Giriş

59 3 11
                                    

Hayallerim Paris değil,  hayallerim adalet, eşitlik, huzur. İstediğim şey katliam değil, İstediğim şey masum insanların canını yakan, yok yere can alan şerefsizlerin yaşattıklarının on, belki yüz, belki de bin katını yaşatmak. Hissettiğim duygu zevk, tutku, haz değil,  Hissettiğim duygu acımak, iğrenmek ve kin.

Acıyorum, böyle iğrenç insanlardan iğreniyorum, kinimi yüzlerine kusuyorum. Üzülüyorum, kinimi yüzlerine kustuğum insanların kurbanı olan insanlara acımıyorum,  intikamlarını tek bir insan olup almak için kılıktan kılığa giriyorum.

Ben Tanrı tarafından bu yüzden gönderildim, intikamını alamadan göç eden insanların intikamını almak için elime kan bulaştırdım.

İlk kez bir insanı öldürdüğüm de yedi yaşımdaydım.

Babamı öldürdüm.

Anneme kendi malıymış gibi dövmesinden bıktığım için elim de bıçak varken babamın dövdüğü anneme, "Kalp nerede?" diye sormuştum. Annem üstünde oturup onu durmadan tokatlayan babama rağmen titreyen eliyle sol göğsünü göstermişti.

Ben de babamın annemin titreyen parmaklarıyla gösterdiği yerinden, tam sol göğsünden bıçaklamıştım.

Kıpırdamayan bedeni annemin üstünde dururken ağlamaktan harap olmuş annem, onu sabah akşam içip içip döven adam için hıçkıra hıçkıra ağlamıştı saatlerce.

"Anne, ağlama, boşver. Hem o seni hep kapatıyor, bak, artık o kanıyor."demiştim ağlayan annemin yüzünü kanlı avuçlarımın içine alıp gözünden boncuk boncuk akan yaşları silerken. "Elvin öldü o!" diye bağırmış annem bana patlayan dudaklarının arasından. "Öldürdün onu, ne yapıcaz biz şimdi!?" demişti sonra da.

Kandan tenimin gözükmediği ellerime bakmıştım hissizce,"Olsun, o artık öldu ya, artık kanamazsın sen." demiştim yüzümdeki o buruk tebessümle.

Herşey bitti zannetmiştim. Artık annem kanamaz sandım, o gecenin sabahı ben kanadım.

Annem yoktu, annem girmişti. Beni babamın çürüyen cesediyle o küf küçük oda da yalnız bırakmıştı.

Bu sefer ben ağladım hıçkıra hıçkıra saatlerce. Babamın cesedinin yanına kıvrılıp annemin gelmesini bekledim ağlarken.

Gelmedi. Ne o, ne de beni az da olsa rahatlatacak, yalnızlığımı az da olsa dindirecek ruhu geldi yanıma.

Günlerce aç susuz kalıp annemi bekledim, nafileydi. Günler sonra o küflü evden çıktım ve çıplak ayaklarımla mahalle mahalle gezip kırmızı ve mavi ışıkların yandığı o polis arabalarından bulmaya çalıştım. Şansıma mahallenin birinde karşıma karakol çıkınca içeri girmiş ve o küçük bedenimin aldığı hâli gören polisler yanıma gelmişti. Polisler bana annem ve babam hakkında sorular sorsa da hiçbirine cevap vermemiştim. Babamı ben öldürdüm diyemezdim, beni cezalandıracakları düşünebiliyordum.

Benden hiçbir cevap alamadıkların da bir yurda yerleştirmişlerdi. Yıllarım o yurtta geçti. Hep uyuyordum, sadece yemek yemek ve tuvalet ihtiyaçlarımı karşılamak için kalkıyorum. Yurttaki diğer çocuklar türlü türlü oyunlar oynarken ben ya uyuyordum, ya onları uzaktan sessizce izliyor, ya da annemin beni o yurttan aldığını düşünerek saatlerimi geçiriyordum. Yıllarım yurdun ucuz eğitimleri ve rüyalarımı kabusa çeviren anılarımı düşünüp durmamla geçti. Aradan beş yıl geçmiş, birinin beni görmek istediğini söylemişlerdi. Yetimhanenin müdürünün odasına gidip beni girmek için gelen adamla tanışmıştım. Adı Evren'di. Evren Yıldırım. Beni o yurttan çıkardıktan sonra orta boyutlarda bir eve götürmüştü. Bakışları sertti, sanki beni yaşayacaklarım hakkında önceden bilgi veriyordu.

"Otur." demişti bana tekli koltuklardan birine oturmamı söyleyip. Ben ise sessizce işaret ettiği koltuğa oturmuş, oturduktan sonra da bana bulunduğumuz odanın kapısının oradan gizlice bakan bir kız ve bir oğlana bakmıştım. Adam ne kadar onları fark etmemiş gibi davransa da fark etmişti.

Adam karşıma geçip kendini tanıtmıştı. "Ben Evren." demişti. "Evren diyebilirsin."

Dümdüz bir şekilde yüzüne bakıyordum, ondan hiçbir beklentim yoktu. En fazla kölesi yapar diye düşünmüştüm. O ise duygularımı gözlerimden okumuştu. " Sana kötü davranacağımı düşünüyorsun değil mi? Kötü davranmayacağım ama ilerde belkide sana kötü bile davranmamı yeğleyebilirsin." demişti yüzündeki yorgun gülüşle. Bitkin gözüküyordu.

Cevap vermemiştim, sessizce dediklerini dinlemiştim. " Dinle," demişti o da benim suskunluğuma inat. " Bundan sonra sen Elvin değil, Güneş'sin ve artık beraber çalışacağız." Aynı boş gözlerle yüzüne bakmaya devam etmiştim. Hu Adam ne saçmalıyordu böyle?

Adam sabır dilemiş gibi elini kahvenin koyu tonu saçlarına geçirmişti. " Bak, beni ciddiye almazsan anlaşamayız." dediğinde buna bir son veriyormuş gibi yapıp onunla ilgileniyorum gibi yapmıştım. O an sadece uykum vardı.

"Bundan sonra baban gibi kötü adamlar bu dünyadan yok edicez dediğinde gözlerimi açıp ürperdiğimi ondan gizlemeye çalışmıştım. Bu adam babamı nereden tanıyordu? Babamın sözü bile geçince gözlerim dolmuştu. Ağlamamak için kendimi zorlayıp gözyaşlarımı geriye ittim. O ise yaptığımı hemencecik anlayıp yarım ağız gülümsedi.

Elini bana doğru uzattığında gözlerim nasırlı ellerine kaymıştı. " İzin ver seni kurtarayım. İntikamını almana yardımcı olayım." demişti. O zaman ne demek istediğini anlamamıştım. Şimdi ise çok iyi anlıyordum, o an o küçük yaşımda elinin sıcaklığını hissedemesemde şuan o elin sıcaklığını belki de en iyi ben hissediyordum.

Tabiki elini tutmamıştım, onu ciddiye bile almamıştım. O ise sadece başını ii yana sallamakla yetinmişti.

Günler geçmişken, aylar hızla akıp gitmişken, yıl bir gün kadar kısalmışken bana o gün, onunla tanıştığım ilk gün ne demek istediğini  gösterdi. Beni kötülükle tanıştırdı, kötülük nasıl yenilir onu öğretti, bana gücü öğretti.

On dört yıl oldu. O ise ihtiyar oldu. Beyazlaşan sakalları yaşlandığının habercisiydi.

O adam bana beni öğretti. Bana adalet, güç nedir onu öğretti. Belkide ben o adam sayesinde benim. O adamla yıllar önce tanışmasaydım ben şu an ki ben olmayacaktım, adalet olmayacaktı.

Şu an sokaklarda elini kolunu sallayarak gezen piç kurularıyla uğraşan bir insan olmayacaktı.

Maskeli ÇehrelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin