9. "Kütüphane Muhabbetleri"

61 12 33
                                    

"Nası belli bi tip sevmiyon ki?"

Ena sabrını korumaya çalışarak ve yalancı bi gülümsemeyle iç çekti. Ses tonunu sabit tutarak ve oda arkadaşının sesine doğru dönerek cevap verdi.

"Fazla kitap okumuyorum."

Kız gözlerini kıstı -her ne kadar ena bunu göremese de- gülümseyerek ve ağzındaki sakızı sokabileceği her pozisyona sokmaya devam ederken konuştu.

"Niye?"

Ena asasını kıza doğrulttu.

"Çünkü dönem yazarlarının hepsi senin gibi konuşuyor." Kahverengi saçlı olduğunu öğrendiği kız sakız görünecek şekilde ağzını açıp diğer yataktaki kıza baktığı zaman kız gülüp omuz silkti.

Ena asasıyla yatağının etrafındaki perdeleri bulup çekti ve kendini yastığına attı.

Uyumaya çalıştı ama kızın kendisi uyuduğu zaman ders programını veya okul haritasını alma ihtimali yüzünden bi süre uykusuz kaldı. Okulun ilk gününde oda arkadaşlarıyla arasını böyle tutması ne kadar istemese de beklediği bir şeydi.

Girdiği her yeni ortamda bi duyarsız olurdu mutlaka. Ena kavgacı bi tip değildi. Birileri onun sesine laf atabilirdi, ya da dış görünüşüne (Çünkü bilirsiniz, o da bilmiyor haklı olup olmadıklarını). Ama görememesine karşın söylenenleri sindiremiyordu.

Çünkü bunu değiştirmenin bir yolu yoktu.

Cilt ve saç bakımıyla ya da estetikle pekâlâ güzel olabilirdi. Kitap dinleyebilirdi fuarlara katılabilirdi ve zeki olmasa da bilgili olabilirdi.

Ama gözlerindeki kusur, yok edilemezdi bu. Engel olunamazdı, önüne geçilemezdi. O da biliyordu "kusur" diye isimlendirilecek şeylerin kalıcı şeyler olduğunu. Ama sindirmesi kolay değildi.

Çünkü kendini bununla kabul edebilmek zordu. Yani, gözleri bütün hayatı boyunca ona köstek olmuştu. Bu yüzden ailesinden olmuştu, küçükken zorbaların hedefiydi, okuldayken çoğu kişiden daha fazla çaba sarf etmesi gerekmişti.

Böyle bir şeyi kabul etmek zordu. Başına bunca zorluk getiren bir şeyi kabul etmek...

Yine de deniyordu ancak etrafındakilerin bu çabaya saygı duymuyor olması canını sıkıyordu. Çünkü Merlin biliyor ya gerçekten zorlanıyordu.

Üzgün değil ama çok öfkeli, kendi vücudundan yayılan kırmızı ışığı görebiliyordu. Bu ironik, etrafında gördüğü bütün yabancıları öfkelendiği zaman gördüğü renkte görüyordu. Görememek kötü hissettiriyordu ama renkler ile iletişim kurmayı gerçekten sevdiğini söyleyebilirdi. 

Düşüncelerinin arasında boş boş uzanırken perdelerinin açıldığını duydu ve kornişlerin sesi ile hemen doğruldu ve yatağın üzerini yokladıktan sonra asasını buldu. Kim olduğunu umursamadan önüne doğrulttu. 

"Hey hey hey benim, Penny." diye fısıldadı kız asa ile karşılaştıktan sonra.

"Bu saatte neden buradasın?" 

"Huzursuz olduğunu tahmin ettim." Açıklamaya çalıştı Penny. Açıkça böyle bir tepki ile karşılaşmayı beklemiyordu. Şimdiden hiçbir şey  demeden oradan ayrılmayı düşündü kız. 

Ena hiçbir şey demedi, ifadesini değiştirmeden yavaşça asasını indirdi  ve Penny temkinli bir şekilde devam etti.

"Julie anlayışsızdır, e senin de ilk günün. Ilk günden biri ile atışınca insan biraz... paranoyak oluyor. Hele de okul büyük olunca..."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 12 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

𝐇𝐞 𝐖𝐚𝐬 𝐌𝐲 𝐄𝐲𝐞𝐬  『ᴿᵉᵍᵘˡᵘˢ ᴮˡᵃᶜᵏ』Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin