11

85 16 3
                                    

"Seung, Seung uyan! Yanıyorsun!"
Gözlerimi aralamıştım, hala uyku sersemiydim. Yine çok fazla terlemiştim ama bu sefer üşüyordum da. Gözlerimi iyice açtığım zaman Minho'nun dağınık saçlarla üstüme doğru durduğunu görmüştüm.
Doğrulduğumda sordum.
"Ne oluyor Minho?"

"Kalk Seungmin, ateşin var yanıyorsun."
Kolumdan çekiştirmeye başladığında yavaşça kalkmıştım. Kolumdan çektiği gibi odadan çıkarttı. Ayaklarım hala yere yarım basıyordu. Daha yeni uyanmıştım ve hala duruma adapte olamamıştım.

Banyonun kapısını açtı ve beni direkt olarak duşa kabinin içine soktu.
"Noluyor Minho?"
"Ateşini düşürmemiz lazım."
Üstümdeki tişörtü çıkartmaya çalışmıştı. Geri elimle düzeltmiştim.
"Yapma Minho. Üşüyorum."
"Yapmam gerekiyor."

Tişörtü çıkarttı ve derin bir nefes verdi.
"Omzun yine çok fazla kanamış."
Suyu kenarda açtı ve bir süre sonra üstüme tuttu. Su buz gibiydi ya da bana öyle geliyordu ama vücuduma değdiği gibi kendimi geri çektim.
"Çok soğuk Minho!"
Kolumdan tuttu ve yine soğuk suyun altına çekti. Ben geriye çekilmeye çalışırken, o beni suyun altında tutuyordu.

"Soğuk olduğunu biliyorum sevgilim ama yapmak zorundayım. Havale geçirebilirsin."
"Ya bırak ne olucaksa olsun, üşüyorum zaten yapma."
"Cidden, uykulu olduğun zaman beş yaşındaki çocuktan farkın kalmıyor."

Zar zor biraz daha suyu üstümde gezdirdikten sonra kıyafetlerimin hepsini çıkartıp bornoz giydirmişti.
En sonunda odaya geçmiştik.
"Minho, neden yapıyorsun böyle?"
"Ateşin böyle düşer anca Seung. Mecvurum."
"Üstüme bi şey ver bari."
"Olmaz."

Yaklaşık 10 dakika öylece durmuştuk. Tamamen uykum açılmıştı.
Minho arada sırada alnıma elini koyup ateşimin düşüp düşmediğini anlamaya çalışıyordu.
"Üşüyor musun hala?"
Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Kıyafetlerimi verir misin?"
"Onlar çok kalın, hem de ıslaklar. Ben sana daha ince bi takım vereyim."
"Böyle giderse hiç kıyafetin kalmıycak Minho."
"Olsun. Sen iyi ol yeter."

Mavi bir gecelik getirmişti ve giymeme yardım etmişti. En sonunda kolumdaki yaraya pansuman yapıp yatmıştım.
Üstümü örtmeye çalıştığım zaman geri açmıştı.
"Hadi ama Minho."
"Olmaz, hala biraz ateşin var."

Derin bir nefes verip ona sırtımı dönmüştüm.
"Çocuksun Seungmin, çocuk."
Omuz silkip gözlerimi kapatmıştım. Vücudumda çok büyük bir ağırlık vardı.

Sabah uyandığım zaman odada Minho yoktu. Ayağa kalktım ve odadan çıktım.
Etrafa bakarken onun sesini duydum.
"Gel Seungmin gel! Mutfaktayım."
Mutfağa gittiğimde onu önlüklü görmeyi beklemiyordum. Elinde yumurta tavasıyla, sadece kuş sütü eksik olan masaya ilerlerken aynı zamanda bana gülümsüyordu.
"Günaydın."
"Günaydın."

Yanıma geldi ve kolumdan tutup masanın yanına getirdi.
"Otur hadi, başla."
Masanın bir köşesine oturdum ve diğer köşesine de o oturunca yemeye başlamıştık. Fazla iştahım yoktu ama ayıp olmasın diye biraz olsun yemem gerekiyordu.

"Dün çok korktum. Ateşin hiç düşmeyecek sandım."
"Bi belirti daha çıktı."
"Ne belirtisi?"
"Hastalık iyice ilerdeği zamanlarda ateş ve ağız içinde beyaz lekeler çıkar."
"Ama belkide, betona oturduğun için olmuş-"
Kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Yalan ihtimal üretmemize gerek yok. Neyin neden olduğu kesin."
Cevap vermedi, sadece sustu ve arkasına yaslanıp saçlarını karıştırdı.

Kahvaltı bittikten sonra odaya geri çıkmıştık.
Etrafı toparladıktan sonra yatağın üstüne oturduk.
"Sen, iki gün daha evde yanlız mısın?"
Kafamı salladığımda devam etti.
"E yine ateşlenirsen?"
"Annemlerin olması da bir şeyi değiştirmez zaten."
"İki gün daha kalsana."
"Gitsem çok daha iyi olur. Hem bu aralar seninle çok fazla temas kurduk. Korkuyorum."

Gülümsemişti.
"Korkacak bi şey yok ki. Kanınla hiç temas etmedim."
"Doğru. Neyse ben gidiyim artık."
"Ben bırakayım seni, hem ilacını aldığından da emin olurum."
"Doğru ya, ilaç vardı bi de."
"Alıcaksın demi artık?"
Gülümsedim ve kafamı salladım.
"Merak etme, alıcam."

Sokağa çıktığımızda yan yana yürümeye başlamıştık. Etrafımızdan insanlar geçiyordu. Onların aksine ikimiz de yavaş yürüyorduk.
"Sana bir gün sarılmayı çok isterim Seungmin."
"Ben de. Bi şey sorucam, sen sigarayı bırakmadın mı?"
"Eğerki o günden bahsediyorsan, o gün senin olumsuz cevap vereceğini çok iyi biliyordum. O an sadece o aklıma geldi. Yoksa bıraktım yani, kullanmıyorum."

Eve vardığımızda anahtarın olmadığı tekrar aklıma gelmişti.
"E nasıl giricez?"
"Bekle, belki açık pencere vardır."
Evin etrafına bakarken odamın camının açık olduğunu görmüştüm. Elimle gelmesini işaret ettim ve camı gösterdim.
"Beni oraya kaldırabilir misin?"
"Tabii."

Elleriyle belimden tuttu ve havaya kaldırdı. Zayıflığımdan dolayı ona yastık gibi gelmiş olmalıydım. Pencerenin kenarlarından tutundum ve çekebildiğim kadar kendimi içeri çektim. Nasıl yaptıysa kalçama elini bastırıp içeriye doğru ittirdiğinde şaşırmış ve utanmıştım ama artık içerideydim.

Hızla kapının yanına geldim ve kapıyı açtım.
"Hoşgeldin."
"Senin yanakların niye kırmızı?"
"He, bilmem. Neyse geç hadi."
"İlacını al gel."
Mutfağa gittim ve bi bardak suyla üç kutu ilacı alıp geri yanına geldim. Hepsini tek tek aldıktan sonra suyu iyice içtim, boğazıma takılmalarını istemezdim.

"Teşekkür ederim."
"Rica ederim Minho. Bundan sonra alıcam merak etme."
"Eğer ki ateşin çıkarsa akşam, saat kaç olursa olsun beni ara. Tamam mı?"
"Tamam."

Biraz daha oturduktan sonra annesinden mesaj gelmesiyle veda edip gitmişti. O gittiğinde odama çıktım ve üstümdeki kıyafetleri çıkarttım. Evden çıkmadan önce onun evinde kullandığım eşyaları birlikte çöpe atmıştık.

Bu çıkarttıklarımı çöpe atmak yerine dolabıma, askıya astım ve üstüme yeni kıyafetler giyip kendimi yatağın üstüne attım. Kısa süre sonra uyumuştum..

belki sonraki bölüm hikayenin son bölümü olur çünkü daha ne yazıcağımı bilmiyorum

sonunu mutlu bitirmeyi planlıyorum

umarım beğenmişsinizdir

bir sonraki bölümde görüşürüz

Serendipity/2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin