12 - "stay alive"

323 36 42
                                    

yaşlı gözlerini gökyüzüne çevirdi. ağaçlar o kadar sıktı ki gördüğü tek şey iç içe geçmiş dallardan başka bir şey değildi. burnunu çekip önüne döndü. hala hiçbir ses yokken düşüncelere dalmamak elde değildi. 'seni kurtaracağım' demişti jungkook. o öyle dediyse yapar diye düşündü. onun kadar inatçı birini tanımamıştı hayatında.

ondan nefret ediyordu, hayır etmiyordu fakat kendinden nefret ettiği gibi ondan da nefret etmesi gerekirdi. sonuçta jungkook kaç senelik arkadaşlıklarını hiçe sayıp bir itirafta bulunmuştu. onu sevdiğini, bu sevginin aşk anlamına geldiğini söylüyordu. saçmalık, başka bir şey olamaz diye düşünmüştü taehyung, asla beklemiyordu. o gün ona nasıl sinirlendiğini, nasıl ona ihanet ettiğini hatırlatmıştı bunca zaman kendine.

jeon jungkook'un kalbindeki yeri tarif edilemezdi bir zamanlar. jungkook, jungkook, jungkook... dilinden düşürmüyordu taehyung onun adını. her şeyi beraber yaparlardı; beraber güler, beraber ağlarlardı. bunlar basit duygulardı ama onun için her şey demekti. jungkook onun her şeyiydi. onu fazlaca özlediğini kabul etmek istemese de çok özlemişti. arkadaşlığını, ilgisini, sevgisini, bilmediği aşkını dahi çok özlemişti.

gözlerinden düşen bir damla yaşla artık burada ölüp gideceğini, cesedini kurtların yiyeceğini düşündüğü esnada çok uzaklardan jungkook'un sesini duydu.

"TAEHYUNG SES VER!"

"JUNGKOOK BURADAYIM!"

oturduğu dala sımsıkı tutunup avazı çıktığı kadar bağırdı. boğazı ani zorlamayla acırken öksürmekten alamadı kendini.

"TAEHYUNG GELİYORUM."

"GEL JUNGKOOK!"

jungkook taehyung'un sesini duyduğu anda hızını arttırdı. sesini duymak bacak kaslarına yeni bir enerji vermiş gibi koşmaya başladı. bunca yolu koşmaktan dolayı yorulmuştu ama ucunda taehyung'a kavuşmak olduğunu bilerek devam etti. çocukluğu, gençliği, her anı olan bu çocuk eskiden olduğu gibi şimdi de koşması, devam etmesi için ona güç veriyordu.

jungkook'un sesini duyduğu andan itibaren ağaçtan dikkatlice inip sese doğru koşmaya başlamıştı taehyung. yarı yolda jungkook'u karşılamayı umuyordu. sonunda ağaçların arasından ona yaklaşan bir ışık görünce hızını arttırdı. gözlerinden mutlulukla karışık rehavet gözyaşı düşüyordu.

görüşünü kısıtlayan bulanıklık ile nereye bastığına pek dikkat etmeden koşunca ayağı takılarak kendini jungkook'un kollarında buldu. jungkook üzerine düşen bedenle dengesini zar zor sağlayıp belinden tutup sımsıkı sarıldı. şimdi ikisi de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. her ne kadar büyük insanlar da olsalar yaşadıkları korku tarif edilemezdi.

birbirini kaybetme korkusu, birinin başına bir iş gelir korkusu ile kendilerini kaybetmişlerdi. jungkook uzun zaman sonra aldığı taehyung'un kendine has kokusu ile gerçekten kendinden geçmiş içli içli ağlıyordu. boynuna sarılıp kokusunu almak ne büyük nimetti böyle?

orada zaman durmuş gibi sarılmalarının ardından ilk geri çekilen taehyung olmuştu. o korktuğu için ağlıyordu peki jungkook neden ağlıyordu? bembeyaz teninde kızarmış burnu yaşlı gözleri ile bir insan ağlarken bu kadar güzel olamaz diye düşünmekten alamadı kendini.

"geldin jungkook."

"çağırdın taehyung."

karşısındaki esmer çocuğun gözlerinde daha önce hiç görmediği bir bakış vardı. kaplanı andıran keskin gözleri tenini seviyordu sanki. onu sevmekten bir an bile pişman olmamıştı jungkook. taehyung'un onu görmesi için her şeyi yapardı, onu sevmesi için. onun için öleceğini fark ettiğinde tüyleri diken diken oldu.

jeon jungkook kim taehyung'a aşıktı ve onun için her şeyi yapardı.

bölümler kısa evet ama bu demek değil ki hep böyle

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

bölümler kısa evet ama bu demek değil ki hep böyle. ileride uzun bölümler (🫦) de olacak.

umarım seviyorsunuzdur nasıl gidiyo hiç anlamıyorum bi sey diycem seviyo musunuz devam ediyorum bakın 🤨

görüşürüz fıstıklar 😽

-s.

possibilities | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin