26 Ekim 2003- Muğla
"Ya kızım salak mısın sen ya?" Diye bağırdı Aybars.
Evet sevgili ikizimi bir tas su ile uyandırmıştım. Çünkü bugün bizim doğum günümüzdü.
"Öyle denir mi Aybars?" Dedi Sima.
Sima... Komşumuzun kızıydı ve Aybars ona âşıktı. Tatlı kızdı. Bizden iki yaş küçüktü. Annesi ve babası öğretmendi. Bizim tam karşımızdaki dairede oturuyorlardı.
"Kalk hadi akıllım altı yaşına girdik." Diyerek kafasına tası kafasına vurdum. Gözünü araladığında başında Sima'yı görünce bir anda ayaklandı.
"Sima sen mi geldin?" Diye sordu şiş gözlerle.
"Hı hı pasta yiyecekmişiz sen uyanınca."
"Siz beni dışarda bekleyin, ben gelicem." Dedi ve bizi kapıya sürükledi.
Yaklaşık on beş dakika sonra pastamızı kestik. Aybars Sima'ya pasta yedirdi. Bende pasta eşliğinde camdaki kuşları izliyordum. Her öglen bizim camımıza gelirlerdi.
Bu doğum günümde içimde bir burukluk vardı. Çünkü annem ve babam yanımda değildi. İkisi de Mardindeydi. Annem öğretmen, babam askerdi. Doğu görevini tamamlıyorlardı. Her doğum günümde süpriz yapıp gelirlerdi. Bu sene gelmemişlerdi.
"Ayzıt gel yavrum." Dedi babaannem. Evet, babaannemin yanında kalıyorduk. Hani anne ve babanızın arasına bozan babaanneler vardır ya, işte benim babaannem onlardan değildi. Pamuk gibi bir babaanneydi. Anneme öz evladı gibi davranırdı, bağrına basardı. Saçları bem beyaz değildi ha. Hep boyardı saçlarını. Bakımlı bir hanımdı.
"Yine hikaye mi anlatacaksın babaanne?" Diye sordum heyecanla. Severdim hikayelerini. Hep ay ile ilgili şeyler anlatırdı. Nedenini anlamazdım. Neden ay idi? Niye bir yıldız değildi?
"Sana Ay'ın Masalını anlatmış mıydım?" Diye sordu.
"Anlatsana" dedim nazlı nazlı.
"Gel yanıma da anlatayım." Dedi.
Koltuktaki minderi alıp önüne oturdum. Her zamanki gibi...
"Bir varmış bir yokmuş. Ben diyeyim yüz yıl sen de iki yüz yıl önce Ay'a sevdalı bir Güneş varmış. Öyle çok seviyormuş ki Ay'ı, sevdasından yanıp tutuşuyormuş. Ay da Güneş'e karşı boş değilmiş ama ondan hep kaçıyormuş. En sonunda Güneş dayanamamış söylemiş ona olan sevdasını. Ay da bir süre sonra itiraf etmiş. Çok sevmişler birbirlerini. Evlenmişler, evren evren dolaşmışlar. Sonra Ay üzerindeki kum tanelerinin dökuldûğünü hissetmiş. Güneş'e hiçbir şey söylememiş. Güneş her gün daha çok ısınmış. Ay her gün daha çok kumunu dökmüş. En sonunda Ay'ın kalbi ve bir mektubu kalmış."
"Mektupta ne yazıyormuş?" Diye sordum.
"Güneşim, evrenim, sevgilim...
Ben artık yanında değilim bitanem. Ama bil ki bu kalbin her hücresi seni sevdi. Her tanem seni sayıkladı. Ruhum bir tek senin için varoldu. Kalbim senin için attı. Senden neden kaçtım biliyor musun? Ölmemek için... Senin acı çekmemen için... Biliyordum beni ne kadar çok sevdiğini, benim için yanıp tutuştuğunu. Bu kalp hep senindi bir tanem. Hep öyle kalacak. Belki başka bir zamanda,başka bedenlerle karşılaşırız. Belki de yok olur gideriz. Elveda Güneş'im, elveda sevgilim. Sonsuz sevgi bir tanem..."
Hikaye bittiğinde gözümden bir damla yaş süzüldü. Altı yaşında bir kızdım oysaki. Garip bir duygu hissediyordum. Sesiz bir şekilde odama gittim. Her hikayeden sonra dolabıma girip defterime notlar alırdım. Minik bir fenerim olurdu. Hep dolabın içinde asılı olurdu. Her gece orada mesaiye kalırdım. Sözde bir gün bu defteri gelcek aşkım okuyacaktı. Öyle olacak mıydı bilmiyorum. Çünkü ben ay gibi soğuktum. Yeni tanıştığım insanlarla aramda hep bir mesafe vardı. Hep de öyle olacaktı. Ben erken olgunlaşan bir kızdım. On dört, onbeş yaşındayken otuz yaşındaki biri gibi davranıyordum. Her zaman ciddi duruyordum. Ayzıt'tım ben. Soğuk bir Ay'dan ibarettim...
🌙
Selammm ben Begümmm. Belki bu hikâyeyi kimse okumayacak. Ama ben yine de yazıcam.
Okunuyorsa yıldıza basmayı unutma. Sizi seviyorum öptüm 🤍🤍🤍
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'ın Masalı
Teen FictionKüçükken babanannem bana hep ay ile ilgili masallar anlatırdı ama sonu hep kötü biterdi. Acaba benim masalım da böyle mi bitecekti? Çünkü benim hikayemde ay bendim. 🌙