beş

227 22 17
                                    

"Mete?" dedim şaşkınca. Gözlerinde anlamadığım bi bakış geçti. "Bizimle geliyorsun." dedi sert sesiyle. Belli ki bir şeyler ters gidiyordu. "Hadi ya?" dedim gülerek. "O neden?" Yanındaki adam aşağı indi. Kolumdan tutacakken elimle ters çevirip minibüse ittim. "İskender, bizimle geliyorsun dedim." dedi Mete yeniden sertçe. Gözlerinin kırmızılaştığını gördüğümde hızla bakışlarımı çektim.

"Casus, İskender nerde?" Kulağıma Asyanın sesi iliştiğinde korkuyla gözlerimi açtım. Buraya gelmemeliydi. Adam tekrar yanıma gelip beni tutmaya çalışırken yine alt edip tekrar minibüse ittim. "Mete, kimsenin benimle başa çıkamayacağını biliyorsun!" dedim öfkeyle. "Nasıl bi işin içindesin anlamadım ama seni bulacağım." diyip gözlerime bakmasına izin vermeden hızlıca Asyanın sesinin geldiği yöne koştum. Arkamı kontrol edip hızlıca Asyayı yol kenarındaki ağaçların yanına çektim. Ağacın arkasına tamamen gizlenirken minibüsü gördüm. Etrafa bakarak geçiyorlardı. Bizi göremeden gittiklerinde derin bi nefes verdim.

"İ-iskender." Asyanın titrek sesini duyduğumda bakışlarımı yoldan çekip ona çevirdim. Sırtı ağaca yaslıydı ve şu an yüzü yüzümün hizzasındaydı. Derin bakışlarına, gözlerini daha güzel gösteren siyah uzun kirpiklerinin gölgesi düşüyordu. Her şeyi unutturan bi hali vardı. Bir bakışı bin deva. "Özür dilerim." dedim. Gözlerinden bir şey geçti anlamadığım. "Ne, ne için?" dediğinde gözlerimi kapayıp açtım. "Sabah için." Hiç kıpırdanmadı, şu an olduğum konumdan ayrılmak istemiyordum. Belli belirsiz bi gülümseme geçti yüzünden. "Ben alışkınım, İskender. Sorun yok." diyip omuz silktiğinde başımı arkasındaki ağaca vurmak istedim defalarca. "Hayır Asya. Hayır öyle değil yani ben sana bağırmak istemedim." Bakışlarını çekti.

"Neden burdayız? Yani neyden kaçtık az önce?" dedi cümlelerimi es geçip. "Asya, ben sana bir şey olsun istemiyorum." Dudaklarını birbirine bastırdı, başını salladı. "Biliyorum." dedi. "Biliyorum ama bana bağırdığında bana daha çok şey oluyor." Derin bir nefes aldı, verirken yüzüme çarptı. Kalbim az önceki koşumun üstüne tepiniyordu. "Yani ölsem, senin bana bağırman gibi zarar vermez." dediğinde yine o şey oldu. Daralmışlık. Ruhum daraldı. "Senin ölmenin bana vereceği zararı napacağız?" dedim. Öylece gözlerime baktı. Nasıl baktığımı bilmiyordum. Ona bir şeyler hissettiğimi anlar mıydı kestiremiyordum. Ama bakmaktan kendimi alıkoyamadım. "Ne zarar verebilir ki? Zamanına gittiğinde olmayacağım zaten." Sesi öyle kırık çıkmıştı ki, parçası canıma batmıştı. "En azından burada olduğunu biliyorum, yetiyor."  Gözlerimin içine baktı. "Ya bi gün yetmezse?"

"Sakın kıpırdama!" dememle ağaca hemen Asyanın yanına okun saplanması bir oldu. Asya korkuyla gözlerini yumdu. Kollarımı onu tamamen saracak şekilde sırtına doladım. "Yanımda hiçbir şeyim yok." dedi sessizce, yayını kastederken. "Korkma." dedim, bir yandan etraftaki sesleri duymaya çalışıyordum. Babamlar, bize diğerlerinden daha yakındı. "Sen yanımdayken korkmuyorum." dedi. "En azından kendim için." Bana yine güveniyordu, her zamanki gibi.

Sağ taraftan bir okun geleceğini hissettiğimde Asyayı hızla yere itip, üzerine kapaklandım. Bu sefer ağzından tiz bir çığlık koptu Asyanın. "Özür dilerim." dedim yanımıza düşen oku alırken, yaklaşırlarsa bunları elimle atabilirdim. Asyanın yüzündeki acı dolu ifadeyi gördüğümde telaşlandım. "Asya, bi yerine bir şey mi oldu?" Kolundan akan kanı gördüğümde kendime lanet ettim. Kırık ağaç dalı batmıştı. Biraz da derindi. Ben onu telkin edecekken o beni etmeye çalışıyordu. "Korkma, benim kanım çok o yüzden hızlı akar." dedi kanın çok aktığını anlamış olacaktı. Boynumdaki fularını çıkardım. Dikkatlice kolunu sarıp kanı durduması için biraz da sıktım. "Sadece bana bi fular borçlusun." dedim. Rahatlamıştım çünkü babamlar okları atan adamları bulmuşlardı. Kaşlarını çattı. "O niye? Fular zaten benimdi." Güldüm. "Hadi kalk, babamlar aldı adamları." dedim ayağa kalkıp elimi de ona uzatırken.

Ayağa kalktığında üzerini silkeledi. Ben de saçlarındaki otları temizliyordum. "Yine beni kurtardın." dedi gülümseyerek. "Her zaman." dedim. "Ya koruyacağım ya da kurtaracağım." İç çekti. "Bir gün borcumu öderim." dedi. "Yani bi gün tehlikeye düşersen. Ya korurum ya kurtarırım."

Dünden Bugüne (Tozkoparan İskender)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin