" I was only falling in love"
Buraya geleli 3 saat olmuştu. İlk geldiğimde herkese teker teker sarılmış ve ayaküstü sohbet etmiştim. Marc ile de çok farklı olmamış kısa ama mesafeli bir sarılma sonrası bir dakika belki daha bile az süren bir sohbetimiz olmuş ve ardından yerlerimize oturmuştuk. O zamandan bu yana da oturduğum yerden kalkmamış ve sadece bir şeyler içmiştim. Marc'ın bana daha önceden hissettirdiği duyguları konuştuğumuz o kısa süre zarfında tekrar hissettiğimi fark etmiştim ve bu kötüydü. Çok kötü. Onu unuttuğumu düşünüyordum ancak unutamamışım. Hala gülümsemesi içimi ısıtıyor, göz göze gelince heyecanlanıyor ve konuşurken yüzünde oynayan mimiklerine dalıp gidiyordum. Aynı şeyler yaşanacaktı ve ben yine üzülmek istemiyordum.
1 yıl önce
Saatlerdir hazırlanıyordum. Marc beni bir partiye birlikte gitmemiz için davet etmişti ve ben heyecandan ölüyordum. O da benden hoşlanıyor demekti bu değil mi? Sonunda hissettiklerim karşılık bulacaktı.
İspanya'da yaşamak yıllardır hayalini kurduğum bir şeydi ama Marc bu hayalime olan isteğimi daha çok arttırıyordu.
Tatilimi Pablo'yu ziyaret için kullanıp İspanya'ya geldiğimde Pablo beni antrenmanına götürmüştü. İlk orda görmüştüm Marc'ı. Terden sırılsıklam olmuş saçları ve tişörtüyle fazlasıyla ilgimi çekmişti. Tanışıp konuşmaya başladıktan sonra da hoşlanmamak benim için imkansız bir hal almıştı. Çoğu gece üzüntüden uyuyamama sebep olmaya başlamıştı bir süre sonra. Her gün farklı kızlarla yakınlaştığını görmek kalbimi binbir parçaya ayırıyordu çünkü beni asla görmüyordu, hemde o kadar yakınındayken. Şimdi ise beni randevuya çıkarıyordu ve ben bugün ona hislerimi açıklamaya karar vermiştim çünkü okul için geri döndüğümde aklım onda kalsın istemiyordum.
Son hazırlıklarımı yaparken telefonuma gelen bildirim ile oturduğum yerden kalktım ve telefonuma baktım. Mesaj Marc'dandı.
"Geldim, kapının önünde bekliyorum."
Pencereye koşup hemen aşağı baktım. Arabasına yaslanmış telefonu ile uğraşıyordu. Ayakkabılarımı alıp aşağı indim ve evden çıktım.
Ona yaklaştıkça ayakkabılarımın çıkardığı sesi duymasıyla kafasını telefonundan kaldırmış ve telefonunu hızlıca cebine koymuştu.
Yanına geldiğimde ona sarıldım. Nefesini kulağımda hissetmemle huylanmıştım.
"Çok güzel olmuşsun."
"Teşekkür ederim, sen de çok yakışıklısın. Her zamanki gibi." dedim gülümseyerek .
Gülümseyerek bana göz kırpmış ve kapımı açmıştı. Bindiğimde o da şoför koltuğuna geçmiş ve partinin olduğu yere doğru sürmeye başlamıştı.
Geldiğimizde arabadan indik ve birlikte partinin olduğu eve girdik. Takım arkadaşları da burda olduğundan onlara selam vermek için yanımdan ayrıldığında ben de içecek bir şeyler alıp oturacak bir yer aramaya başlamıştım. Bahçedeki koltuklarda Avril'i gördüğümde ona doğru ilerlemeye başladım. Avril burada yaşayan yakın kız arkadaşlarımdan biriydi. Pablo'nun çocukluk arkadaşıydı ve bizi de o tanıştırmıştı. Kısa sürede çok yakınlaşmış , aramızdan su sızmayacak bir ilişkiye sahip olmuştuk.
Marc'a olan ilgimi fazlasıyla biliyordu ve aslında onu görmem iyi olmuştu. Biraz bunun hakkında konuşmak ve yapacağım itiraf için cesaretlendirilmeye ihtiyacım vardı.
"Avril! Telefonlar uçak moduna ,odak buraya. Önemli bir durumumuz var."
"Hadi bakalım"
Onla son konuşmamızdan itibaren olan her şeyi anlatmış ve yapmayı düşündüğüm itiraftan bahsetmiştim. Beni sonuna kadar dikkatle dinlemişti.
"Yap gitsin. 2 güne uçağın var zaten uzun süre birbirinizi görmeyeceksiniz. Hiçbir şey kaybetmezsin." dedi Avril.
"Yine de reddedilme ihtimaline hazır mıyım bilmiyorum ama ben gittikten sonra başka kızlarla onu görmek de istemiyorum. Sanırım başka şansım yok."
----
Marc'ı bulamıyordum. Beni buraya onunla gelmem için davet etmişti ama geldiğimizden beri onu asla görmemiştim. Gerçekten neredeydi bu çocuk? Parti bitmeden konuşmak istediğimi söyleyip sessiz bir yere gidip ona her şeyi açıklamak istiyordum ama o sanki yer yarılmıştı da içine girmişti.
Bir kaç dakika ardından dışardan arkadaşları ile onu koltukta otururken görmüştüm. Sırtı bana dönüktü, arkadaşlarınınki de aynı şekilde bu nedenle beni görmüyordu.
"Marc şu senin kız nerede ya? Bir göremedik yengemizi. Adı neydi Defne mi?" dedi arkadaşlarından biri. Olduğum yerde durdum ve vereceği cevabı bekledim.
"Ne yengesi oğlum ya. Bilmiyorsun sanki onu niye davet ettiğimi."
"Biliyorum Dalia'yı kıskandırmak istiyosun ama kızın yanında bile durmuyosun ki kapıdan birlikte girdiniz sonra hemen bizim yanımıza kaçtın."
"Dalia birlikte girdiğimizi gördü. Bu yeter bana. Baksana gözünü ayırmıyor şuan bu tarafa bakıp duruyor kız."
"Yalnız o sana değil arkana bakıyor." dedi beni fark eden arkadaşlarından biri.
Eski sevgilisini kıskandırmak içindi her şey. Duygularımla aptal bir kıskandırma oyunu için oynamıştı. Gözlerim dolmuştu ama ağlamamam gerekiyordu. Üzüldüğümü belli edemezdim.
Marc arkasını döndüğünde bakışları beni bulmuştu. İfadesiz bir şekilde ona bakıyordum. Dudaklarından bir küfür çıkmıştı. Duymasam da anlayabilmiştim.
"Defne açıklayabilirim."
"Ben gidiyorum. Sakın gelme arkamdan senden hiçbir açıklama beklemiyorum. Beni böyle çocukça bir oyuna dahil ettiğine inanamıyorum. Görüşürüz Marc. Lütfen ben gidene kadar bir daha karşıma çıkma."
Cevap vermesini beklemeden arkamı dönüp hızlıca evden çıktım. Gördüğüm ilk taksiyi çevirip kaldığım otelin adresini verdim ve otele gelene kadar da ağladım. Sadece ağladım.
O sırada çantamdaki telefon ise titreyip duruyor asla durmuyordu.
"Marc arıyor"
"Marc'dan 4 cevapsız arama"
"Marc'dan 10 yeni mesajınız var"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sadece / hector fort x marc guiu
RomanceAşk. Ne tuhaf şeydi. Bir kişi karşına çıkıyor ve doğru hissettiriyor. Belki öyledir ,gerçekten bulmuşsundur; belki de daha karşına çıkmamıştır yada sen o kişinin varlığından haberdar değilsindir.