bölüm yedi

48 8 13
                                    

"Nasıl bakıyorum Gülce?" Gözlerimin içine bakarken kaşlarını çatmış sanki arkasını görmek ister gibi bir hali var Sina'nın. Yapamam guzum, etme.

"Beni görmeye çalışır gibi."

"Deniyorum, nasıl birisin anlamaya çalışıyorum ama pek başarılı olduğum söylenemez." derken beklemediğim şekilde dürüst davranıyor. Beni iki günde anlayabileceğini düşünmen takdire şayan sevgili kazulet.

"Yapamazsın Kazulet, beni daha kimler anlamadı" diyorum olanca sakinliğimle. Onu şaşırtan ve anlamlandırmakta zorlandığı şey ne bilmiyorum ama umursadığım da söylenemez. Aklımda bir köşede hala yığın halinde duran anlamsızlıklar silsilesi dururken başkasının aklını dert edemeyeceğim.

Herkes mukayyet olsun aklına canım!

Kapı önü sohbetinden nefret ederdim, annem misafirle yarım saat kadar orada da konuşurdu. Fakat gelin görün ki Kazulet Efendi'yle sanki kırk yıllık kapı önü müdavimleri gibi sessizliği bölüşüyoruz. O duruyor, ben duruyorum öylece dikiliyoruz. Garip bir anı en son dayanamayarak bölüyorum. Ne utandı bu Kazulet Efendi de, iki üç cümle ettik diye oturup uzun hava söylemediği kaldı.

"Sina hadi sen bir elini yüzünü yıka, temiz hava al. Garip bir şey oldun anlamadım da."

"Garip bir şey mi?" diyor kaşları havaya kalkarken. Dudaklarında kıvrılmaya hazır bir gülüş duruyor. Dedim size iyi değil bu çocuk, ne gülüyorsun şimdi durduk yere?

"Yani öylece bakıyorsun diyorum, babaannenin durumu çok üzdü seni ben de biraz sert mi çıktım nedir anlamadım ki?" derken sona doğru kendimi sorguluyorum. Yok ben gayet Gülcece davrandım.

Başını hafifçe sallıyor, lülüklerin hareketi de gözümden kaçmıyor o arada. Sonra elini duvara yaslayıp bana bakıyor yine ama bu kez gözlerinde başka bir ifade var. Çok afedersiniz ama alık alık bakmıyor. Muzipçe, gülmemeye çalışır gibi bakıyor bana. Ula ben sana sana ettim, ne diye gülüyor şimdi bu? Bak sinirlenmeye başlıyorum.

"Babaanneme üzüldüğüm için mi öylece bakıyorum diyorsun, şey gibi mi alık?"

Oha, ben demedim Allah'ım o dedi. Ben içimden dedim. İnşallah içimden demişimdir.

"Sen alık diyorsan öyledir." diyorum onu onaylarken. Bu kez sahiden kahkaha atıyor. Hakareti seviyor bence.

"Şuraya gelirken kırk takla attım, yani ne diyeceğim ne açıklayacağım derken göbeğim çatladı ama şimdi ki halime bak." derken ben göbeğine bakıyorum. Afedersiniz Kazulet Efendi ama sizin göbeğiniz yok beni çıldırtmak mı istiyorsunuz?

"Garip birisin Gülce. Anlayabildiğim söylemez ama anlamadığım yanların bile tamamıyla sensin. Bir an insanı yerin dibine sokup sonra onun olduğu dipte oturup muhabbet edecek kadar tuhafsın. Madem dürüstüz, ben de açık oluyorum."

Tövbe ettim Estağfirullah! Ne diyorsun Kazulet, yani neden diyorsun? Ne gerek var, tut içinde.

Kalbimin hızlandığını görmezden geliyorum, gözlerimin içine direkt bakan adamın gözlerinde parıltılar görüyorum. Yıldızları toplayıp kendi gözlerindeki semaya doldurmuş gibi duruyor. Bu konuşmaya neden girdi ya da ne söylüyor anlamam uzun bir sorgulama sürecinin başlangıcı oluyor.

O ise az önceki mahçup tavırlarını atmış, bir kaşif edasıyla yeni keşfini heyecanla anlatıyor. Bahsettiği keşfin daha iki gün önce tanıştığı ben olmam ise dünyanın tuhaf şeyi olabilir.

Elini cebine koyuyor, bir iki adım atıyor geriye doğru. Yüzündeki gülümseme genişlerken konuşuyor, "Sanırım seninle arkadaş olmak istemiyorum."

Ne diyor lan bu?!

"Yok artık ama Kazulet! Bu böyle gülerek söylebileceğin bir şey değil. Ben istemiyorum asıl seninle arkadaş olmak. Poğaça hırsızı Baytar seni?!"

Benim öfkeli halime daha da gülüyor. Gülümsemesi yerini kahkahalara bırakınca daha çok sinirleniyorum. Saçları, aman yolacağım şimdi lülüklerini o olacak.

Kapıyı sinirle yüzüne kapatacağım sıra elini koyuyor ve engel oluyor. Kahkahasını susturabilmiş Sina Efendi, ne hoş!

"Seninle arkadaştan fazlası olmak istiyorum." diyor usulca benim dağılan ifademe aldırmadan. Kapıyı daha çok açıp benim bir kaç adım atmama sebep oluyor. Söylediğini anlamam mümkün değil.

"Kanka gibi mi olmak istiyorsun, hani en yakın arkadaşlar gibi?" diyorum şansımı zorlarken. O da tek kaşını kaldırıp dikkatle beni dinliyor.

"Zeki bir kadın olduğunu biliyorum Gülce."

Bir süre susuyor, sonra yine gözlerime bakıp konuşmaya devam ediyor.

"Seni merak ediyorum. Kurduğun her cümleyi didik didik ediyorum seni anlamak için. Hakkında öğrendiklerimi birden bire tekrar ediyorum kafamın içinde. Kendi sınırlarını net olarak çizen yanını dahi ilgi çekici buluyorum. Daha iki gün oldu tanışalı belki ama seninle konuşmak iyi hissettiriyor. Yani Gülce seninle kanka olmak isteyeceğim son şey bile olamaz. Erken bulabilirsin, anlarım da. Aşk itirafı falan yapmıyorum, delice hislerin pençesinde değilim. Sadece dürüst oluyorum. Bu apartmanda ya da Bay Kedi için illa ki yüz yüze geleceğiz. Ya da poğaça almaya giderken kavga edeceğiz mesela. Bir şekilde hayatlarımızda var olduk. Beni yanlış bir yere koymanı istemem, arkadaş ya da kanka olarak görme beni çünkü ben seni görmüyorum."

Sina'ya bakıyorum, gözlerini hiç çekmiyor ben baktığımda. Dalga da geçmiyor sanki. Ne yapmaya çalışıyorsun Kazulet? Oraya koyma buraya koyma, nereye koyacağım ben seni?

"Sina, bak söylediklerin..." cümlemi tamamlayamadan engel oluyor bana. Söze girdiğinde heyecanını hissediyorum.

"Öyle bir etkin var ki on dakika içinde hayatımda yapmayacağım şeyleri yaparken buluyorum kendimi. Galiba senden hoşlanacağım Gülce, yani sürekli aklımda dolanacaksın, yaptıklarını düşüneceğim. Ettiğin hakaretlere kaç zaman geçse de güleceğim sanırım. Sanırım ben seni seveceğim Gülce. Kalbim bir garip davranıyor. Bu yüzden lütfen beni kankan ya da arkadaşın olarak görme."

Selamün Aleyküm güllü lokumlarım,

Çok kısa bir bölüm olduğunun farkındayım ama hiç olmamasından iyidir 🫠

Sina Ahmet'in dürüstlüğü ve cesareti peki?

Aferin benim oğluma Kdmdmd

Bölüm nasıldı bakalım?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 02 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Gülünecek Bir Şey Mi Var?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin