jungkook seul'e ilk geldiğinde kimseyi tanımıyordu.
yeni bir şehirde, yeni bir başlangıçtı. ev bulması, hemen tutması ve oraya yerleşmesi hızlı olmuştu. evin havasını sevmişti ve bu orada yaşaması için yeterli bir sebepti. tek kişi için biraz büyük olsada bir evi olduğu için mutluydu.
bu kalabalık şehirde yalnız başına geçirdiği üç ayda birçok şey deneyimleme fırsatı olmuştu.
bölümünü seviyordu ve yeni arkadaşlar edinmişti. her sabah uyanıp ilgili olduğu şeyleri öğrenmek onu iyi hissettiriyordu. uzun süredir kalbi aynı rutin duyguları hissediyordu.
üniversitenin ikinci ayının son haftasına kadar.
o gün, bölümden yakın arkadaşı olan eunwoo'yla kampüsün çimlerinde oturuyordu. hava sıcaktı ve dersleri bitmiş iki gencin yapacak daha iyi bir seçeneği yoktu.
jungkook, ilk kez o gün ilk görüşte aşkın olabileceğine inanmıştı.
karşısında ona doğru yürüyen kahverengi saçlı çocuk şu ana dek gördüğü en güzel insandı. etkilenmişti. hatta ağzı açık kalmıştı. kalbi bir anda acımasız bir şekilde atmaya başlamıştı.
esmer kavruk teni, kusursuz yüz hatları ve kumral-kahverengi saçlarını birkaç saniye daha görebilmeyi istemişti.
bu güzel yabancıya sadece birkaç saniye bakabildiği için sinirlensede yapacak bir şey yoktu. eve gittiğinde, aklından geçen tek şey o birkaç saniye oldu. başa sardı ve durdu.
sonraki gün, eunwoo'ya çocuktan bahsetti. onu kısa bir süre görebildiği için yalnızca saçlarını ve kıyafetini tarif etmesi bulmaları için yeterli değildi.
yine de eunwoo, kimseden kolay hoşlanmayan en yakın arkadaşı için onu aramaya başladı. bir hafta geçti. jungkook sürekli gördüğü o yakışıklı yüzü düşünüp duruyordu.
neyse ki eunwoo instagram'da büyük bir arayışın sonucunda kahverengi saçlı bu oğlanı buldu.
eunwoo, koltukta uzanıyorken jungkook'a dönüp laptop ekranını çevirdi ve belki de bir hafta içinde yüzüncü kez "bu mu?" diye sordu.
gösterdiği yüz sonunda günlerdir aradığı kişiydi.
"bu o!" diye çığlık attı jungkook. onu farklı bir şekilde gördüğü için şaşırmış, hemen incelemeye başlamıştı.
fotoğrafta bir arkadaşıyla kafede oturuyordu. üstünde beyaz bir tişört ve kahverengi bir deri ceket vardı. esmer teni kusursuzdu. tek bir leke dahi yoktu.
ismi kim taehyung'du.
kim taehyung.
jungkook bu ismi içinden söyledi ve bunun bile çok güzel bir his olduğunu düşündü.
bir hafta sonra taehyung'u yeniden gördü. okulun ortak dersleri alan öğrenciler için yapılmış bir etkinlikteydi. bu sefer mavi bir gömlek ve keten beyaz pantolon giyiyordu. çok havalıydı. jungkook, ondan hoşlanıyordu. onu henüz tanımıyordu ama onu gördüğünde hızlanan kalbine söz geçiremiyordu.
fakat yan dairesinde yaşayan adamın o olduğundan haberi yoktu.
öyle ki, sevgili komşusunun kampüste gördüğü o esmer olduğunu anladığı gün hayatında hiç bu kadar heyecanlandığını hatırlamıyordu.
ona çiçek hediye eden komşusunun o sarışın olduğunu nereden bilebilirdi?
bu yüzden onu gördüğü ilk gün eve döndüğünde çığlık atmıştı. gerçekten bu hale düştüğü için kendine gülüyordu çünkü o asla kimseden bu kadar çok etkilenmezdi. ama kader ağlarını çoktan ikisi arasında örmüştü.
—
beğeniyor musunuz?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
glass tears
Fanfictionbir bardak sen, ve tamamen sarhoşum. strangers to lovers neighbourhood au slowburn