Bölüm - 1

75 11 18
                                    


Alçak tavanlı odadaki tek ışık kaynağı şöminede yanan harlı ateşti. Duvarlar kürkler ve halılarla kaplıydı. Dışarıdan gelen korkunç buz fırtınasının sesi acı bir ıslık gibi kulakları dolduruyordu. Üç belkide beş kat battaniyenin altında uyuyan bedenler birbirine sokulmuş her biri bir diğerinin vücut ısısından faydalanmak için sarılarak uyumuşlardı. Yavaşça gözlerimi açtım. Gözüme çarpan ilk şey dedemin dedesinden kalma rüya kapanı oldu. Gözlerimi pencereye doğru kaydırdım. Dışarısı kıyamet gibiydi. Her yıl şubat ayının sonunda yaşanan senaryo buydu. Eski kayeltlerin kışın intikamı dediği son fırtınalar...

Yavaçca doğruldum ve koca yer yatağının kalanına baktım. Kardeşlerim huzurla uyuyordu. Ancak birazdan kalkıp ateşi beslemessem bu uzun sürmeyecekti. Battaniye ile örtmedikleri tek vücut parçaları olan kafalarıyla komik görünüyorlardı. Beş tane yumurta gibi. Ağır örtüyü üstümden atarak ayağa kalktım. Odunları koyduğumuz koca leğene doğru adımladım. Uyku mahmurluğundan tek gözüm kapalıydı ve bu soğukta yataktan çıkmak bile benim için bir işkenceden farksızdı. Ama bu işkenceyi donarak ölmeye tercih ederdim tabi. Leğenin yanına vardığımda içinde birkaç kırıntı dışında hiç birşey olmadığını gördüm. Atalar aşkına daha dün odunluğa gidip bir posta odunu buraya getirmiştim. Nasıl oldu da hemen bitti? Ateş daha da zayıflamış iyice solgunlaşmıştı. Şimdi fırtınada dışarı çıkıp yaklaşık 20 adım ilerideki odunluğa gitmem gerekiyordu. Diğeri hala açılmadığı için tek gözümü kullanarak göz devirdim. Dönüp kardeşlerime baktım. "Hadi ama Benna. Onlar sana emanet unutma" diye kendime hatırlattım sesli bir şekilde. Böylece kendi üzerimde daha iyi bir etki bırakacağımı sanmıştım ama aksine bacaklarım yatağa doğru ilerliyor, beynim uyumamı söylüyordu. Beynimi dinlemedim.

Ayaklarımı yere vura vura kıyafetlerimi giyinmek için dolaba gittim. Her adımımda yer gıcırdıyordu. Dolabımı açtım ve Ayı postundan yapılma kalın montumu aldım. Bu postu babam avlamıştı. Gözlerimin önüne bunu hediye olarak aldığım gün geldi. Tabii onu aldığımda bir mont değil kocaman kokuşmuş bir ayı cesediydi. Koca cesur babam onu amcalarımla gittiği bir seferde donüş yolundayken avlamıştı. Her ne kadar ayıyla bire bir dövüşüp ona güzel bir dayak attığından bahsetse de amcalarım onu yalanlıyor ve kahkahalarla ayıyı bir okla vurduğunu anlatıyorlardı. Onu çok özlemiştim. Annemle birlikte "Ailesel" bir meseleyi çözmek için Greshid e gitmişlerdi ve beni burada sinir bozucu kardeşlerimle 2 aylığına yalnız bırakmışlardı. Şimdi de bu şapşal çocuklar donmasın diye buz fırtınasında dışarı çıkıp odun getirmem gerekiyordu. İsteksizce alt kata indim. Ayaklarımın iki katı büyüklüğünde olan kar ayakkabılarını giydim. Ağır kapıyı tutup önce önündeki kilidi açtım. Kilidi açmamla kapının suratıma çarpması bir oldu.

Rüzgârın şiddetini hesaba katmayı unutmuştum. Şimdi burda babamlar olsaydı önce saatlerce buna güler sonrada aylarca bahsederlerdi. Hafif bir küfür savurarak kalktım. Kuzeyde yaşamak bazen gerçekten çekilmez oluyordu. Dışarıya adımımı attım ve kapıyı arkadamdan kapattım. Karşımda beyaz renkten başka birşey görseydim daha iyi olabilirdi. Hiçbiryeri göremiyordum. Sis, rüzgâr ve kar birleşimi ileriyi görmeyi imkânsız kılıyordu. Neyseki on yedi yıldır bu evde yaşıyordum da odunluğun yerini her yer beyaz olsa bile bulabilirdim. Odunluğa doğru gittikçe sanki benden uzaklaşıyormuş gibi hissediyordum. Normalde şu an tam önümde olmalıydı. Arkama baktım. Geldiğim yol da önümdeki yol kadar beyazdı ve hiçbir şey göremiyordum. Boşluktaymışım gibi bir hisse kapıldım. Kulaklarımda rüzgarın çıkardığı acımasız bir uğultu vardı.

Herhale yanlış yöne gitmiştim. Diğer yola doğru gittim ve gözlerimle beyazlık içinde bir karaltı aradım. Saatin sabah erken olması Çok ama çok az bir ışık olduğu anlamına geliyordu. İlerlemeye devam ettim ve sonunda bir karaltı gördüm. "İşte burdasın lanet olası odunluk" dedim. Adımlarımı hızlandırarak oraya vardım. Kapıyı açıp içeri girdim. Elimde getirdiğim odun leğeninin içi şimdiden karla dolmuştu. Odunluğun içi kapkaranlık olduğu için önce gaz lambasını yakmalıydım. El yordamıyla bulduğum gaz lambasını aldım ve cebimden çıkardığım ateş cevherini duvara vurarak tutuşmasını sağladım. Karanlığın içinde bir anda bir güçlü bir ışık patladı. Çıtırdayan ateş topunu maşa ile tuttum ve gaz lambasını yaktıktan sonra söndürdüm. Gaz lambasını duvara astım ve zaman kaybetmeden işe koyuldum. Babamın gitmeden önce kestiği odunlardan iri olanlarını seçtim. Biraz acelem vardı ama dikkatli olmazsam odunlar üstüme yıkılabilirdi. Öyle bir durumda öğlene kadar uyuyan kardeşlerim anca yokluğumu fark eder bende burada hayat yolculuğumun sonuna gelmiş olurdum. Sadece birkaç dakika içinde kaç kere ölümle yüzyüze kaldığımı düşünürsek bunun için maaş almalıydım.

Leğen dolunca belime yaslayarak dışarı çıktım. Kapıyı arkamdan kapattım ve içgüdülerime güvenerek eve doğru yola koyuldum. İlerleyince karşımda gördüğüm karaltı evin orada olduğunu gösteriyordu. Görüşüm bir karaltıdansa tam olarak ne yaptığımı görememi sağlayana kadar yaklaştığımda elimdeki leğen yere düştü. Dışarının ne kadar soğuk olduğunu biliyordum ama o an kanımın daha soğuk olduğunu hissettim. Önümdeki kapı açıktı. ve Kırgezen izlerini net bir şekilde gördüğüme yemin edebilirdim. Hareket edecek kadar cesaretimi topladığımda kalbim tüm vücudumu titretecek kadar şiddetli atıyordu. Koşarak eve doğru gittim. Kapı sonuna kadar açıktı. İçeriye kar dolmuştu ve daha da önemlisi Kırgezenlerin izleri hiç olmadıkları kadar belirgindi. koşarak üst kata çıktım.

Ama her şey için çok geçti. Gördüğüm manzara gözlerimin sonuna kadar açılmasına sebep oldu. Sömine sönmüştü ama kan yüzünden. Tüm oda kanla kaplıydı. Tavandan damlayan vücut parçalarını kafamda hissetim. Sıcak kanlarından çıkan beyaz buharı görebiliyordum. Beni bunun için uyarmışlardı. Bunun olabileceğini söylemişlerdi. Benim suçumdu. Tamamen benim suçumdu. Kardeşlerimin katili benden başkası değildi. Hayatım boyunca tembihlenmiştim durmadan uyarılıp korkutulmuştum. Fakat hiçbir zaman bunun gerçekten olacağını düşünmemiştim. Fırtınada dışarı çıkmak yerine beklemeliydim zaten odunluğu göremeyeceğimi söylemişlerdi. Kapıyı ardımdan sıkıca kapatmamıştım ve ben çıktıktan sonra kilit açık kalmıştı. Ama en önemlisi o kadar oyalanmıştım ki benim evden çıkıp geri geldiğim süre Kırgezenlere eve girip kardeşlerimi yiyip dışarı cıkacak kadar uzundu. Kafamdan aşağıya kaynar sular dökülüyordu. Ellerim o kadar titriyordu ki onları nereye koyacağımı bilemedim. Öylece ayakta dikilip manzarayı asla aklımdan çıkmasın diye iyice hafızama kazıdım. O parçalanan küçük bedenleri... duvarlardan akan tüm vücut parçaları... Omuzlarımın üzerindeki hava on kat daha ağırmış gibi beni aşağıya bastırıyordu. Buna karşı gelemedim ve dizlerimin üstüne çöktüm.

Babam ve amcalararımın yıllarca çıktıkları seferlerde Kırgezenleri avlamışlardı. Seferlerle geçen yıllardan sonra topraklarımzada soylarının tükendiğini söyleyenler olmuştu ama benim ailem yinede dikkatli olmamız için bizi uyarırdı. Asla fırtınada kapıyı açmamamız için bizi tembihler dururlardı. Neden yaptım bilmiyorum. Soğuktan donacaklarını sanmıştım. Hemen gidip gelirim sanmıştım. Yanılmışım. Duvarlardaki beyaz çizgiler duvarları yarılmış gibi gösteriyordu sanki defalarca balta darbesi vurulmuş gibi duran izler Kırgezenlerin işaretiydi. Gözlerimden sıcak yaşlar süzüldü. Daha fazla bakmaya dayanamadım. Gördüğüm kadarını da hayatımın geri kalanı boyunca unutmayacağıma emindim. Suçlulukla kafam aşağıya eğildi. Boynum büküldü. Ağlamanın bu kadar şiddetli olabileceğini ilk defa orada öğrendim. Sanki fırtına da benimle ağlıyormuş gibi sesi yükseldi. Orada ne kadar ağladım bilmiyorum.

Kendime geldiğimde yardım getirmek için tekrardan aşağıya indim. Kapıyı açıp koşmaya başladım. Beni ne soğuk durdurabildi ne de fırtına. Ferrin amcamın evine varana kadar durmadım. Oraya ulaştığımda saçlarım kirpiklerim ve kaşlarım katılaşmış ve ağarmıştı. Kapıyı yengem Arim açtı. Açması çok uzun sürdüğü için durmadan kapıya vurmaya devam etmiştim ve bundan dolayı korkmuştu. Elindeki mızrakla kapıyı açtı. Halimi gördüğü gibi ters giden birşeyler olduğunu anladı.
-------------------Bolüm sonu----------------
Unutmayın bu hikaye sadece bir eskizden ibaret. Yorumlarınız benim için çok çok çok çok önemli. Sonraki bölümü okuyanların yorumlarına göre yayınlayacağım ona göre. Bay bayyy

Jade - Buzlu KaderHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin