Masmavi ve dingin denizin dalgaları sahile çarpıyordu, her çarpmada biraz daha köpükleşiyordu sanki. Dalgalar kumlarla defalarca buluşup geri dönerek ilerlerken bembeyaz köpüklerin arasında birden ufak bir bebek belirmişti. Genç kadın yaslandığı ağaçtan kalkarak hızla denize doğru koştu, dalgalar bebeği tekrar yutmadan kurtarmalıyım diye düşündü. Attığı her adımla ayağı kumlara gömülürken aklında tek bir soru vardı; ya bebek öldüyse?
-----
Güneşin ışıkları ağacın yaprakları arasından geçerek zeminde çeşitli desenler oluşturuyordu. Bu tatlı ışık desenleri, esen serin rüzgar ve kuş cıvıltıları arasında yüz üstü uzanmış, sedefli beyaz bir oje sürüyordum. Serin ve neşeli bir yaz günüydü. Yapacak bir işim olmadığından en yakın arkadaşımla şehir merkezine gidip alışveriş yapacaktık. Alacağımız tüllü, çiçekli elbiseler daha şimdiden beni heyecanlandırıyordu.
Duyduğum topuklu ayakkabı sesiyle başımı sesin olduğu tarafa çevirdim. Uzun simsiyah saçları, beyaz teni ve kendine has o zarif, güçlü yüz ifadesiyle Aura'ydı bu gelen. Onu görünce gülümsedim.
"Günaydın tatlım."
Aura'da yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi; " Günaydın güzellik. Nasılsın?"
"İyiyim." derken son parmağıma da ojeyi sürerek şişeyi sıkıca kapattım.
"Duydum mu neler neler olmuş!"
Şaşkın bir ifadeyle ona döndüm; "Hayır hiçbir şey duymadım, nolmuş ki?"
Aura yanıma oturup bana yaklaştı.
"İlahi bölge var ya, oranın kralı ölmüş, daha doğrusu öldürülmüş!"
"Ne!" diyerek yerimden sıçradım.
"Nolcak şimdi? Kim öldürmüş nasıl ölmüş!?"
Elini koluma koyup beni sakinleştirmek istedi.
"Henüz bilinmiyor, ilk önce Ateş Krallığı alana asker yollamış..."
"Belliydi, kesin onların işi!"
Aura derin bir iç çekti.
"Eğer İlahi bölge kralını öldürecek kadar güçlülerse... Bize de saldırabilirler!"
Yerimden sıçradım, "Hayır hayır ya,daha yaşayacak çok günüm var!"
Tüm bu sohbetimizin ortasına beklenmeyen bir misafirimiz dahil oluvermişti. Auraları yani enerji alanlarını okumayı bildiğim için o gelirken daima enerjisini hissederdim. Asil, soğuk, yardımsever ve güçlü o enerji... Gelen, bizim krallığın yani Su krallığının kraliçesi Juno'ydu. Uzun sık dalgaları saçlarını boydan boya bir tokayla bağlamıştı her zamanki gibi ve yine üzerinde krem tonlarında bir elbise vardı.
"Leydim." diyerek yerimden kalkıp önünde eğildim.
Juno hafifçe gülümsedikten sonra yine o ciddi ifadesini takındı, yüzü ciddiydi lakin asla soğuk durmazdı, içindeki merhamet adeta yüzüne yansıyordu.
"Lucy, Aura... Olanları duymuşsunuz..."
"Ah.. Evet leydi Juno..." diyen Aura yavaşça gözlerini yere eğdi. "Ne olacak şimdi?"
Çok kısa bir sessizlikten sonra Juno yanıtladı; "İlahi bölge kralını yahut kraliçesini seçmek için düzenledikleri bir yarışma var. O tekrar edilecek. Ne zaman ilahi bölge kralı ölse o yarışma yapılır. Bu seferki çok şüpheli ölüm, belki de yarışmayı kazanacağına inan biri yaptı..."
Önce Aura'ya sonra Juno'ya baktım.
"Biz ne yapacağız leydim?"
Juno hafifçe yutkundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🦪🍷İnciler ve Bıçaklar🗡️🔪
Fantasy4 Krallık, şüpheli ölen bir kral ve bir kız... daha önce hiç savaşmamış bir kız kendini bir savaşın ortasında bulursa ne olur? Lucy sıradan hayatına devam ederken İlahi bölgenin kralı acımasız bir suikaste kurban gider, katil henüz bulunamamıştır fa...