Karaktere Özel Bölüm.

139 7 7
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Orman Lordu/Orman Ruhu/Tayga/Erim

Tepki: Ormanda mantar toplarken Orman Ruhu ile karşılaşıyorsun. Seni haydut sanıyor.

/Toprak Krallığından bir alfin kızısın./


Son zamanlarda yaşadığın krallık olan Toprak Krallığında kuraklık başlamıştı. Aslında kuraklık Su Krallığı ortadan kaldırıldığından beri oluşan büyük bir sorundu. Ama belirli büyü ve sihir ile bu sorun ortadan kalkıyordu. Fakat bu sadece saray ve çevresindeki halk için geçerliydi.

Yani sen ve ailen için bu sadece bir hayaldi. Siz Toprak Krallığının dağlarının, tepelerinin en uzağında bambu ormanını bile aşmış engin ormanların içinde yaşıyordunuz. Bunun sebebi geçiminizi odun yontup satarak yapmanızdı. Ve yaşadığınız konum eskiden Orman Krallığına aitti fakat Orman Krallığının nasıl yıkıldığını ve Lorduna ne olduğunu ailen sana hiç anlatmazdı.

Bunun da sebebini bilmiyordun, belki bir gizemdi ya da ona benzer bir şey. Ama artık bir çocuk değildin, ve çocukken merak ettiğin şeyleri artık pekte önemsemiyordun. Senin için tek önemli olan geçimini sağlamak, senden küçük iki erkek ve kız kardeşinin karnını doyurmak. Ve hasta yatağında yatan babanı iyileştirip gururlandırmak.

Bunun için canını dişine takıp çalışıyordun, ailedeki en büyük kız sendin. Ve bunun dışında annen uzun süre önce vefat etmişti. Bunun acısını hep çekiyordun, ailene bağlıydın. Soyuna, krallığına ve köklerine bunlar vazgeçebileceğin şeyler olmadığından yaşadığın hayattan da hiç şikayet etmedin ve daha çok çalışıp babanı gururlandırmaya çalıştın.

Bazı zamanlar Toprak Krallığına gidip daha iyi geçinebilmek için muhafız olmaya çalıştın, ama imkansızdı. Kadınları kolay kolay muhafızlığa kabul etmiyorlardı. Ve bunun için çok uzun bir talim yapman gerekirdi. Ne var ki hasta babanı bırakamazdın.

Muhafızlık hayalini tekrar kafanda geçirirken dolaştığın ormanda ayağın bir taşa takıldı ve biraz yelpeledin. Ama düşmedin. Tam o anda da baban için susuzluğunu bir nebze de olsa azaltacak şifalı mantarı buldun. Hızla ona yöneldiğinde yere çöküp onu dalından yavaşça söküp elinde ki örme sepetin içinde koydun.

Bu daha ilk adımdı, bu mantardan bir çok bulman gerekiyordu, ve sen daha üçüncüyü sepete koymuştun. Bıkkınlık ve yorgunluk ile nefesini verdiğinde çöktüğün yerden kalktın. Gözlerin uykusuzluk ile yanmaya başlamıştı. Sahi en son ne zaman uyumuştun? Bunu bile hatırlamadığını fark ettiğinde elinle şakaklarını sıktın.

O an, arkanda. Tam bir kaç adım öten derin bir nefes alış-veriş sesi duydun. Uzağında değildi, çok yakınında. Belki biraz daha yakının da olsaydın boynunda. Anında irkilerek arkana döndüğünde gözlerin fal taşı gibi açılmıştı. Korku ve tedirginlik ile nefes alış veriş hızın değişmişti. Ve seni asıl geren şey arkanın bomboş olmasıydı.

Şafak çoktan sökmüştü ve hava kararmaya başlamıştı. Ve orman çok seyrek olduğu için güneş ışını zaten almıyordu. Setçe olduğun yerden hareketlenip yutkunduğunda tuttuğun sepetin ucunu daha da sıktın. Hızlıca eve gitmeliydin. Bulunduğun konum Toprak Krallığına çok uzak olduğundan soyguncular bu bölgede çok geziniyordu.

Sen hızlı hızlı yürürken adımların yavaşça daha da hızlandı ve en sonunda ardına bile bakmadan koşturmaya başladın. iç güdülerin güçlü değildi. Ama tehlikede olduğunu kavramak için aşırı zeki olmaya da gerek yoktu.

Yorulmuştun ve zaten uykulu olan gözlerin kapanmaya başlamıştı, kafan dönüyordu ve koşarken hızlı olduğundan gördüğün ağaçlar sanki birbirleriyle birleşiyormuş gibiydi. O anda bir ayak sesi, belki de rüzgar. Kim bilir. Ama güçlü ve sert. Hem de fazlasıyla.

Sana neyin arkadan çarptığını bilmiyordun, senin üstüne atlamıştı. Ve hala üstündeydi. Neyi bekliyorsun? Saldırmalısın. Karşı koymalısın. Ama sırtına geçen sert tırnaklar buna pekte izin vermiyordu. Gerçi sen daha sırtındaki acının sebebinin tırnaklar olduğunu dahi bilmiyordun. Nefes almakta zorlanıyor, kafanı toprak zeminden kaldırmaya çalışıyordun. Yüzüstü yere yapışmıştın. Burnundan sıcak bir sıvı akmaya çoktan başlamıştı.

Ama daha önemlisi sırtındaki şeyin ne olduğuydu.

Hem güçlü. Hem de acı verici.

"Sen... Nesin- Aghh!!" İlk başta bir hayvan hırlamasına benzer bir ses duyduğunda konuşmaya çalıştın. Ve tam o anda sırtındaki sivri tırnakları tenine daha çok bastırdı. Sırtına soğuk rüzgar vurduğunda giydiğin elbisenin sırtının yırtıldığını anlamıştın. Arkanda bir kıpırdanma başladığında üstündeki kuvvet yavaşça daha hafif bir hal aldı. Ve sivri tırnaklar yavaşça teninden çekildi.

"Kes sesini haydut. Senin cezanı Krallıktan önce ben keseceğim." Duyduğun sert ve tok bir ses ile gözlerin fal taşı gibi açıldı. Seni az önce boydan boya yere seren şey bir insan mıydı? Ve sana haydut diyen bir insan?

"Ben haydut değilim!!" Yorgun ve kısılmış sesinle konuşmaya çalıştığında sanki ağızına bir avuç dolusu kum dökülmüş gibi hissediyordun.

Sonrasında ise pek beklemediğin bir şekilde sırtındaki insansı bir varlık olduğunu düşündüğün şey seni belinin kıvrımından tutup sırt üstü çevirdi. Ve yüzüne baktı. O an ne yapacağını bilemedin.

Alfin. Olamazdı.

Daha kutsal. Daha tapılası bir yüz.

O an onun bir tanrı olduğuna inanabilirdin. Yüzü bir tanrı tarafından özenle çizilmiş bir portre gibiydi. Bir süre nefes alamadığında seni boydan boya seren yaratığın bu olağan üstü insan olup olmadığını düşündün. Olamazdı. Ama oydu. Kimdi bu şaheser.

"Ben- Kusura bakma..." Bir süre yüzüne baktıktan sonra üstünden hızla kalktı. O an onun sana haydut dediğini hatırladın ve olayı anladın. Seni haydut sandığı için böylesine bir şey yapmıştı.

Ve bundan daha çok odaklandığın bir şey vardı.

Çıplaktı. Çırılçıplak.

Ve bundan utanmıyordu...

"Sorun yok..."Dediğinde biraz da olsa sırtını yerden ayırmaya çalıştın, toz ve toprak yaralı olan sırtını acıtıyordu. Gözlerin hala onun üstündeyken sana bir süre baktı ve kaşlarını çatıp yanına yaklaştı.

"Hey. Arkanı dön hemen." Dediğinde bir kez daha şaşkınlıktan konuşamadın. Ama bir şey vardı. Büyük bir şey, ne derse dersin yapmak istiyor gibiydin. O an aklına çıplak kalmış sırtın ve yaralı vücudun geldiğinde tereddüt ettin ama yine de onu ikiletmek istemedin. O an o senin tanrın olmuştu.

Sen onun çıplak olmasını umursamadan arkanı döndüğünde elini sırtında hissettin, tam yaralı kısımda. Ve sırtına yayılmış acının yavaşça ortadan kalktığına şahit oldun...


Tayga bölümümüz hayırlı uğurlu olsun... Bu bölüm çok daha uzun olabilirdi. Ama canınızın sıkılmasını pek istemedim. Çok uzun bölümler bazen sıkıcı oluyor. Okuyan ve tepkiyi veren arkadaşımıza çok ama çok teşekkür ediyorum.


HGOİ TEPKİLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin