"ne zaman geleyim?"
"Saat birde havaalanında ol hoon!" Annemin uyarıcı ses tonu ile gülümseyerek telefonu kapatmıştım.
Sırt çantamı alıp anahtarımı ve cüzdanımı da cebime aıkıştırmıştım.
Titreyen ellerime sahip çıkmaya çalışarak odamdan çıkınca bir terslik olmaması için içimden yalvarıyordum tanrılara.Evden sapasağlam çıktığımdaysa kapının önünde dikilen beden içimdeki korku selinin aklımı ele geçirmesine sebep olacaktı neredeyse.
Tanrım babam çıkmıştı! Neden kapının önündeSırtı dönük olduğundan kapıyı geri kapatıp sıkı sıkı kitlemiştim hem üstten hem alttan. Ayrıca annemin çağırttığı taksi de oradaydı. Babam o adamla konuşuyordu. Yani şimdi eve girmek için kapıyı zorlamaya ve adımı seslenmeye başlayacak.
Aynı tahmin ettiğim gibi olmuş ve adamla kavga etmeye başlamıştı.
Ama adam farklı şeyler anlatıyordu babama. Yani bu annemin özellikle seçtiği adamdı."PARK SUNGHOON BU TAKSİYİ SEN Mİ ÇAĞIRDIN??!"
Hiç ses çıkartmadan beklemeye başlayınca ise kapıyı tıklatmış daha sonra yine bana seslenmişti.
Tanrım ellerim titriyor!
Eğer ellerimin titremesi hariç başka bir şey ile ilgilenirsem mantık yürütür onu daha çok oyalarım. Çünkü o kılıkla havaalanına giriş yapamaz ve parası da yok. Avustralya'ya gelemez.Tamam şimdi eğer ön kapıdan giremezse arka kapıyı zorlayacak. Ben ne yapacağım-
O arka kapıya gittiği esnada ön kapıdan çıkacağım ve- ve eğer dahaçok vakit kaybetmesini istiyorsam odamın kapısını kapatıp önünü kapatmalıyım...
Ama odadan çıkamam o zaman- cam, camdan çıkacağım!"PARK SUNGHOON EVDE OLDUĞUNU BİLİYORUM!! HEMEN KAPIYI AÇ! Beyefendi ses vermiyor evde değil gidin buradan polisi arayacağım"
Hayır evdeyim ben! Baba hayır
Gözlerim korkuyla dolduğunda sanki kalbim en başından beri bu anı bekliyormuş ve yakalanacakmışım gibi atmaya başlamıştı.
Midem ağrıyor
Annemi istiyorum ciddenKorkudan titreyen ellerim bana artık engel oluyordu ve korkudan tekleyen kalbim göğsüme inatla vuruyormuş gibi canımı acıtıyordu. Gözlerim dolduğunda ise yapacak hiçbir şeyim yokmuş gibi yere çökmüştüm.
Hıçkıramıyordum ve nefesim beni öldürecek gibi hissediyordum. Midem yanıyor.
Hiç beklemediğim bir anda telefonum titremeye başladığında ise sesi arayana göz atmıştım. Chaemin mi? Tanrım
Hıçkırıklarım en sonunda bedenimi terk ettiğinde yüksek sesle ağlamaya başlamıştım.Hayatımda hiçbir bok düzgün gitmiyor.
AslaEn sonunda yüksek sesle bir çığlık attığımda dışarıdaki seslerde kesilmişti. Babamın ayak sesleri kapıdan uzaklaşırken bayılacak gibi hissediyordum. Kapı nazikçe tıklatıldığında oturduğum yerden kalkamamıştım ama babamın gelmesinden daha çok korkuyordum.
Babam gelecek ve bende öleceğim!Hıçkırıklarım artık öylesine yüksek çıkıyordu ki sesim şimdiden kısılmıştı.
"Park sunghoon şansın varken dışarı çık. Sakin ol ve çık dışarı"
"Babam- babam geliyor"
"Hayır gelmiyor başka bir yere gitti kalk kapıyı aç- işimizi zorlaştırma- sadece beni dinle tamam mı?"
En sonunda sakinleşmeye çalıştığımı fark edince ayağa kalktım ve kapıyı açmaya çalıştım. Kısa bir süre açmak için uğraşsam da titreyen ellerim beni her şekil engelliyordu.Son kilidi açarken arkamdan duyduğum ses yüzünden kapıyı hemen açıp dışarı atmıştım kendimi
Babam çantamı sıkıca tuttuğunda sertçe geri çekmesine karşılık çığlık atabilmiştim sadece. Önümde duran ve oldukça yapılı olan adam kolumdan tutup beni çekmemiş ama belinden çıkarttığı silahı babamın kafasına dayamıştı.
Gördüğüm görüntüyle sadece gözlerimi büyütüp donakalmıştım. Tek kelime edemiyor, o adamın silahı babama tutmasına karşı gelemiyordum ama o ölürse ben biterim...
O kadar vicdan azabı çekerim ki.
Her ne kadar nefret etsem de o da bir insan, hatalı ve ya çok mükemmel.O benim babam.
Sessizliği dinlerken babam yavaşça çantamın kolunu bırakmıştı.
"Sakın ters bir hareket yapmayın bay park... yoksa o hareket sizin en son hareketiniz olur" babam kafasını sallayıp korkuyla kapıyı kapattığında ben hızla inip kalkan göğsümle cebelleşiyordum. Hala şok içindeydim ve bu yaptıklarımı aklım almıyordu.Ben- tanrım
Kaldıramayacağım
"Sunghoon- bay park, beni duyuyor musunuz?"
"Hyung... annem"Gözlerimin önü en sonunda kapandığında sert düşüş bekliyordum ama kafamı çarptığım şey az önce babama silah çeken hyungun göğsüydü muhtemelen.
Nefret ediyorum her şeyden.
Hayatımdan hep adalet beklerdim ya da bir sebep.Ama benim yaşamım adaletten fazla uzak ve tamamen acı ile şanssızlıktan ibadetti.
Dünyaya gelerek aptallık mı ettim bilmiyorum ama belki de hayata umut besleyerek ve bunu yapmaya devam ederek daha da büyük aptallık ediyorum hala anneme ulaşabileceğimi düşünürken.
İnsanlara yardımcı olurken ihtiyasız mı davrandım yoksa ben hariç herkes farkında mıydı benim kendimi bir yalana inandırdığımın.
Daha doğrusu kimse benim yavaşça öldürüldüğümün farkında bile değildi muhtemelen.
Bir kez kırıldıktan sonra toparlıyordu insan, iki kez kırılsa da toparlıyordu bir şekil. Ama üçten sonrası için mecalim yok gibi hissediyordum.
Ölüm benim için cennet miydi yoksa yanlış bir seçim mi?Yaşamaya devam etmek benim için ölüm müydü cennet miydi?
Cevaplanması gereken ilk soru buydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Things/ Jakehoon
FanfictionLAN BENİM BU! BENİ ÇEKMİŞLER JAY!! SUNGHOON YAPMADIYSA BENİ ŞU FOTOĞRAFIN ÇEKİLDİĞİ YERDE YATIRIP...