Giriş

6 1 3
                                    


Panesiya'da öldürüyorsan vatandaşsındır. Bunu arenada yapıyorsan sporcu, maydanda yapıyorsan savaşçı olursun.

Müsabakalar ölüm demekti. Müsabakalar spordu. Spor kardeşlikti.

Aykırılar...

Felakete hükmettiği bilinen insanlar... Yüzyıllar boyunca diğer insanlarla yaşadılar.

Panesiya hukümeti inkılaplar yapmaya kararlıydı. Düzen kurulmalıydı.

Aykırılar isyan çıkardı. Bir iç savaş çıktı. Dullar ve çocuklar ortada kaldı. Kardeş kardeşe sırtını döndü.

Aykırılar halkta bozgunculuk yaptığı gerekçesiyle soykırım edildi.

Görmezden gelinen melezler dışında Aykırılar, tarihin kanlı sayfalarında kayboldular.

Şüphesiz ki onlar kendi yaktıkları ateşte yandılar.
.
.
.
.

SOYKIRIM YILLARI

Aykırılar, halkta bozgunculuk çıkardığı gerekçesiyle soykırım edildiler.

Panesiya İmparatorluğunun kıdemli muhafızları, gümüş renkli zırhlarını  şıngırdatarak sıraya dizilmiş insanları düzende tutmaya çalışıyordu.

Sıraya dizilen idam mahkumların çoğu kadın ve çocuklardan oluşuyordu. Onların eşleri ve babaları, savaşta ölmüştü.

Kadınlardan bazıları, Alev rengi saçlarının arasından muhafızlara tiksintiyle bakıyor ve nefretlerini açıkça ifade etmekten çekinmiyorlardı.  

Kimileriyse, kendinden küçüklerin hizasına eğiliyor, saçlarını okşuyor ve onları biraz sonra çekecekler acılara hazırlıyordu.

Colastıne da o kadınların arasındaydı. O da tıpkı diğer anneler gibi oğlunun hizasına eğildi ve pelerinini iliklemek bahanesiyle sırtını okşadı.

Yüzünde diğer insanlardan farklı bir ifadeyle bakıyordu etrafa.

Bakışlarında kararlılık vardı. Endişe vardı. Korku vardı.

Colastıne cesur bir kadındı.

Yeşil şalını Alev rengi saçlarının üzerine çekti ve ellerini oğlunun omuzlarına koydu. Kulağına fısıldadı:

" Dün akşam sana tembihlediğim şeyleri hatırlıyor musun"

Çocuk başını ürkekçe salladı.

Kadın kırmızı gözlerini gururla kapattı ve doğruldu. Bakışlarını muhafızlara çevirdi. Planına göre az sonra ölmesi gerekiyordu.

Eteğinin ucunu kaldırdı. Harakete geçmek için hazırlandı. Bakışlarıyla muhafızları süzdü ve infaz binasının çıkış kapısının aksine doğru bağırarak, çığlıklar atarak koşmaya başladı.

Sıradaki insanlar bu ani çığlık karşısında irkildi ve şaşkın bakışlarla olanları anlamaya çalıştılar.

Muhafızlardan kimileri bu şaşkın insanları dizginlemek için silahlarını doğrulttu. Kimileriyse kadının çıkardığı bu kargaşaya son vermek için Colastıne nın üzerine yürüdüler.

Küçük çocuklar korkuyla içlerine büzüldüler ve ağlamaya başladılar.

Kadının bu cesur haraketinden cesaret alan kimileriyse muhafızların üzerlerine atladılar.

Tüm bu kargaşanın ortasında küçük çocuk, tam da annesine söz verdiği gibi, infaz binasından çıktı ve oradan kaçmaya başladı.

Çocuk zayıf bünyesine rağmen ardına  bakmadan koşuyor ve kesik nefeslerinin arasından dualar okuyordu.

Çocuk aklıyla pek çok şeyin farkında değildi. Buna rağmen annesinin sözünü dinlemesi gerektiğini biliyordu.

Çünkü anneler hep en iyisini bilirdi.

" Vakti geldiğinde koş yavrum, " demişti annesi ona. " Ormana koş ve sakın ardına bakma. Tanrı seni koruyacak.

Tanrı onu koruyacak.

Çocuk, şehrin kalabalık gürültüsünü geride bıraktı ve kenar mahalleleri aşıp ormana vardı.

Ağaçların arasında koşmaya ve dualar okumaya devam ediyordu. Nihayet, ardında bıraktığı kilometrelerin ardından nefeslenmek için durdu, ellerini dizlerine dayadı.

Etrafına bakındı. Gözleri ahşap bir sandığı arıyordu. Ağaçların diplerine, çalıların altlarına tek tek baktı. Nihayet sandığı buldu, kapağını açtı ve içindeki küçük çocuğu kucağına aldı.

KENDİ ATEŞİNİ KENDİN YAK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin