39. Bölüm: İyi Bir Sebep

1 1 0
                                    

Üçümüz de benim arabama geçmiştik. “Senin araban yok mu?” dedim avukata dönerken. Bacak bacak üstüne atmış tabletine bakıyordu.

“Bir işle uğraşıyorum ve şoföre ihtiyacım var. Merak etmeyin gideceğiniz yeri biliyorum. Bende oraya gidiyorum. Bir davam var da.” Sabır istercesine gökyüzüne bakarken arabayı sürdüm. “Sanki giderek kalabalıklaşıyor.” Dedi Alex oraya vardığımızda.

Kafamı sallarken, arabayı yavaşça durdurdum. “Bundan sonra diğer yerlere de gideceğim. Yani bir saate buluşalım.” Dedi avukat. Dikiz aynasından tek kaşımı kaldırmış ona bakıyordum. Kızıl gözleri benimkilerle buluştu. “Bence, bu senin için iyi bir özür.” Derken arabadan indi.

Alex de yarıla yarıla gülerken indi. “Kaptan yalnız fena bozulmuş.” Somurturken şalımı yüzüme doladım. Onun verdiği kolluğu da giydim.

İlerlerken etrafa bakıyorduk. Alex “Onu aradığımda, sana edeceği tek yardımın, ömür boyu hapis alman için göstereceği yardım olduğunu söyledi. Fakat sonra Miri, ablasının başının derde girerse üzüleceğini bildiğinden yardımı kabul etti.”

“Ona ihtiyacımız yok. Boştan yere şoförlük yapıyorum.” Omuz atınca savruldum. “Hadi, zamanımız olmadığını sen de biliyorsun. Kim bilir odada daha ne kadar kalırdık.”
Saatler ilerlerken burada kimseyi bulamıyor fakat her yerde haberci bırakıyorduk.

Böylece Poyraz’ı gören biri olursa direk beni arayacaktı. Yeni yere geldiğimizde, Alex arabadaki hamburger çöplerini toplamaya başladı. Bu sefer ikisine de ısmarlamıştım. Hayır, nasıl bir cezaysa, öde öde bitmiyordu şu avukatınkisi de. Ayrıca ben, beni affetmesini bile istemiyordum! Cidden insanı istemediği duruma düşürmekte profesyoneldi.

Avukat ta çöpleri toplamaya başladı. Dışarıya çıkıp hepsini atarken, avukat bu defa bizimle yürüyordu. Sağımda Alex solumda avukat etrafa bakıyorduk.

Herhalde burada görüşeceği kimse yoktu. Alex omzuma asılınca ona döndüm. “Bak!” dedi. Kalbim deli gibi atarken, soluğum tıkandı ve dediği yere baktım. “Bowling oynayana, büyük boy pizza bedavaymış!” sinirle Alex’in kafasına geçirdim. Şapkası tekrar düşerken gözlerimi sinirle yumdum.

Deli edecekti bu çocuk beni!

Avukat omzuma dokununca yavaşça ona döndüm. “Şu bize bakanlar mı?” Gözleriyle gösterdiği yer baktım. “Ah, evet.” Derken bütün soluğumu verdim. Birden neden buraya geldiğimi unutmuştum. Ne yapıyordum burada?

Belki de eve dönmeliydim. Korkuyla veya heyecanla içim titriyordu, ciğerlerim şişmişti sanki. Yapamayacaktım. Kaçmam gerekiyordu. Alex doğrulup şapkasını kafasına geçirdi. “Hadi kaptan.” “DUR. Ben..!”

Fakat onlara doğru ilerledik. İki kişiydiler. İkisi de erkekti, Poyraz’ın yanındaki solgun görünüyordu. Zayıf bir şeydi. Gözlerinin altı morarmıştı. Poyraz’a bir şey söyledi. Poyraz’sa tek kelime etmeden bana bakıyordu. Nefesim tutulmuş, karnıma kramp giriyordu. Çok yemiş gibiydim.

Hayır, yapamayacağım. Ellerim uyuşmuş, parmak uçlarım karıncalanıyordu. Yapamayacaktım, geri dönmem lazım. Alex Poyraza elini uzattı. “Merhaba Ferhat bey, ben Alex.”

Poyraz yavaşça onun elini sıktı. Alex “Bunlar da gazeteci arkadaşlarım.” Avukatla dönüp ona baktık. “Ne?” dedi Alex. Boğazımı temizledim. Konuş... Hadi konuş! Bu anı bekliyordun. Ağzından bir şey çıksın be kadın! Fakat avukat benden önce davranıp elini uzattı.

“Doğru tanıtmak gerekirse. Ben avukat Harwick. Bunlar da mimar Eylül ve asistanı Alex. Fakat kendisi şu sıralar gazetecilik stajyeri olarak ta çalışıyor.”

Poyraz onun da elini sıktı. Diğer adam da sıktı. Bu sefer o konuştu. “Bu benim ortağım Ferhat ve bende Tom. Haberciyiz. Bir sorun mu var?” Alex “Beraber seyahat ediyormuşsunuz.” Dedi.

Bunu nereden biliyordu? Koluyla böbreklerimi delercesine dirsek attı. “Sende bir şey söylesene kaptan, adam sana bakıyor.” Derin bir nefes aldım, hadi konuş! Ağzımı açtım. Fakat söylenecek her şeyin söylendiğini fark ettim.

Ve o an paniğe kapıldım. Eyvah, ne yapacağım?
Ne diyebilirdim ki. Ağzımı kapattım. Dudaklarımı yalayıp tekrar açtım. “Ben, seni arıyordum.” Dedim Poyraz’a bakarken. “Teşekkür ve bir çok şey için.” Yanındaki soluk adam araya girerek sözümü kesti. “Bu bizim Eylül mü yoksa?”

Alex kaşlarını çatarken hafif kolunu önüme attı. Üç erkeğin gözü de onun, önüme duvar olan koluna kaydı. “Ne demek bizim?” Sesi sert çıkıyordu. Ruhsuz adam gözlerini kırparak ona baktı.

“Bu asistan fazla yakın görünüyor.” Hafif dudağım seğirirken, Alex kahkaha attı. “Elbette. Asistanlar, asiste ettikleri kişileri korurlar.” Ruhsuz “aslında haklı, yoksa nereden para kazanacak.” Dedi.

Konu giderek istemediğim bir buluşmaya dönüşüyordu. Demek, hayal edilenle istenmeyen arasındaki fark buydu. Ruhsuz olan, “Peki bu avukat ne alaka? Başında hep bir avukatla mı dolaşıyorsun?” Avukat kızıl saçlarını dağıtıp güldü. “Bilakis, şu an onu öldürmemek için kendimi zor tutuyorum. Ben, şirket avukatı sayılırım.”

Kaşlarımı çattım, şirket avukatı mı? Bir anda iki adam da hikayeler uydurmaya başlamıştı sanki.

“Ayrıca işiniz düşerse beni aramaktan çekinmeyin.” Gerçekten onlara yardım edecek miydi? Neler oluyordu bu iki adama birden? Ruhsuz olan “Senin şirketin mi var?” Deyince bu kez Alex atladı. “Elbette! Hey, senin neyin var, çok kötü görünüyorsun? Belki de bir hastaneye gidip serum taktırmalısın.”

Avukat, “Belki de anemidir?” Alex kafasını iki yana salladı. “Hastalık beyazı değil ki bu, buz mavisi bir yüzü var. Anemi değil.”
Keşke şu ikisiyle gelmeseydim. Bir anda Leyla’nın neler hissettiğini anladım. Avukat bana uzun süre bakmaya başlayınca ona baktım. Hafif omzumu sıktı.

“Gel Alex, biraz araştırma yapalım, sonra döneriz.” “Ah, tamam.” Dedi Alex bana baktı. Biraz huzursuzdu. Ama onunla gitti. Yalnız kalınca daha çok tedirgin oldum. Ellerimi cebime soktum. “Eh, biraz konuşabilir miyiz?” “İşlere bir bakmalıyım.” Dedi sert gözlerini benden ayırıp arkasına dönerken. Ruhsuz arkadaşı bana bakıyordu.

“Daha iyi bir performans bekliyordum. Salak mısın sen?” “Ben o kadar?” “Ne o kadar, erkekler de üzülür seni salak kız. İster inan ister inanma, bizimde bir kalbimiz var ve beş yıl durmaksızın bütün dünyada aradığımız kadın, yüzümüze bile bakmayınca moralimiz bozulabiliyor!”

Ona bakarken yutkunup Poyraz’ın peşinden koştum. Arkasından uygun adımlarla ilerliyor, kara batıp çıkıyordum.

“Şey, ben, gerçekten özür dilerim. Bir anda şoka uğradım. Ama iyi bir şoktu. O kadar aptalım ki nutkum tutuldu ve cevap veremedim, oysa seninle konuşmayı çok istiyordum. Bu yüzden seni arıyordum. Lütfen benimle konuş. Ben, cidden aptal olduğumun farkındayım, aynısı bana yapılsa ne yapardım bilmiyorum bile. Ama lütfen, çok pişman ve üzgünüm. Sadece, duygu denen şeyi ifade etmekte çok kötüyüm. Biliyorum, bu senin sorunun değil ama, eğer onca şeyden sonra benimle konuşma büyüklüğünü gösterirsen çok sevinirim.”

Durdu. Dudaklarımı ısırdım. Elleri ceplerinde yavaşça döndü, hafif gülümsüyordu. “Güzel, duymak istediklerimi neredeyse eksiksiz söyledin, birde benmerkezci ve cimri biri olduğunu eklersen harika olur.” Hafif gülümserken kara baktım. “Evet, haklısın, benmerkezciyim.” Derin bir nefes verdi. “Beni aramana şaşırdım.” “Aslında seninle konuşmayı istiyorum.”

Yanıma geldi, siyah bukeleri alnına geliyordu. “Cidden o enerjik çocuk asistanın mı?” “Evet.” Dedim, geri arkadaşının yanına doğru yürümeye koyulduk. Sessizlik olurken tekrar konuşmaya girdim. Anlaşılan bu kez her açıdan benim adım atmamı bekliyordu. “Onu tanımalısın, deli bir şeydir. Onun yüzünden saatler önce nezarethaneye girdik!”

“Ne?” dedi, kaşlarını kırıştırıp bütün suratını buruştururken, tepkisine kıkırdarken devam ettim, ayağımızın altında beyaz karlar eziliyor. Her konuştuğumda ağzımdan buhar çıkıyordu. “Gerçekten. Sonra sorgu derken avukat ta böylece bize katılmış oldu.” Hafif gözlerini açmış bana bakıyordu. “Peki suç neydi?”

“Silahla adam kovalamak.” Gülmemek için yumruğunu ağzına bastırırken başka tarafa baktı fakat dayanamayıp güldü. Bende rahatlamayla gülmeye başladım. “Seni affetmeyi düşünebilirim.” Dedi en sonunda da. Yere baktım. “Affettirmem gereken insanların sayısı artıyor.”

“İnan bana, listenin uzunluğuma şaşırmam.” Somurtarak ona baktım. “Belki de bana somurtmak yerine, insanları kırmamalıyım düşüncesine kapılmalısın.”
“Biraz daha bilge keşişler gibi konuşursan seni yine darp ederim.”

“Kolların zayıf derdim ama darp edilmişliğim var.” Durdu. Bende durup ona baktım. “Beni bulduğuna sevindim.” Dedi. Hafif gülümserken yer baktım.








Korkunun Güncesi:1  FİLOFOBİK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin