Watching glass shards of shatter

50 7 7
                                    

" Ee, sunghoon ilerde ne yapmak istiyorsun sen"

eunmin'in yönelttiği soru kafamı gökyüzüne çevirmeme sebep olmuştu. Ben ilerde ne olacağım...  

Ben ilerde herkese yardım eden ve kötü hisseden insanlara iyi hissettiren bir insan olmak istiyorum .Yani onların dertlerini dinleyip onları o iğrenç psikolojiden sıyırıp çıkartmak rahat nefes almalarını sağlamak istiyorum. Çünkü boşlukta ve arada kalmış olmak çok zorluyor insanı.

"Ben ileride psikolog olmak istiyorum Eunniee"  Karşımdaki kız bir süre susmuştu ve daha sonra yeniden konuşmaya başladı. "İyi bende senin asistanın olacağım hoon"

hemen kafamı ona çevirince bana gülümsemişti yan salıncaktan. Bende ona iç ısıtan bir sırıtış sununca önüme dönüp salıncağı ayağımla iteklemeye devam ettim.

 "Sen neden benim asistanım olacakmışsın ki. Daha iyi işler varken... mesela doktor falan olsana sen". Kurduğum cümleyle kafasını bana çevirip kaşlarını çattı. "hoon! ne kadar düşüncesizsin sen! kandan korktuğumu biliyorsun!" 

Elindeki süt paketini kalktığı salıncağa koyup peşime takılınca bende yakalanırsam ensemdeki saçlarımı çekeceğini bildiğimden hızlı hızlı koşmaya başladım.  "Eunmin-ah! bana merhamet et! tamamen unutmuştum!"

 Kaydırakların tepelerine tırmanmayı çok kez aklımdan geçirsem de oraya çıkarken düşeceğimi hissedebiliyordum. Bu tamamen içimden geldiği için bundan eminim. Eunmin beni uzun süre kovalamıştı ve kan davamız sonunda kovalamacaya dönüşmüştü. parkta ki küçük çocuklardan birisine çarpmak üzereyken kendimi hızla frenlemiştim ve az kalsın o küçük meleğe çarpmama sebep olan şey cebimde titreşen telefonumdu. Arayanı görmek için telefonu cebimden çıkartmadan önce ona çarpacağımı zannedip kendini yere atan çocuğun yanına çömeldim.

"özür dilerim seni korkuttuysam, bunu kabul edecek misin? Nasıl olsa seni korkuttum." 

cebimden sabah kimya hocasının projemi teslim ettiğim için verdiği limon aromalı şekeri çıkartıp karşımdaki çocuğa uzattım. Gözleri o kadar tatlı ki... umarım geleceği çok güzeldir. Ona uzattığım şekere şüpheyle bakmış ve almamıştı. "B-e... abi annem... annem bana- bana yabancılardan hiçbir şey almamamı- söy... ee- söyledi" Zorla kurduğu cümleye tebessüm edince annesi bize tebessüm ederek yaklaşmıştı ve ikimizin yanına çökerek oğlunu kucağına almıştı.

"O iyi ve eğitimli bir abi. Bak... forma giyiniyor ve isimi de Park sunghoon." Kadına da kocaman sırıtarak ayağa kalmadan şekeri çocuğa vermiştim ve beni uzaktan izleyen Eunmin'e dönmüş cebimden telefonu çıkartıp arayana bakmıştım. Babam aramış... Şu adamla konuşmaktan nefret ettiğim kadar başka bir şeyden nefret edemiyorum.

"Eunmin biraz bekler misin babam arıyor da..."

"tabii konuşmalısın zaten saat geç oluyor. Kesin senin hakkında endişelenmiştir"

sırıtarak telefonu açınca duyduğum sesle gülümsemem hafifçe suratımda yok olurcasına silinmişti ve bu o kadar hafif bir histi ki ona karşı beslediğim nefretimden dolayı hissedememiştim neredeyse

"alo?... baba neden aradın?" benim masum soruma karşılık onun iğrenç sesi yüksek çıkmıştı.

"SUNGOON!! ... gelirken soju ve hazır makarna al. Hemen eve gel geçe kalırsan mahvederim seni "

Onun sesine daha fazla katlanamayacağım için sadece kabul ederek telefonu hızlıca kapatmıştım. Lanet herif o kadar nefret ediyorum ki ondan ölüyorken bile nefret edeceğim. Son nefese kadar nefret.

"eun-min babam beni aile yemeği için çağırdı da gitmem gerekiyor."

...

Little Things/ JakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin