Duygularım, psikolojim iyice altüst oldu. Daha sonra kız kardeşlerimle olan whatsaap grubumuza boşanmak istediğimi ama anneme nasıl söyleyeceğimi bilmediğimi yazdım. Onlar da, hiç ertelemememi çünkü senelerdir benim durumuma alıştıklarını ve daha fazla üzülmeyeceklerini söyleyerek anneme söylemem konusunda beni desteklediler. İki büyük ablam zaten eşlerinden ayrıydı ve annemlerle birlikte yaşıyorlardı. Hemen gidip anneme söylemişler, annem beni aradı. "Tuğba nasılsın kızım?" diye sordu. Ağlayarak, "İyiyim." dedim. "İyiysen niye ağlıyorsun?" diye sordu. Ağlayarak, "Bilmiyorum." dedim. "Ablanlar bana bir şey söyledi, doğru mu?" diye sordu. "Evet." dedim. "Anlat bakayım ne oldu?" diye sordu. Anlattım ve artık dayanamadığımı söyledim. "Tamam kızım, sen kararını verdiysen ve ayrılmak istiyorsan bitir. Ablanlar zaten bizimle yaşıyor, senin için de bir tabak yemeğimiz her zaman var." dedi gülümseyerek. "Ne zaman geleceksin peki?" diye sordu. "Anne Ahmet bileti almak istemiyor. Her zaman ki gibi parası yokmuş." dedim. "Tamam kızım hiç sorun değil, biz alırız. Seni orada bırakacak değiliz. Ona da muhtaç etmeyiz." dedi. 

Hemen Fransa'da yaşayan amcamı aramış ve yengemle konuşup durumu anlatmış. "Tuğba'ya biletini alın, onu Paris havaalanına bırakın. Ahmet belki ben bırakayım diyebilir ama ona güvenmiyorum. Uçağı kasten kaçırtabilir." dedi. Yengem de anneme, "Yenge sen hiç merak etme. Tuğba önce Allah'a sonra bize emanet. Kendi ellerimle bindireceğim onu uçağa." dedi. Ertesi gün yine kahve içmek için derneğe gittim ve dernekteki ablalara gözlerim dolu dolu bir şekilde, "Ben boşanıyorum ve beş gün sonra Türkiye'ye gidiyorum." dedim. Herkes şoktaydı, inanamadılar. "Ne oldu, neden?" diye sordular. Anlattım. Herkes daha da şaşırdı çünkü Ahmet'in bana bunları yaptığına inanmadılar. Çünkü Ahmet, dışarıya karşı her zaman güler yüzlü saygılı ve yardımseverdi ama bize karşı tam tersiydi. "Tuğba sen salak mısın, Türkiye'ye neden dönüyorsun. Burada hakların var. Devlet burada boşanan kadınların yanında. Asla Türkiye'ye dönmeyeceksin, biz sana yardımcı oluruz." dediler. O an kendimi koyuverdim ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Hemen ablalardan birisi beni sosyal hizmetlere götürdü ve durumu anlattık. Kadın, "Sakın bu şekilde Türkiye'ye gitmeyin, bugün gidip üç gün sonra geri dönseniz bile çocuklarınız üzerindeki tüm haklarınızı kaybetmiş olursunuz. Çünkü onları terk etmiş olursunuz." dedi. O an nasıl bir yanlıştan döndüğümü anlayıp kalmaya karar verdim. 

 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Gurbetteki GelinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin