altı

230 23 3
                                    

"Yani bi gün ya korurum ya da kurtarırım." diyip yola doğru adım attığında kolundan tuttum. "İstemiyorum." dedim kaşlarımı kaldırıp. "Senin, benim için herhangi bir şey yapmanı istemiyorum." O da kaşlarını kaldırıp diklenerek tamamen bana döndü. "Ne yapıp yapmayacağımı kimseye sormayacağımı çok iyi biliyorsun." dedi. "Evet! Genelde başına buyruksun, doğru." diye sitem ettim. Güldü. "İyi, beni tanımana sevindim." diyip arkasını döndü yeniden.

Yürümeye başladığında peşinden gittim. "Nereye gideceğimizi biliyorsun da mı gidiyorsun?" dedim arkasından. "Bulurum ben gidecek bi yer!" dediğinde yeniden kolumu tuttum. "Sen trip mi atıyorsun şu an?" Dudağının bir tarafı yukarı kıvrılırken omuz silkti. "Başa mı döneceğiz?" dedi. Anlamayarak bakmaya devam ettim. "En son trip attığımı düşündüğündeki tavrın yüzünden takımı bırakıyordum." dediğinde yüzüm düştü. Onu ilk kırdığım, anlamadığım, ona göre görmediğim zamandı. "Asya." Ne diyeceğimi bilemeyerek sustum. "Asya dur, Asya hayır, Asya bu çok tehlikeli!" Nedenini anlamadığım şekilde sinirlendi. "Asya o yanlış, Asya o öyle olmaz!" Gözlerinde öfkeden öte başka bir şey vardı. "Benim canım seni korumak istiyor tamam mı!" Rüzgarın önüne attırdığı saçlarını çekti sertçe. "Sen nasıl beni korumak isterken kendini bir an bile düşünmüyorsan aynı şeyi yapıyorum!" Arkasını yeniden dönüp bir kaç adım attı. Peşinden gidecekken geri döndü. "Senin gibi özel güçlerim yok evet ama kocaman bi sevgi var içimde. Anlıyor musun beni?!"

Kocaman bi sevgi.

Gelen korna sesiyle irkilerek yolda olduğumuzu idrak ettiğimde Asyayla beraber kenara çekildim. Kocaman sevgisi var. Sen de aşk diye bir şey olsa bu bana karşı mı olsun isterdin diye sormak istedim. Bu bahsettiğin sevgi bu mu? Ya da hemen şu an sana karşı diğerlerinden başka bir şey hissediyorum demek. Ne diyeceğimi düşünürken Asyanın telefonu aramıza girdi. "Efendim Elif?" Karşı tarafı dinleyip gözlerini gözlerime çıkardı. "Hayır, hayır yok." dedi kaşları çatılırken. "Ya saçmalama Elif, evet o." diye devam etti bende anlamaya çalışarak bakıyordum. Dinlemeyi yeni akış edebilmişken telefonu "Tamam, geliyoruz." diyerek kapadı.

"Hadi gidelim." diyince yürümeye başladık. "Ne dedi?" diye sordum. Yine durdu bana döndü. Gözlerime baktı yeniden. Elinin birini yanağıma çıkardığında gözlerim kapandı istemsiz. Parmakları dokunduğu yeri yakarken yutkundum. Gözleri açtığımda "İskender?" dedi sorarca. "Efendim Asya?" Elini indirdiğinde yanağım üşüdü desem yeriydi. "En sevdiğim kitabın adı ne?" Kaşlarımı çattım. Ne alakaydı şimdi. "Serenad." dedim kendimden emince. Gülümsedi. "Niye sordun şimdi bunu?" dedim o yeniden yürürken peşine takılıp. "Sen olup olmadığından emin olmamı istedi Elif. Bir şeyler söyledi ama çok anlamadım." Başımı salladım. Sanırım ben anlamıştım.

"Evet, gözleri bir garipti. Sonra birden kırmızıya döndü. Hızla bakışımı çektim." dedim babamı onaylarken. Yakaladıkları yani Asyayla bana ok atan adamların da gözleri öyle olduğundan gözleri de bağlıydı. Ok işini anımsayınca hızla Asyaya döndüm. "Asya kalk." Herkes bize bakarken Asya ne oldu der gibi başını salladı. "Hastaneye gidiyoruz, hadi." dediğimde ofladı. "Saçmalama İskender, bir şey yok o kadar." Babam bana bakıp "Noluyor İskender ne hastanesi?" Asyanın kolunu işaret ettim. "Oktan korumak isterken, dala düşmüştü." dedim. Babam Asyanın yanına oturup fuları açtı. "Hocam önemli bir şey değil." dedi bana sinirle bakarken. "Evet değilmiş ama yine de bi temizlenip pansuman yapsın İskender." dedi babam, ses tonu itiraz istemediğini belli ediyordu. Asya başını sallayıp kalktı. Arkasından onu takip ettim. "Biz de şu kırmızı gözle ilgili bir şeyler arayalım." dediğini duydum Elifin.

Odaya girip ecza çantasını koltuğa bıraktım. Asya fularını açtığında pamuğa tentürdiyot döküp, önce kalan bir dal parçası var mı diye baktım. Boştaki elimle kolunu hafifçe tutup pamuğu yavaş yavaş bastırdım. "Sssh." Asya seslice iç çektiğinde hızla elimi çektim. "Acıttım mı?" Başını iki yana salladı. "Yaktı sadece." Pamuğu yeniden yavaşça yarasına sürdüm, kaldırdığımda yaklaşıp yarasına üfledim. Ben yarasını sararken bile içim titriyordu canı acıyacak diye, o benim için kendini tehlikeye atmaktan bahsediyordu. "Teşekkür ederim." dediğinde yarayı temizlemiş elime sargı bezini almıştım. Yarasını sardım. Elinde tuttuğu fulara baktım. "Başka bir fular sarmamı ister misin?" dedim aklıma gelen fikirle. Başını salladı. "Alıp geleyim odamdan." Onu elimle durdurdum. "Sen otur ben getireyim. Nerede?" Kaşlarını çatsada durdu. "Kaldığımız odada çantam. Çantamda vardır."

Kapıyı açıp çantasını elime aldım. Şansıma iki tane vardı. İkisini elime alıp yandan döndüm. Biri koyu yeşil diğeri lacivertti. İkisini de sallayıp "Hangisi?" diye sordum. Elini kaldırıp koyu yeşil olanı işaret etti. Diğerini elime dolayıp, yeşil olanı sargının üzerine sardım. Lacivert olana uzandığında elimi çektim. "O artık benim." dedim gülerken. "Ya sanki takıyorsun da." dedi gülerek. "Taktın fulara." Sinanın tokaya baktığı gibi bakmak istiyorum sadece. Sen yokken de yanımda ol istiyorum demek isterdim. "Belki takarım ya, bi fuları mı kıskanıyorsun?" dediğimde kaşlarını kaldırdı. "Aman iyi senin olsun." dedi kalkıp. "Ben de illaki bir şeyle bulurum senden alacak." diyip hızla aşağı, muhtemelen odama indi. Arkasından güldüm sadece. "Canım feda."

Dünden Bugüne (Tozkoparan İskender)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin