𝟏

49 5 42
                                    

Regulus'dan

Yaz sonuydu, hortkuluklar hakkındaki tüm araştırmalarımı tamamlamıştım ve gitmeye hazırdım. Salazar Slytherin'in madalyonunun yerini tespit etmiştim. Lord Voldemort'un yarattığı hortkuluklardan biri. Şu ana kadar sadece 3 tanesini öğrenebildim. Daha fazlasını da öğrenmeye kararlıydım.

Riddle'ın günlüğü, Hogwarts'da saklıydı. Bahsi geçen sırlar odasında, insanlar oranın bir efsane olduğunu düşünür. Hortkuluk hakkında bir şeyler bulana kadar bende böyle olduğunu düşünürdüm.

Helga Hufflepuff'ın kupası, kuzenim Bellatrix'in Gringotts'da ki kasasında saklıydı... ve madalyon. Gerçek madalyonun bir mağarada saklı olduğunu biliyordum. Onu alıp yerine kendi yaptığım sahtesini ekleyecektim. Gerçeği ile birebir aynıydı, içine eklemek için bir not yazmalıydım.

Bunun için ölümü bile göze almıştım, o meleze itaat etmeyecektim. Eğer başarılı olursam gerçek hortkuluğu yok edecek ve diğerlerini aramaya gidecektim. Hepsini teker teker yok ederek Voldemort'un ruhunun bazı parçalarını ödürebilirdim.

Sabah erkenden bavuluma sahte madalyonu da koyarak odadan çıktım, koridorda yürürken onun odasının önünden de geçmem gerekiyordu ve bundan nefret ediyordum. Aptal ve özgür ruhlu abim, safkan üstünlüğünden nefret ederdi. Hogwarts'ta kendine yeni arkadaşlar edindikçe aramız açıldı. En sonunda da 2 yıl önce Potter'ın evine kaçtı. Ona gitmemesini söyledim, o ise beraber kaçmayı teklif etti. Yapamazdım, hortkuluklar hakkında daha yeni bir şeyler öğrenmişken ve onları yok edip herkesi kurtarma şansım varken onunla kaçamazdım. 2 yıldır ondan hiçbir haber almadım, geçen yıl son senesi olduğu için Hogwarts koridorlarında görmek dışında, birbirimize tek kelime bile etmedik.

Ailem beni trene uğurlamak için fazla büyüdüğümü düşünüyorlardı. 17 yaşına girmiştim, aşağı indim ve uçuş şebekesinden istasyona gittim.

"Hey Reg!" Barty seslendi, ve yanlarına doğru yürüdüm. Herkesle selamlaştım, "Hogwarts'a dönmek eskisi kadar hoş değil, burası bulanıklarla dolmuş." dedi ve istasyona bir göz attı Evan.

"Gittiğimizde bir süre ayrılacağım, yazım bahsettiğim plan hakkında."
"Reg bunun tehlikeli olduğunu biliyorsun! Ölebilirsin." dedi Dorcas. Son kelimeyi biraz kısık sesle söylemişti.
"Göze aldım." dedim ve hepsi tedirgin olsalarda bir şey söylemek istemediler.

Trene bindik ve uzun bir yolculuğun ardından Hogwarts'daydık. Zindanlardaki yatakhaneme geçtim ve bavulumu yerleştirirken sahte madalyonu gören Evan yanıma geldi. "Bunu mu koyacaksın?"
Evet anlamında başımı salladım.
"Reg biliyorsun.... orada ölebilir-"
Sözünü yarıda kestim ve konuşmaya başladım.
"Ailemin umrunda değilim. Beni son varis olarak görüyorlar ve tek önemsedikleri bu. İstedikleri her şeyi yaptım, ölüm yiyen oldum. Hepimiz olduk. Aptal abim de Potterlara kaçtı. Kendine yeni bir kardeş bulmuştur. Sürekli son çare olmaktan bıktım. Ölüm bile daha iyidir."
Evan duraksadı ve bir şey demedi ikimizde sessiz kaldık, ona sert çıkıştığımı farkettim ve bir şey diyemeden kafamı çevirip derin bir nefes aldım.
"Umarım yaptığına değer dostum." dedi ve gitti.

Akşam yemeğinde 1. sınıfların yerleştirmesi ve Dumbledore'un her yıl yaptığı konuşmalar bittikten sonra Profesör McGonagall'dan derslerimin yazdığı çizelgeyi aldım ve yatakhaneye gittim. Hogwarts'da bir hafta kadar geçirdikten sonra gitmem göze çarpmazdı. Bunun için bekleyebilirdim, herkes uyudu fakat beni uyku tutmadı. Not almak için ufak bir parşömen çıkarttım ve yazmaya başladım.

Karanlık Lord'a

Sen bunu okumadan çok önce ölmüş olacağım. Ama bilmeni isterim ki sırrını keşfeden bendim.
Gerçek hortkuluğu çaldım ve mümkün olan en kısa sürede onu yok etmeye niyetliyim.
Kendi dengin ile tanıştığının umuduyla ölümle yüzleşiyorum.
Bir kez daha ölümlü olacaksın.

                                                       R.A.B.

                                          ***

Hogwarts'a geleli bir hafta olmuştu ve gitmeye hazırdım. Gece gizlice kimseye görünmeden şatodan çıktım ve bahçenin içinden çıkış kapısına kadar yürüdüm. Birkaç özel büyü kullanarak Hogwarts'dan çıkabildim. Hogsmeade'de ki bir uçuş şebekesini kullanarak hortkuluğun olduğu mağaraya gittim. Hava karanlık ve açıktı, hafif bir rüzgar esiyordu. Bir kayalığın üstünde durdum, mağaranın etrafındaki okyanus rüzgardan dolayı dalgalıydı. Kenarda bulduğum ufak bir kayığa bindim. "Lumos." ve asamın ucundan ufak bir ışık yandı.

Mağaraya ulaştığımda bir duvarın önüne geldim. Cebimdeki bıçakla elime ufak bir kesik attım ve çıkan kanı duvara sürdüm. İçeri girebildim, aynı kayığı kullanarak mağaranın içinde ilerledim. Hortkuluğun bulunduğu yerde durdum ve kayıktan indim. İlginçti fakat mağaranın içinde ufak bir ışık vardı. İlerde ve bulunduğum yere yansıyan.

Florence'dan

Mağaranın içindeki ufak odamda oturuyordum, doğduğumdan beri olduğu gibi. Aslında son 8 yıldır da olabilir. 17 yaşındayım ve bu mağarada büyüdüm. Ailem Karanlık Lord'un sağ koludur. Daha küçücük bir bebekken hortkuluk olarak kullanıldım. Voldemort'un ilk hortkuluğu bendim, kendi ruhunun bir parçasının başka bir insanın bedeninde yaşaması en güvenli yoldu, ve güvende kalmam için de bu mağarada yaşıyordum. Onun özelliklerinden bazıları da bana geçmişti, çatal dili konuşabiliyordum. Mağaradaki inferiler ise ona hizmet ettikleri için bana zarar vermiyorlardı. Buradaki diğer hortkuluğu korumakla görevliydim. Salazar Slytherin'in madalyonu.

Hogwarts hakkında çok şey duymuştum, yaşıtlarım burada okurdu, annem Salazar'ın binasından çıkan her büyücünün çok yetenekli olduğunu söylerdi. Çağlarının en yeteneklilerinden. Ölüm yiyenlerin hepsi Slytherin binasındandı. Hayatım boyunca kimse ile tanışmadım; annem, babam ve Karanlık Lord dışında kimsenin ismini bile duymamıştım. Karanlık Lord'un ise sadece ismini duymuştum. Hayatım boyunca canlı gördüğüm 2 kişi vardı. Annem ve babam.

Babamla fazla görüşmezdik, fakat annem bana burada kaldığım sürece bir sürü büyü ve iksirler öğretti. Dışarıdan bir ton kitap getirdi. Bunların onun Hogwarts'da öğrenciyken kullandığı ders kitapları olduğunu söylerdi, babam ile Hogwarts'da tanışmışlar, ikisi de Slytherin öğrencileriymiş. Tüm kitaplarımı en az 2-3 kez okudum. Onları tekrar tekrar okumayı seviyordum. Bana dışarıda olan insanları hatırlatıyordu. Dışarıda başka insanların olduğunu. Daha normal hayatlar yaşayan.

Burada mağaranın içinde bir odacık vardı, önünde ise iç kısma inen merdivenler. Burası benimdi. Burada yaşıyordum. Bir yatağım, koskocaman bir kitap rafım, resim yaptığım ve bir şeyler yazdığım ufak bir masam, masamın altında ise kıyafetlerimin olduğu bir çekmece, ve köşede uzun kitap rafıma erişebilmek için kullandığım bir sandalye vardı.

Ortalamaya göre uzun boylarda, ama oldukça zayıf bir kızdım. Annem kıyafetlerimi özel olarak diktirirdi. Hogwarts'ın aşağısındaki ufak bir kasaba olan Hogsmeade'de bir dükkana yaptırırdı. Hogwarts'ı ne kadar sevdiğimi biliyordu. Bu yüzden her yeni bir kıyafet veya kitap aldığımda sanki Hogwarts'tan bir parça gelmiş gibi hissediyordum. Yatağımın biraz üstünde kalan ufak bir pencere vardı. Bu buradaki tek ışık kaynağımdı. Pencereden görünen tek şey ise sonsuza uzanan bir okyanus. Ne bir kara parçası vardı ne de başka bir şey. Duvarımda ise Hogwarts'ın bir fotoğrafı. Bunu annem öğrenciyken çekmiş. O kocaman şatonun elimdeki tek fotoğrafı. Her akşam uyumadan önce ona bakıp hayaller kurardım.

Yıllardır ailem dışında mağaraya kimse uğramamıştı. Bu günde o günlerden biriydi, hiçbir ses yoktu, tek ses açık penceremden gelen dalgaların sesiydi. Kitaplarımdan birini okuyordum. Fakat bir anda yıllardır ilk kez o mühürlü duvarın açıldığını duydum ve heyecanla yerimden fırladım. İçimde heyecan ve korkuyu aynı anda yaşıyordum. Asamı elime aldım ve kapıya doğru ilerledim. Her yerim titriyordu, kapıyı yavaşça açtım ve ses çıkartmadan merdivenlerden indim. Kayığın suyun içinde ilerlediği sesi duyabiliyordum.

𖦹 Yazar'dan
Yeni kurgum! Umarım ilk bölümü beğenmişsinizdir.

Heart Of The OceanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin