Bölüm 6

59 4 1
                                    

Rob, derin bir sohbeti uzun süre yapmaktan sıkılmıştı. Hayatı, keyif alabileceği bir şekilde yaşamak istiyordu. Bu sebepten dolayı yaptıkları sohbetler ciddileştikçe Rob için eğlence seviyesi de düşmekteydi.

Trenin kafeteryasında oturmaya devam ediyorlardı. Rob ayağa kalktı ve kahve almak için sıraya girdi. Barn'a bir göz kırptı, ne istediğini biliyorum demenin bir yoluydu bu hareket. Bu sırada Barn'da gözlerini dışarıya çevirmiş doğayı izliyordu. Sakinleştirici bir etkiye sahip olduğu için yolculuk esnasında sessizce dışarıya bakmak onun için çok değerliydi. Elbette bu yolculuğa tek başına çıkmadığı için, sessizliğe de çok fazla sahip olamıyordu.

Rob, kahve almak için sırada beklerken arkasında bir kadının da sıraya girdiğini gördü ve kadına sırasını verdi:

- Buyurun lütfen hanımefendi.

Kadın teşekkür eder bir ifadeyle başını öne eğdi ve Rob'un önüne geçti. Rob, bir süre daha bekledi ve kahveleri aldı. Barn'ın yanına gitti ve kahvesini uzattı:

- Al bakalım dostum, her zamanki tatsız şekersiz kahvenden aldım.

- Teşekkür ederim Rob, gelmen biraz uzun sürdü, karar mı veremedin?

Rob gülümsedi:

- Hayır bayım, arkamda bir hanımefendi vardı ben de ona sıramı verdim.

Barn, bu duruma pek de şaşırmamış gibiydi:

- Peki bu kadının herhangi bir sorunu var mıydı? Yoksa gereksiz kibarlık peşinde mi koştun yine?

- Yani bence pek bir sorunu var gibi durmuyordu. Sadece kibarlık yapmak istedim, gereksiz dediğine göre yanlış bir şey yaptığımı düşünüyorsun.

- Yanlış yaptığını düşünmek istemezdim ama yaptıklarının doğru olup olmadığı; yaşadığın ortamın şartlarına göre değişir. Eğer iyi bir dünyada yaşıyor olsaydık, kesinlikle seni desteklerdim. Çünkü yaptığın iyilikler boşuna olmazdı. Karşılığını alamadığın bir iyilik gerçekten gerekli mi? Yani her hareketini karşılık bekleyerek yap demiyorum elbette, tabii ki karşılıksız yapılan davranışlar daha değerli hissettirir karşı tarafa. Ben sadece bulunduğumuz ortamın bu anlayışa uygun olup olmadığından emin değilim. Etrafımızdaki insanların büyük bir çoğunluğu, senin yaptığın nezaketli davranışın sonrasında yeterli bir teşekkürü bile gösteremeyecek durumdalar. Herkes kötü diyemem ama bataklıkta da çiçek açtığı görülmüştür elbette. Yine de o çiçeğe uzanırsan elin temiz kalsa da üstün başın çamur olacaktır. Hak ettiği değeri göremediğinde insan yıpranmaya başlıyor; ortaya bir enerji koyup karşı taraftaki kişinin yararına bir hareket yaptığı zaman, o enerjiyi yerine koyacak bir tepki görmek istiyor. Eğer ihtiyacı olan geri dönüşü alamazsa da gün geçtikçe enerjisi tükenmeye yüz tutuyor. Sonrasında ise çok daha kötü bir şey gerçekleşiyor; enerjisini hak etmeyen insanlara o kadar çok harcamış oluyor ki, gerçekten onu hak eden biriyle karşılaştığında elinden hiçbir şey gelmiyor. Çünkü artık tükenmiş bir durumda oluyor ve mantığı ne kadar istese de kalbinde bunu başarabilecek bir motivasyon ve istek kalmıyor.

Bu yüzden sevgili dostum, insanlara adım atarken iki sefer düşünmeye özen göstermelisin. Sen iki adım atarken en azından bir adım gelebilecek insanları etrafında bulundur. Seni tüketmeyecek ve verdiğin değeri algılayabilecek insanlara emek göster.

- Barn, bu kadar derine gideceğini tahmin etmiyordum dostum. Sadece sıramı vererek nezaketli bir davranış sergilediğimi düşünüyordum ama söylediklerinin bana mantıksız geldiğini söyleyemeyeceğim. Keşke dünya, anlattığın gibi bir yer olmasa da herkes birbirine iyilik yapabilse, keşke insanlar gülümsemeyi alışkanlık haline getirse...

Rob, Barn'ın söylediklerini dışarıyı izleyerek düşündü. Hüzünlü bir ifadesi vardı. İçinden gelen iyimser davranışların çoğu insanda olmayışına üzülüyordu. Dünya bu kadar kötü bir yer olamazdı diye düşünüyordu. Barn'ın neden karamsar bir yapıda olduğunu da bir kere daha anlamış oldu.

Sonbahar mevsiminin serin esintileriyle sararmış yapraklar, tren raylarının kenarlarında hafifçe savruluyordu. Tren, uzun yılların verdiği yıpranmışlıkla, ama bir o kadar da görkemli bir şekilde raylar üzerinde süzülüyordu. İçeride ise, boş koltukların sessizliği, trenin neredeyse yankı yapacak kadar sessiz olan iç mekanını dolduruyordu. Kapasitesinin çok altında bir yolcu grubunu taşıyan tren, mevsimin de etkisiyle sakin ve neredeyse ıssızdı.

Yolcular, pencere kenarlarında oturmuş, dışarıdaki doğal manzarayı izlerken, sarı ve kahverengi tonların hâkim olduğu bir tabloya bakar gibiydiler. Sonbahar, bu bölgede her zaman daha az yolcunun seyahat ettiği bir dönemdi. Yaz tatillerinin sona ermesi ve kışın soğuklarının henüz başlamaması, insanların seyahat planlarını ertelemesine neden olmuştu.

Trenin içindeki atmosfer hem sakin hem de biraz melankolik bir hava taşıyordu. Yolcular, kendi düşüncelerine dalmış, trenin hafif sarsıntıları eşliğinde bir yolculuğa çıkmış gibiydi. Bazıları kitap okuyor, bazıları ise hafifçe gözlerini kapatmış, yolculuğun keyfini çıkarıyordu.

Çoğu insanın okul ve iş yoğunluğunun yüksek olduğu bir döneme denk geliyordu. Rob ve Barn, işlerinden izin almak için çok iyi bir zaman seçmişti. Çünkü tren yolculuğu için sonbahar mevsimi fazlasıyla ilgi çekici bir dönemdi. Sararan yapraklar, rengi kızarmış ağaçlar ve hafif bir serinlikte olan hava; yolculuk için çok iyi bir görüntü oluşturuyordu. Rob, Barn'a şöyle bir göz ucuyla baktı. Yüzündeki ifadeden keyifli olup olmadığını anlamaya çalışıyordu. Ancak Barn çok belirsiz ve donuk bir yüz ifadesi takınmıştı. Ya hiçbir şey düşünmüyordu ya da hislerini belli etmeme konusunda büyük bir usta olmuştu. Rob kendini tutamadı ve sessizliği bozmak istedi:

- Hayal mi kuruyorsun dostum? Gözlerin çok boş bakıyor. Burada değilmiş gibisin.

Barn, doğruldu ve gülümseyerek:

- İyi bir gözlemci olduğunu söyleyebilirim Rob, soruna gelecek olursam da hayır hayal kurmuyordum. Gerçekten de boş bakıyordum. Hayal kurmak için uygun bir ortam olduğunu söyleyemeyeceğim.

- Yapma dostum, her yerde hayal kurulabilir. Kalabalık trenlerde ya da yalnız olduğum bir ortamda rahatlıkla hayal kurabilirim. Sen neden uygun olmadığını düşündün ki?

- Çünkü sevgili Rob, yalnız değilken hayal kurmayı doğru bulmuyorum dostum. Hayal kurmak, mahremiyet gerektiren bir süreçtir. Gözlerini rahatlıkla kapatıp etraftaki kimse tarafından izlenmediğini bilerek yapılması gereken bir iştir. Çünkü hayal kurarken kimsenin hayalinin yakınında olmasını istemezsin. Hem zaten hayalin sadece sana ait olması için o ortamda da yalnız olman gerekir. En sağlıklı yolu budur bence, aynı zamanda odaklanmak da istediğim için yalnız olmayı tercih ediyor olabilirim. Hayal kurmak ciddi bir iş olduğu için, önemseyerek ve saygı duyarak yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bir insanı hayal kurarken görmek istemem mesela, çünkü onun özel alanına giriyormuşum gibi hissederim ve rahatsız olurum.

- Fena konuşmadın yine Barn, boş bakışlarının arkasında dolu bir kafa var yine...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 10 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

DemiryoluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin