Elimdeki sepetin içine bir çilek daha attım. Ormana dolaşmaya çıkmıştım ama çilek görünce dayanamayıp toplamaya başlamıştım.
Sepet dolunca dolaşmaya devam ettim. Ta ki uzaktan gelen inleme sesiyle. Bir adamın sesiydi bu, canı yanmış gibiydi.
Hızla sesin geldiği yöne gittim. karşımdaki görüntüyle çığlık attım.
koşarak yanına gittim ve dizimin üstüne oturdum. acil yardıma ihityacı vardı.
Adamın biri yaralanmış yerde yatıyordu. Bir de üstü yoktu.
Yardım etmek istiyordum ama ormanda bir şey yapamazdım.
Adamın koltuk altından kolumu geçirdim ve çok da uzak olmayan evime sürüklemeye başladım. Bunu yaparken altına çok bakmamaya çalışıyordum.
Zorlansamda evime getirdim ve koltuğa yatırdım. Kollarım yokmuş gibi hissediyordum.
Koltuktaki battaniyeyi adamın belinden aşağısına örttüm. Koşarak içeriden ilk yardım çantasını aldım ve tekrar içeri geldim.
İlk önce yarasını temizledim ve sardım. Ayağa kalktığımda gözlerim kaslı vücudunda gezindi. Başka yarası olmadığını varsayarak odama gittim.
Üstümü değiştirip aynaya baktım. Beyaz saçlarım ve tenim vardı, gözlerim ise sarıydı. Kulaklarım ve kuyruğum da vardı. Bu beyaz tilkilere özeldi ve beyaz tilkilerin nesli tükenmeye çok yakındı. Buradakiler de başka yerlere dağılmıştı.
İçeriden ses geldiğinde adamın uyanmaya başladığını anladım. Salona bakmadan direk mutfağa geçtim ve çorba yapmaya başladım.
Sonunda olduğunda tabağa koydum. Arkama dönmemle gözlerimi korkuyla açmam bir oldu. Yaralı olan adam altını giymiş bir şekilde karşımda duruyordu.
Korkum yavaş yavaş geçti. Elimdeki çorbayı masaya koydum "iyi misin?" soruma cevap vermedi "kimsin sen?" şakaya vurarak güldüm
"bilmem, kimim?"Bakışları kulaklarıma ve kuyruğuma kaydığında bir süre oyalandı, ama bu benim konuşmamla son buldu
"çorba yaptım ister misin?" masaya baktı "gitmem gerek" kafamı salladım "iyiysen git tabii"Esmer bir teni siyah saçları ve aynı renkte gözleri vardı.
Cevap vermeden evden çıktı. Yalan olmasın kırılmıştım. Ben o kadar uğraşayım aldığım tek cevap 'gitmem gerek' olsundu.
Adamı boş vererek mutfağı topladım.
Sonunda toplama işinin bitmesiyle aklıma şehire inmem gerektiği geldi.
Evden çıkarak şehire doğru yol aldım.
Her zaman gittiğim kütüphaneye girdim. "Nasılsın Lea?" kafasını bana çevirdi "iyiyim Aura" o bu kütüphanenin sahibiydi. Okuldan bir kitap istediklerinde buradan alırdım.
"Hocalar kitap mı istedi?" kafamı hayır anlamında salladım "aldığım kitabı geri bırakmak için geldim" elimdeki kitabı ona uzattım "buyur" kitabı aldı ve ayağa kalkarak rafların arasında gezindi. Bu sırada bende peşinden gidiyordum.
"Gezmeye gitmek ister misin Lea?" kitabı yerine koyarak bana baktı "işlerim var üzgünüm" kafamı salladım "görüşürüz o zaman" "görüşürüz"
Bakışları değişirken aldırmadım ve çıktım. Morali bozuktur sadece.
Normalde Lea ile gezecektim ama o gelmeyince ben tek gezmeye başladım.
Ben tezgahlara bakınırken bir el beni kolumdan tuttu. Ağzıma bir bez tutulurken nefes almadım ama gözlerimi kapatıp kendimi yere bıraktım "bayıldı, hadi götürelim"
Havalanırken taklidimi sürdürüyordum. Beni bir yere yatırınca haraket ettiğimizi anlanıştım. Beni arabayla bir yere götürüyorlardı.
Kim olduğunu bile bilmediğim biri neden beni bayıltmaya çalışmıştı ki? Ben sadece ormanda yaşayan bir kızdım. Sadece Lea ve bazı tezgahtarlar benim varlığımı bilirdi.
Araba durunca yine havalandım. Kısa sürede beni yere bıraktılar. Seslerden anladığım kadarıyla odadan hepsi çıkmıştı.
Gözlerimi yavaşca açtım. Gri duvarları olan bir odadaydım ve odada eski bir lambadan başka hiç bir şey yoktu.
Odayı biraz daha incelediğimde duvarın üst kısmında dikdörtgen bir hava boşluğu olduğunu gördüm. Kollarımı bağlamayı unuttukları için kolayca ayağa kalktım. Ama üzerine çıkıp deliğe ulaşabileceğim hiç bir şey yoktu.
Deliğin önünden son hızla kocaman bir kuş geçince korkuyla yere düştüm.
Çok fazla ses çıkmıştı. Ama tek ses çıkaran şey benim düşüşüm değildi. Kuşun geçerken düşürdüğü iki tane demire baktım.Ayak sesleri gelince hemen ayağa kalktım. Demirleri alığ üst üste koyduğumda ayak sesleri çok yaklaşmıştı. Benim sesime doğru koşan kişiye karşı ben de çok hızlı davranıyordum.
Demirlerin üzerine çıktığımda koşan kişi kapının önünde durmuştu.
Kapının açılmasına karşılık delikten atladım. Son duyduğum şey ise "kaçıyor, yakalayın!" olmuştu.
Neresi olduğunu bilmediğim bir ormanda durmaksızın koşarken arkamdan birilerinin geldiğini anlamıştım. Ne kadar hızlı koşsam da bana yetişiyorlardı.
Bana ulaşmalarına ramak kalarlen bir uluma sesi duyulmuştu. Anlamadığım bir şekilde arkama baktığımda peşimde kimsenin olmadığını gördüm.
Şaşkınlıkla durduğumda etrafıma bakındım. Kimseyi göremeyince koşmaya devam ettim. Fırsat bulmuşken kaçmalıydım.
... Bir kaç saat sonra...
Ağacın dibinden kalktım ve yine yürümeye başladım. Saatlerdir koşmama rağmen çıkışı bulamamıştım. Ben de bir ağacın dibine oturup dinlenmiştim.
İçimden bir ses çıkmak yerine daha çok derine gittiğimi söylüyordu.
Ağaçlar seyrekleşince bir umut daha hızlı yürümeye başladım.
Karşımda gördüğüm şehirle donakaldım. Daha önce bu kadar güzel bir yeri görmemiştim. Ben şehire bakarken iki adam kollarımı sardı.
Ben korkuyla onlara bakarken birisi resmen yüzüme tükürürcesine konuştu "ne oldu? Yakalanınca korktun mu?" ardından diğeri de konuştu "bencede korkmalısın" ben daha ne olduğunu anlamadan beni sürükleyerek bir araca bindirdiler.
Tam kurtuldum derken bir başkası başlamıştı. Neden şansım hiç yaver gitmiyordu?
Araba hızla yol alırken gittiğimiz yere baktım. Kocaman, gri bir saray beni karşılarken gözlerim korkuyla açıldı.
Bu kadar güçlü kişilerden kaçmam mümkün değildi.
Nasıııı¿
Sonra görüşürüzzzz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mührün Sahibi
Werewolfkarşımdaki görüntüyle çığlık attım. koşarak yanına gittim ve dizimin üstüne oturdum. acil yardıma ihityacı vardı. ama ormanda ne yapabilirdim ki?