Uyandığımda telefonumda derin'den bir bildirim vardı. Saat 6 civarı atılmış bir mesajda gece uyuyamadım beni kahvaltı için uyandırma yazıyordu. Uyurken yüzünü inceleme fırsatı bulduğumda bir günde ne kadar da yıprandığını bariz bir şekilde gördüm. Morarmış göz altları uykusuzluğunu belli ediyordu.
Yemekhaneye gidip kahvaltı ettim. Kahvaltıyı kaçırdığı için uyanınca aç olacağını düşünerek yurdun yakınlarındaki pastaneden iki tane poğaça aldım. Çevrede biraz dolanmaya karar verdim. Döndüğümde öğle yemeği vakti de bitmişti.
Yurt odamiza çıktığımda derin uyanmış yatağında uzanarak öylece tavana bakıyordu. Yanına gidip oturdum. Elimi saçlarına uzattım usulca. Tepki vermedi. Biraz saçlarında oyalandım. Yüzüne gelince ise bana sırtını dönüp yastığına sarıldı. Geri adım atmadım ben de. Yanına uzandımm Ona doğru döndüm ve kollarımın arasına aldım yavaşça. Bir süre o şekilde sarıldım. Sanki ihtiyacı vardı ama kendine yediremiyordu. İç çatışması birkaç dakika sürdü. Kendine yenildiğinde bana doğru döndü. Bizim konuşmaya ihtiyacımız yoktu. Biz gözlerimizle anlaşıyorduk bazen. Bir bakışı bile çok şey anlatabiliyordu. Okumayı bilsek gözler yalan söyleyemezdi. Yine öyle bir an, gözleriyle anlatıyordu derdini. Sonra ilk kez ağzını açıp da bir şeyler dedi, bir şey sordu daha doğrusu, "sana sarılabilir miyim?". Hafiften bir tebessüm ederek başımı salladım onaylarcasina. Yaklaşti bana doğru. İki elini de kollarımın altından geçirdi, yüzünü boynuma gizledi. Ağırlığının yarısı üstümdeydi artık. Sıkı sıkıya sarılmıştı....
Biraz poğaça atıştırdıktan sonra kafa dağıtmak için gezmeye karar vermiştik. Derin'in motorunun arkasında ona sıkı sıkı tutunmuş çığlık atıyordum. Nereye gittiğimiz konusunda hiçbir fikrim olmasa da ona güveniyordum. Tek sorun yavaş kullandığını iddia etse de bana göre uçarak yol gitmemizdi. Yurttan çıktıktan yaklaşık yarım saat sonra toprak bir yolun girişinde motor durdu. Derin inmemi söyledi ve bir dakika kadar motoru eliyle iterek yürüdü. Ben de peşinden gittim tabi. Ağaçlarla gizlenmis bir alanda park halindeki ATV yi görünce olayı anladım. ATV ye binerek yaklaşık on dakika daha gittikten sonra bahçeli bir eve geldik. Ormanın ortasında iki katlı fazla büyük olmayan ahşap bir evdi. Derin oyalanmadan mutfağa geçince ben de yardım için yanında gittim. Yemek hazırlamak için malzeme var mıdır diye düşünürken dolabın dolu olması beni hayli şaşırttı. Bir yandan buzluktan eti çıkarırken bir yandan da zihnimi okumuşçasına cevap verdi "burası benim kafa dinleme mekanım. Tatillerimi burada geçiririm bazen. Geçen gün geldiğimde bir şeyler almıştım.". Yemek de yedikten sonra üst kata çıktık. Merdiven bitiminde tek kapı vardı sadece. Kapıyı açınca tam karşı tarafta geniş bir cam kapi vardı kalan bütün duvarlar ise kitaplıktı. Odanın sağ tarafında bir calisma masası sol tarafında da uzanmak için birkaç alternatif bulunuyordu. Cam kapıdan çıkınca büyükçe bir teras sizi karşılıyordu. İlk dikkatinizi çeken şey ise kocaman bir yatak. Diğer tarafta oturma grubu bulunuyordu. Derin kendini üçlü koltuğun ortasına bıraktı ve ayağını da önündeki sehpaya uzattı. Ben de yanına oturdum. Bir paket çıkarıp sigara yaktı. Dumanı biraz rahatsız etse de sesimi çıkarmadım. Az sonra sigarası bitince bana döndü ve konuşmaya başladı
- Buraya daha önce kimseyi getirmedim. Ailem bile böyle bir evim olduğunu bilmiyor. Seni neden getirdim ben de emin değilim. Hani olur ya birini kendine yakın görürsün hiç tanımadığın halde o şekil bir şey sanırım. Fark etmissindir pek sıcakkanlı biri değilim normalde.
- Evet, fark ettim. Ama soğukluğunu bana hiç hissettirmedin. Dediğin gibi tanımadan yakın görürsün falan filan. Aynı şey bende de oldu.- Garip.
- Belki de değildir.
- Ne demek istiyorsun?
Ben bile kendimden beklemezken derinin şoka girmesi çok normaldi. Düşünülmeden verilmiş ani bir kararla derinin dudağının kenarina dudaklarımı bastırıyordum. Bir süre o şekilde kaldıktan sonra istemediğini düşünerek geri çekiliyordum ki boynumdan tutarak beni sabitledi. Gözlerimin içine baktı bir süre. Sonra dudaklarıma. Olanların gerçekliğini sorguluyordu sanırım. Sonunda dudaklarına kavuşturdu beni. O kadar yavaştı ki. Hissederek öpüyordu beni. Elleri belimde yerini bulduğunda kucağına doğru çekti. İtiraz etmeden istediğini yaparak kucağına oturdum. Öpücükleri yanağıma oradan da boynuma kaydı. Son kez bir öpücük bıraktıktan sonra sarıldı sıkıca. O sarıldığında tamamlanıyordum.
Aşkın ne yaşı ne de cinsiyeti vardı. Aşk ruha özeldi. Ruh ise bedene üflenmeden önce eşini bulurdu. Benim ruhum eşini çoktan seçmişti. Bedenini görünce de bunu adeta anlatmıştı bana. Dokundukça dokunasi gelirdi insanın. Bu bir sey uzatırken parmakların birbirine değmesi bile olabilirdi. İnanın hiç önemi yok. Kokusunu almak için dünyaları hiçe sayabilirdiniz. Bence insan en çok da kokusunu özlerdi birinin. Bakışları ile teninizi yaksın isterdiniz. Sevgisi ile kalbinize dokunsun. Sesi ile ruhunuzu okşasın. Varlığı ile varlığınıza anlam katsın isterdiniz. Eğer ruh eşiniz ise karşınızdaki kişi bunları o da hissederdi. Onun bana yaptığı gibi kendinizi özel hissettirir, değer verdigini gözünüze sokardı.
Bu da öyle bir andı. Cinsel olarak değil de ruhen tamamlanma istiyorduk. Öptüğünde masumca öpüyordu şimdi. Doya doya öpüyordu. Keşfetmek ve fethetmek ister gibi...
...
Şimdilik yapacak daha iyi bir işim olmadığı için yazıyorum. Beğenir misiniz beğenmez misiniz bilemiyorum. Vaktinize değer umarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eftalya (GXG)
Romansaİsmi gibi derin bir kız ve gönlündeki deniz kızının hikayesi...