"Bakalım ne kadar güçlüsün İskender." dedi ona doğru yürüyen uzun boylu, esmer, kirli sakallı adam. Elindeki bıçağı boynundan yavaşça göğsüne doğru indirdiğinde, en ufak hareketi ölümüne neden olacağını bildiğinden öylece durdu İskender. "Senin şu önüne atlayan kız." dedi adam hatırlamaya çalışır gibiydi yüz ifadesi. "Neydi adı?" İskender sinirlerine hakim olmak adına direndi. Ondan ses çıkmayınca, köşede olanları izleyen diğer adam yine esmer ve kirli sakallı ama diğerine göre daha kısa ve zayıf olan lafa girdi. "Asya." Asyanın adını başkalarının ağzından duyan iskender, tiksintiyle ikisinde gezdirdi bakışlarını. "Onun adını o pis ağzınıza almayın!" Bıçağı tutan adamın kahkahası kulakları kazıdığında bir çizik açıldı göğsünde iskenderin. "Sen sevdalısın bu kıza." dedi adam bir kez daha gülerken. "E kazıyalım adını madem." İskender canının acısıyla derin bir soluk aldığında yineledi adam. "Neydi? Asya." A harfinin sağ çizgisini atacağı sırada İskenderin kükreyerek yerinden kıpırdamasıyla bıçak daha derin çizdi göğsünü. "Alma lan onun adını!" Sesi acı dolu çıkarken kan, teninden sızıyordu. Orta çizgisi için konumlandırdığı bıçağı önce kenarda yanan ateşte ısıttı. "Bize çalışacağına söz verene dek" dediğinde bıçağı yine aynı konuma getirdi ve çizdi son çizgisini. "Neyi kullanacağımız belli oldu." İskender acıyı derinlerinde hissederken, alnından soğuk terler akıyordu. Ama buna rağmen tek düşündüğü Asyanın iyileşmiş olmasıydı. En azından bunu ummuştu.
Gözlerimi araladığımda İskender yanımda değildi. Korkuyla yattığım yerden doğruldum. Ortadaki masanın üzerinde gördüğüm kağıdı elime aldığımda rahatça bir nefes verdim.
'Uyandığında göl kenarına gel. Orada olacağım.'
Üzerini düzeltip saçlarımı parmaklarımla taradıktan sonra aşağı indim. Görünürde kimse yoktu. Muhtemelen herkes oradaydı. Kapıyı açtığımda hafif serinleyen havayla tereddütte kalsam da hırka almaya üşenip çıkmayı tercih ettim. Etrafıma bakmayı ihmal etmeden gölün yolunu tuttum.
Göle uzanan iskelede sadece İskenderi gördüğümde, hissetmiş gibi başını bana doğru çevirdi. Yürümeye devam ettiğimde ayağa kalktı. Gözleri kıpkırmızıydı. Kaşlarım çatıldığında, sağ elini yüzüme çıkarıp, baş parmağıyla kaşlarımı güzeldi naifçe. "Çatma şu kaşlarını." Onun yaptığı gibi sağ elimi kaldırıp parmak uçlarımı göz pınarlarında gezdirdim. "Ne bu gözlerinin hali?" Yutkunduğunu gördüğümde gözlerim uzun bir süre adem elmasında takılı kaldı.
"Ben böyle şeyler bilmem." dediğinde eli saçlarıma kaymıştı. "Sadece hissetiğimden eminim." Parmakları saçlarımın ucuna dolandı. "Nasıl ifade edeceğimden değil." Deminden beri gözlerimde fazla oyalanmamış elalarını bakışlarıma sabitledi. "Ben söylemesem de sen anlar mısın?" dediğinde yutkunan ben oldum. "N-neyi?" İç çektiğinde gözlerini kapayıp açtı. "Seni sevdiğimi." Göğsümün solunda hızına şaşırdığım kalp yaracakmış gibi atmaya başladığında napacağımı bilemedim. "Bu ne olduğunu bilmediğim şeye Aşk diyorlar." dedi sessizce. "Değilse bile sen benim arkadaşım değilsin Asya. Bu his, bundan ötede bir şey." Karıncalanan parmak uçlarımı birbirine sürttüm. "Beraber öğrenelim." dedim gelişi güzel. "Her neyse bu his, yaşayarak öğrenelim." Kıvrılan dudakları bana hayatımı, gamzelerini bahşettiğinde parmak uçlarımda yükselip ellerimi boynuna doladım. Hızla beni sardığında, az önce üşüyen tenim alevlerle kaplanmış gibi ısındı. "Seni seviyorum Asya. Ve bu yaşamaya değecek en güzel his."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünden Bugüne (Tozkoparan İskender)
Fanfiction"Bu çok tehlikeli İskender!" diye bağıran Elife çevirdim bakışlarımı. Kalbim olması gerektiğinden hızlı atıyordu. Korku bedenimi ele geçirmişti ama hepsinden önce gelecek başka bir his vardı içimde. Başımı aşağı yukarı sallayıp "Biliyorum." dedim ne...