Chuuya'nın gözünden
Çocuğun sargılarını çektiğim an itici bir manzarayla karşılaştım. Tanrım bu da ne?! Yaralar. Hem de heryerinde.
Çizikler, kesikler, tırmık izleri, derin yaralar, morarıklıklar, kızarıklıklar... Her çeşit! Ve bu sadece kolunda olansa vücudunu düşünmek istemiyorum bile.
O sırada birşey fark ettim. Bütün bu yaralar belirli bir bölgede, kolun ortasında bulunan büyük damarda. Bu yaralar bilinçli olarak yapılmış.
Damar hizasındaki derin yaralar, avuç içindeki tırmık izleri, kolunun geri kalanındaki kesikler ve bileğindeki morarıklık.
"Oi..! Bu?.."
"Pek ciddiye alınmasam da en azından biraz özel alanı ve saygıyı hak ediyorum bence..." Gülümsüyordu. Böyle bir durumda gülümsüyordu!
O sırada yere bakmayı bırakıp kafasını kaldırdı. Duygudan yoksun gözleri bomboştu. Gerçek anlamda boştular. Işıksız, parlamayan boş gözler. Karanlıktan ibaret boş gözler.
"Bunlarda ne be..!"
Herzaman ki alaycı yüzü yerine ölümüne ciddiyet dolu bir yüz gelmişti. Artık gülmüyordu.
"Yaralar"
"Kaza falan mı geçi-"
"Bu seni ilgilendirmez."
Sinirle tuvaletten çıktı ve gün boyunca onu bir daha görmedim.
Bu olay her ne kadar saçma olsada kendimi kötü hissediyordum. Empati duygum olmadığı düşünülse de bu kadar büyük bir olayla dalga geçemezdim bu sebeple bu bilgiyi kendime saklama kararı aldım.
Yavaşça eve girdim ve abime baktım.
"Hoşgeldin Chuuya."
"Merhaba abi.." Çantamı bırakıp odama çıktım. Kendimi yatağa bıraktım. Pff çok sıkıcı... Yavaşça cama doğru yürüdüm ve cam kenarında duran koltuğa oturdum. Dışarıyı izlemeyi pek sevmezdim fakat başka yapılacak şey yoktu.
Bir süre camdan dışarıya baktım ve o sırada karşıdaki pencere dikkatimi çekti. Daha önce hiç dikkat etmediğim bu tek katlı minik ev oldukça bakımsızdı. Dışı açık kahverengi tonlarında olan çok güzel bir evdi fakat fazlasıyla pis ve özensizce dizayn edilmişti.
Yaklaşık yarım saat boyunca eve baktım ve ben olsam nasıl toplardım diye düşündüm. Düzen takıntım fazla gelmeye başlamıştı oldukça sinirleniyordum. Sinirle koltuğu tekmeleyip koşarak aşağıya indim.
"Nereye?" Durdum. Bunu hiç düşünmemiştim.
"Yürüyüş yapıcam, darıldım." Pek umursamadan başını salladı.
Evin önünde durdum. Dişlerimi gıcırdatıp kapıyı çaldım. Kapıyı bir çocuk açtı. Dur bu..
"Chuuya?.." Birkaç kere göz kırptım.
"Eh? Dazai?!"
"Sabahki konu için burdaysan eğer-"
"Annen nerde?" Kumral olan durdu ve bir süre boş boş baktı.
"Yalnız yaşıyorum."
"Neden?"
"Herşeyi sorgulamasan." Kızıllı hafif kırgın bir tavırla yere baktı. Kumral olan fazlasıyla şaşırmıştı. Kızıllı okulda olduğundan çok farklıydı, daha kibar ve duygusaldı.
"Evin çok dağınık istersen toplamana-"
"CHUUYA! YÜRÜYÜŞE GİDİCEM DİYİP İNSANLARIN EVİNE Mİ GİDİYORSUN?!!?" Kısa oğlan gelen sesle beraber kolundan tutulup yeriye çekildi. Dazai şaşkınlıkla olanları izliyordu.
"Abi-"
"KES! GİDİYORUZ!" Abisi Chuuya'yı sürüklemeye başladı. O sırada Dazai kızıllının kolunu tuttu.
"Rahatsızlık vermiyor..." Verlanie şaşkınlıkla çocuğa baktı.
"Dazai-kun emin misiniz? Mori bey'e rahatsızlık vermek istemeyiz."
"Mori-san evde değil. Yalnız yaşıyorum. O Port Mafia binasında."
Kızıllı kocaman parlak gözleriyle Dazai'ye bakıyordu, şaşkındı bu Port Mafia da neyin nesiydi.
"Olsun Chuuya yaramazdır biz gideli-"
"Kalsın." Kumraş olan kızıllıyı yakasından sanki bir köpekmişçesine tutuyordu. Verlanie sinirle dişlerini gıcırdatıp eve döndü.
"Ne yapıyorsun be! Bıraksana yakamı!!" Dazai kızıllıyı tutmaya devam etti. O sırada Chuuya kafasını kaldırıp Dazai'nin ölüm arzusuyla dolup taşan kahve, boş gözlerine baktı. Çok çok derinlerde bir ışık olduğuna inandığı o gözlere.
"Gözlerin..."
"Gözlerim?" Kızıllı gözlerini gözlerinden ayırmadan ona bakmaya devam etti.
"Neden boşlar?"
"Neden dolu olsunlar ki?" Kızıllı göz temasını bozup yere baktı. Dazai kapıyı açıp içeriyi gösterdi.
"Üşüdüm." Kızıllı kafasını sallayıp içeri girdi. Yazın ortasında Dazai nasıl üşüyebiliyordu? Sanırım bu sadece içeri girmesi içindi. İçerisi oldukça dağınık bir o kadar da boştu. Gözleri gibi. Dazai odasına girdi. Odada sadece bir yer yatağı ve üstüste konulmuş kitaplar vardı. Gözleri gibi odasıda boştu.
O akşam saatlerce sohbet ettiler ve olduklarından farklı kişiler olduklarını anladılar. Özellikle Dazai.
Kızıllı hafifçe esnedi."Uykun mu geldi?" Chuuya başını salladı.
"Yer yatağı pek rahat değil istersen yan odaya geçelim..."
"Yan oda mı?"
"Annemlerin odası" Kızıllı başını sallayıp odaya girdi. Oda evin diğer bölümlerine kıyasla tek toplu ve dolu odaydı. Oldukça güzel bir şekilde yerleştirilmiş eşyalar ve büyük bir yatak vardı.
"Annen toplu biri sanırım."
"Öyleydi."
"Di?"
"Babam onu 5 farklı yerden bıçaklayana kadar." Chuuya'nın nefesi kesilmişti.
"Ne?"
"Sonrada beni terk etti."
"Peki şu Mori denen adam?"
"Üvey babam." Chuuya başını salladı. Bu acıklı hikaye onu şaşırtmıştı. O sırada küçük bir çocuk koşarak onlara geldi.
"Abi!!" Dazai hafifçe gülümseyip kızı kucağına aldı.
"Kardeşin olduğunu bilmiyordum."
"Bu Yumeno" Küçük kızın saçının yarısı hafif beyazımsı bir renk yarısı ise kahve rengiydi, göz bebekleri garip şekilliydi ve parlıyor gibi görünüyordu. Elinde garip sargılı bir bez bebek vardı. Kafasında ise küçük bir şapka vardı.
"Memnun oldum, ben Chuuya" Kız parlayan gözleriyle yukarı bakıp hızla kafasını salladı.
"Yumeno odana git olur mu? Yosano birazdan seni almaya gelir." Kız hızla odadan çıktı.
"Yosano mu?"
"Ablam, ama Yosano da Yumeno da üvey ve Elise var tabi... Pek sevmem kendisini. Mori'nin şımarttığı uyuz bir veletten ibaret." Chuuya başını salladı.
"Benim sadece abim var, bir de üvey ablam o kadar."
"Abin akşamki adam mı?"
"Evet, Paul Verlanie... Ablamda Kouyou." Dazai kafasını salladı. Garip bir sessizlik vardı.
"İyi geceler o zaman.. Bu yatakta yat sen, ben odamdayım. Birşey istersen söyle.."
"İyi geceler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Antidepresan Gülümsemesi~
FanficYeni okul yeni zorbalar... Bir çocuk için fazla değil mi?..