Tadımızı kaçıran bu kişiyi tahmin etmek hiç de zor olmamıştı. Duyduğum topuklu ayakkabı sesiyle gözlerimi devirdim;
"Ophelia..."
Ophelia yüzüne takındığı sahte ve kocaman gülümsemesiyle içeriye girdiğinde halinden oldukça memnun gibiydi.
"Seni hangi rüzgar attı buraya?" diyen Aura oturuşunu düzelterek iyice dikleşti. Aura'nın savunmaya geçen hali Ophelia'yı mutlu ediyor gibiydi, yüzündeki gülümseme daha da gerçeksi bir hale bürünmüştü.
"Ah Aura, beni şaşırtıyorsun. Artık ekip arkadaşı değil miyiz?"
"Öyle fakat bu, istediğin her an evimize gelebileceğini göstermiyor..."
Yanımıza iyice yaklaşan Ophelia, Aura'yla beraber oturduğum yuvarlak küçük sehpadan bir sandalye çekip oturdu.
"Peki zeki kız, savaş planımızı ne zaman yapacağız? Son gün mü?"
"Bir kafede de oturabilirdik." diyen Aura sert bir ifade takınmasına rağmen Ophelia çok rahat görünüyordu.
"Kafeyi boşver de ne yapıyoruz şimdi?"
Aura'nın sinirleri zıplıyor gibiydi, araya girmezsem beş dakikaya Ophelia'nın saçlarına yapışırdı.
"Ophelia, lütfen başka zaman konuşalım. Şimdi, rica ediyorum, git."
Ophelia istemsizce kaşlarını çattı, ne kadar gizlemeye çalışsa da artık gizleyemezdi. Yüzü oldukça mutsuzluk saçıyordu.
"Biz bir ekip değil miyiz!? Evinize geldim diye mi yapıyorsunuz bunu?"
"Müsait değildik, kafana göre gelemezsin!" diyen Aura'nın yerinden kalkmasıyla bizde yerimizden sıçradık, Aura'nın kulağına fısıldadım; "Sakin ol gider birazdan."
"Sana hep tahammül etmeye çalıştım Ophelia ama sabrımı iyice taşırdın, ya defol ya da seni şu denizin soğuk sularına gömeyim!" Sert bir şekilde bağıran Aura parmağıyla iskelenin ilerisindeki denizi işaret etti. Ophelia yutkundu fakat korkmuş gibi de değildi.
"Bunu yaptığınıza sizi pişman edeceğim."
"Elinden geleni ardına koyma ezik!"
Aura peşinden bağırırken Ophelia hızla çıkıp gitti. Beklediğimden de erken gitmişti.
"Aura..."
Aura mutsuz bir ifadeyle yüzüme baktı.
"Dayanamadım Lucy... Onun enerjisi çok ağır, üzgünüm."
Ona kısa bir süre sarılıp teselli ettim.
"Sorun değil, bende sevmemiştim zaten."
Bir süre sustuk, yeniden eski yerimize, masaya dönüp beraber dalgaları izlemeye koyulduk. Denizin sakin dalgaları kayalara nazikçe çarpıp dönerken beyaz köpükler oluşturuyordu ve ben bu görüntüyü inanılmaz şekilde çok seviyordum. Bu tatlı manzarayı izlerken birden gözlerim Aura'ya gitti. Aklıma tekrar az önceki manzara geliverdi. Aura bir cadıydı, belki de Ophelia'yı uzaklaştırması hayrımıza olmuştu. Cadılar her şeyi hissedebilirdi bence. Bu yüzden gidişine üzülmemiştim lakin şimdi bir kişi daha bulmamız şart olmuştu. Ve son gün bugündü... Sanırım alanda bir çok takım arayan olurdu, Ophelia'ya mecbur değiliz, değil mi!? Kendimle yaptığım kısa konuşmam, yanımıza gelen annemle bozulmuştu. Annem kucağında kocaman iki buketle içeri girerken peşi sıra da babam elinde iki kocaman kutuyla gelmişti.
"Anne bunlar da ne!" diyerek heyecanla boynuna sarılıp öptüğümde kıkırdadı, bu halimize babamda gülmüştü.
"Sizlere çiçek ve hediye aldık bebeklerim. Umarım seversiniz, bak bu senin Lucy."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🦪🍷İnciler ve Bıçaklar🗡️🔪
Fantastik4 Krallık, şüpheli ölen bir kral ve bir kız... daha önce hiç savaşmamış bir kız kendini bir savaşın ortasında bulursa ne olur? Lucy sıradan hayatına devam ederken İlahi bölgenin kralı acımasız bir suikaste kurban gider, katil henüz bulunamamıştır fa...