¹

203 15 45
                                    

꒰⁠⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅⑅꒱

bölüm 1, Keşke seni hiç tanımasaydım.

 

Ders matematik. Nefret ederim. Carlos'tan nefret ettiğim gibi. Aptal aptal sayılarla uğraşmayı hiçbir zaman mantıklı bulmadım ben. Zaten ders yokmuş gibi bir de öğretmeni var. Bu heriften de nefret ediyorum. Tıpkı Carlos'tan nefret ettiğim gibi. Ben bile daha iyi anlatırım bu lavuktan. Dersinde uyumamıza da izin vermiyor zaten. Ne kadar küfretsem az bu elemana. Hayatı boyunca kötü şans onu bırakmaz umarım, dualarımdan biri bu. Gerçi tanrıya inancım kalmadı ama, her neyse. Umarım yürüdüğü yol çöker, asansörde katına çıkarken asansör bozulur, yemeğine fazla tuz döker de keyfi gider, karısı onu aldatır da psikolojik destek alır bu kafasına soktuğumun hocası.

“Lando Norris, bir sorun mu var??”

Seni de sesini de sikeyim, piç seni.

“Pardon hocam, dalmışım.”

Herife mental olarak söverken yüzüne kitlenip bok varmış gibi kaş çattığım için olsa gerek, Bay Peréz de bana kitlenmişti.

“Bir daha olmasın, Lando.”

Arkadan gelen kıkırdama seslerine de sövdüm. Tanrı var mı bilmem ama varsa her küfürde yediğim günah puanları bugün sonunda sayılmaz olacaktı.

Senden nefret ediyorum Carlos. Umarım ayak serçe parmağını sehpanın kenarına çarparsın da o her baktığımda içimin gittiği vücudun yere yığılır. Heinz ketçap sıkarken ketçap elinde patlar, Aldığın protein tozları böcek kanadından yapılmış olur. Dilerim ki Tanrı bana yazdığı her günahın 3 katını sana yazar, Carlos. Yanındaki Monakolu da bana yaşattıklarının aynısını yaşar. Çünkü benim kalbimi tuz buz eden sendin Carlos Sainz. Ve hepsi Charles içindi.

Enseme yediğim tokatla tekrardan dikkatimi derse verdim.

Lan.

Ders bitmiş.

Kim vurdu lan bana?

“Lando koca götünü kaldır artık sabahtan beri oturuyorsun eşek kulağı.”

Gözlerimi kırpıştırdım. “Eşek deme. Anısı var.”
Avustralyalı bir tane de kafama şaplattı. “Lando ot gibi yaşıyorsun amına koyayım. Kalk bir hava alalım hadi.” Kafamı sıraya koydum bense, Oscar'ın dediklerine aldırış etmeden. Tanıdık başka bir ses duydum daha sonra. “Lando hadi bahçeye çıkacağız. Ne halt yediysen anlatırsın. Yoksa ben Mardinli Kürd'ü sıkıştırıp öğreneceğim neler olduğunu.” Max omzuma elini koydu. Oscar ise iç çekti ve kolumdan tuttu. “Elin eşeği için kendini üzdüğüne değiyor mu Lando?”

••••••••••••••••••••••••••••

“Anlat şimdi.”

Kampüsün bahçesinde bir banka oturmuştuk, ortada ben, sağımda Oscar ve solumda Max. Derin bir nefes aldım. Günlerdir düzgünce yemek yememiştim, kimseyle oturup uzun uzun konuşmamıştım, annem hariç. Aldığım nefesi yorgun bir şekilde verdim, gözlerim hafiften ağırlaştı, sesimi toplamak için öksürdüm.
“Hedefim yok Max. Hayat sıkıcı. Boş boş evde oturuyorum, şüpheci ve tembelim. En büyük özelliğim kimsenin en sevdiği insan olmamak. Her durumda kendimi üzüyorum falan.”

“Teoman mısın sen orospu çocuğu?” Ofladım yüksek sesle. “Oscar sabahtan beri bana sövüyorsun, yeter be adam.”

Max telefonundan bir şeye bakıyordu. “Max sen söylesene derste yine elleştiler mi? Ben dikizleyemedim arkaya oturmuş pezolar.” Max ise dik dik baktı bana. Gözlerinde hafif bir acı gördüm o an. İyi değildi o da, sadece benim gibi manyak değildi, benim kadar umursamıyordu. Bu konu hakkında konuşmaktan haz etmiyordu, genelde kaçıyordu bu konudan. Onunda yarasıydı sonuçta. “Seninkinin eli durmuyor.” Sesi mırıltı gibi çıkmıştı. Kısık ve boğuktu.

Sonra gözleri ileriye doğru döndü. Dudaklarının kenarı sıcak bir gülümsemeyle kıvrıldı. “Neyse. Kendinize gelin hadi, kral geliyor.”

Oscar'la baktığı yöne doğru baktık, bize sırıtarak yürüyen, her kötü anımızı renklendiren harika insanı gördük. Yani bence öyle. Oscar'ı bilemiyorum. Daniel her zamanki gülümsemesi ile geliyordu, uzun zamandır gülmediğimi söylemiş miydim?

“Lando o tip ne lan? Az neşelensene oğlum.”

••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

DANIEEEEEELLL RICCIARDOOOOOOO
neyse
vote atın 😍

odium / formula oneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin