(3) Kırmızı Gerçekler

36 2 33
                                    

"Dünya da sekiz milyar insan var. Hepsi farklı kimlikte, farklı bedende bulunuyor. Doğduklarında bebeklerdi, hayatlarında hatırlamadıkları tek evreydi belki de. Sonra çocukluk vardı, yavaş yavaş kişinin bilincine ayak izini bırakan evreydi bu evre. Kişinin en hassas olduğu dönem, gelecekti kişiyi belirleyecek evreydi bu evre. İnsanın tohumunu eken evreydi bu evre, en güzel geçmesi gereken evreydi, ki kişinin gelecekteki kişiliğini güzel etkilesin.

Herkesin güzel bir çocukluğu olmadı, mesela benimki. Benim ki gibi daha bir çok çocukluğun tohumuna zehir katıldı. Ebeveyn olacak insanlar çocukluğumuzun tek şansını kendileri için birer oyuncağa dönüştürdüler. Ama bilmiyorlardı ki zehir ettikleri çocukluğumuz onların sonu olacak, dönüştürdükleri bireyler gelecekte birer tecavüzcü, dolandırıcı, uyuşturucu bağımlısı/satıcısı, hırsız, belki de birer katil olacaklar. Haberleri yoktu ya da vardı, kendilerinin kopyalarını yapıyorlardı. Onların haberi olsun ya da olmasın, dönüştürdükleri bireyin hiç bir suçu yokken böyle bir çocukluk geçirmeye mahkum edilmişlerdi. Ellerindeki tek şansı kendilerini ebeveyn olarak tanıtan insanlar yüzünden kaybetmişlerdi.

Adalet bu muydu? Hakkında 'mükemmel!' dedikleri altı harflik kelime adalet, gerçekten bu muydu? Bir sürü insanın çocukluğunu elinden alan insanların şuan elini kolunu sallayarak dışarıda gezinmesi konuşulmazken, çocukların büyüdüklerinde işlediği suçlar haberler de yayınlandığında herkes ayağa kalkmıyor muydu?

Hayır, suç işleyenleri savunmuyorum, bu suçları işleyen bireyleri meydana getirenlerin artık konuşulan asıl konu olması için bu kelimeleri dile getiriyorum. Artık buna birilerinin engel olması gerekiyor, bu yüzden şuan herkesin kölesi olduğu adaleti, kelimenin aslına çevirmek için harekete geçelim. Eğer zamanında bunu yapmazsak herşey için geç olabilir." dedim ve kendimi bana uzattıları mikrafonlardan, oturduğum koltuğa yaslanarak uzaklaştırdım.

Uzun bir sessizlik oldu, yüzüme patlayan flaşlar bile sustu.

Saniyeler sonra kulağıma hücum eden alkış sesleriyle beraber yüzümdeki ciddi ifadeyi buruk bir tebessüme dönüştürdüm.

Herkes kendi arasında fısıldaşıyor, bana sanki bir süper kahramanmışım gibi bakıyorlardı. Yanımda, benden bir kaç metre uzağımda duran Çetin bile yüzünden asla eksik olmayan o alaycı ifadesinden arınmış, bana gurur dolu bir ifade ile bakıyordu. Ona doğru hafifçe gülümsedim ve kameralara tekrardan döndüm.

"Gerçekten çok güzel bir konuşmaydı Güneş Hanım, takdir edilesi bir kadınsınız." dedi tam yanımda oturan sunucu kadın. Kadın beğeni dolu bir şekilde bakarken Çetin'in 'bitmek üzere' diyen bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"Teşekkür ederiz, gerçekten çok keyifli bir sohbetti bizim için." dediğinde sessizce gülümseyip kadının söylediklerini dinliyordum. Kadın kameralara doğru döndü ve ellerinde ki kağıtları birleştirip masaya vurarak hepsini eşit bir şekilde aynı hizaya getirdi. "Güneş Hanım'la gerçekleştirdiğimiz sohbetin sonuna geldik sevgili izleyiciler, hepinize iyi akşamlar dilerim." dediğinde yayının durduğuna dair bir ses geldi ve kameraman kameranın objektivini aşağı indirdi.

Sunucu kadın ve diğer görevli herkes bana teşekkürlerini sunduktan sonra Çetin'i aradı gözlerim. Onu tam arkamda bulduğumda ona doğru yaklaşıp kulağına fısıladım, "Acelem var, gitmem lazım." dedim.

Boyu benden uzun olduğu için bana doğru eğildi ve benim yaptığım gibi o da benim kulağıma yaklaştı, "Yine göreve mi gidiyorsun?" dedi sessizce. Başımı salladım ve toparlanan haber ekiplerine baktım. "Başka nereye gidebilirim sence?"

Derin bir nefes alıp baktığım yere baktı, "E tabii, Güneş Hanım şarkıcılık dışında ne yapar? Bir seri katillik." dedi. Seri katillik yerini oldukça sessiz söylemişti. Dudağımın tek kenarıyla güldüm ve ona arkamı döndüm. Hızlı adımlarla o stüdyodan ayrılırken aklım görevdeydi. Ne kadar tehlikeli olduğunu düşününce bile içim ürperiyordu, ben ise bundan zevk alıyordum. Heyecanlı olduğum nadir görevlerden biriydi bu görev, kolay kolay zevk almazdım görevlerimden. Ya çok sıkıcı olurdu, ya da (çok nadir olsa da) heyecanlı olurdu. Ben tabii ki de heyecanlı olanları daha çok seviyordum. Diğerlerini sıkıcı bulmamın nedeni belki de öldürdüğüm adamlardı. Az suç işleyenlerin cezası sadece ölümken, çok suçu olanların cezası işkence, ardından ölümdü. Daha çok suç işleyeni öldürürken aklıma işlediği suçlar geldiğinde içimdeki canavar daha ağır basıyordu. Az suç işleyeni öldürürken çokta bir suçu olmadığı için aldığım zevk de o kadar azalıyordu.

Maskeli ÇehrelerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin